Park

“Park” İngilizce’den gelen bir sözcük... Bizde, daha çok evlerle ilgili olarak kullanılan “bahçe” sözcüğü kullanılırdı büyük alanlar için de...

Bahçe sözcüğü de Farsça’dan geliyor.

Lale bahçesi, Hasbahçe, Gül bahçesi, Elma bahçesi çeşitleriyle bilirsiniz bahçeyi.

Böyle durumlarda ilk düşündüğüm şey, “Bizde neden bu kavramın ya da nesnenin “Türkçe adı yok?” Demek ki neyi anlatıyorsa onunla birlikte başka bir kültürden almışız sözcüğünü de…”
olurdu.

Bahçe sözcüğü nasıl Doğu’dan getiriyorsa kimi şeyleri, park sözcüğü Batı’dan getiriyor. Çocuk parkı, Kent parkı… vb. (“Gezi” adını en çok bundan ötürü seviyorum. Ne doğudan ne batıdan alınmış bir sözcük.)

Parkın adlandırılması, işlevi uyarında yapılmış hep. Çocuk parkı, üç çocuk oyuncağı ya da kaydırak, salıncak gibi bir şeyler koydunuz mu oluveriyor. Bir çok belediye de böyle yapıyor. Kimi kez yol çatından arta kalan, üçgen benzeri kimi artık yerlere yapmıyorlar mı şaşıp kalıyorum. Başkan falan olmuş koca koca adamlar ulaşım işlerinin arasından böylesi parklara, giderek oyuncaksız olanlarına bile kim, nasıl ulaşacak hiç düşünmüyorlar.

Almanlar da, bizim gibi, böyle yerlere kendi dillerinde Garten = “bahçe” diyorlar. Çok çok büyüklerine bile… Örneğin Münih’te neredeyse kentin ortasından başlayıp sizi kentin dışına, ırmak kıyılarına ormanlara bile götüren bir parkın adı İngiliz bahçesidir. Çünkü oradan esinlenilmiş bir kavram… Ama “Park” demez Alman, kendi dilinde “Garten” der. 

Sanıyorum bu satırları okuyunca Londra’daki, Hyde Park’ı düşündü bir çok kişi… Hani isteyenin istediği biçimde istediği uzunlukta ya da kısalıkta, istediği konuda konuşabileceği şu ünlü park. Bizde var mı böyle bir yer?

İsteyenin düşüncesini açık açık söyleyebileceği bir yer demek istiyorum.

Yok!

Olamazdı da… Demokrasiye öylesine uzağız çünkü.

İlk kez, herkese önemli dersler veren en gençlerimiz “Gezi’ye” buna yakın bir işlev getirdi. Orada konuşma alanları oluşturdu. Gösteri, sunum yeri demek istemiyorum. Konuşma, toplu tartışma yeri…

Düzenlenen kimi alanlara “amfitiyatro” yapmak benim kuşağımın kolaya kaçmış çözümlerinden biriydi. Ama gene de arada kimi sunumlara, dinletilere yaradıkları oldu.

Gezi’ye gençler en önemli işlevi getirdiler…

Orada yaptıkları toplantılarda kimi kez yirmi-otuz değişik kanattan, değişik düşünce dile getirildi. Herkes her konuşanı dinledi.

Birbirlerine ne insanları yerlerde sürükleyen basınçlı, katkılı su ne de katkılı biber gazı sıktılar.

Çünkü onlar bunları yapanlardan yaptıranlardan daha uygardılar.

Şimdi bütün bahçe mimarlarının, belediye başkanlarının kulağına küpe olmalı: Çiçekleri, böcekleri olsun ama böylesi, konuşma alanları olmayan “park”lar, bahçeler yapmayın. Adlarının başında sonunda, bir yerinde “GEZİ” olsun hep.

Çünkü bu sözcük toplumumuz için bir çağ atlaması anlamına geliyor.

*Yüksek mimar

Etiketler

Bir yanıt yazın