Geçmişin Modern Mimarisi – 1: Kadıköy

İstanbul'un Anadolu yakasında, Boğaz'ın Marmara'ya açılmaya başladığı kıyılarda yer alıyor Kadıköy...

Kadıköy’ün adının meşhur Nasrettin Hoca’nın kızının torunu olan ilk İstanbul Kadısı Celalzade Hızır Bey’den geldiği söylentiler arasında dolaşıyor.

Geçmişi İstanbul’dan çok daha eskilere dayanan Kadıköy’deki yerleşme Haydarpaşa Koyu çevresi ile Modpa Burnu’nun oluşturduğu alan içinde yer alıyordu. Bostancı’ya kadar tüm semt ve mahalleleriyle Kadıköy 19. yüzyılda iskana açıldı.

18. yüzyılda Türkler’in ve Rumlar’ın yaşadığı Kadıköy’de Ermeni yerleşimleri görülmeye başladı. 1813 tarihli Konstantin Kaminar Haritası’na göre Kadıköy İskelesi ve çarşı çevresinde mahaleler yer alırken Moda Burnu’nun Kalamış Koyu’na bakan yamaçları ile Söğütlüçeşme ve Kızıltoprak arası yeşillikler, sınırları belirtilmiş bağ ve bostanlarla kaplıydı.

19. yüzyılın sonlarına doğru Moda çevresinde Gayrimüslim ve Levantenler’in yerleşmeye başladı ve Fenerbahçe’ye doğru geniş araziler satın alarak sayfiye amaçlı köşkler inşa ettirdiler. Göztepe, Erenköy, Bostancı çevresi dönemin önde gelen devlet görevlilerinin geniş araziler içinde köşkler yaptırdıkları yerlerdi.


1922 yılına ait İstanbul Haritası

Kadıköy 20. asrın başlarında İskele çevresi cami, Rum ve Ermeni kiliseleri ile çeşitli resmi yapıların toplandığı ve çarşının yer aldığı bir merkez olarak görülüyor. Bu yıllarda Kadıköy dışında Moda, Kalamış ve Fenerbahçe’ye de vapurlar işliyordu. Demiryolu istasyonları çevrelerindeki yerleşkeler büyüdü. II. Abdülhamid dönemi paşalarının yaptırdığı cami ve kamu yapılarının çevresinde yer yer mahalleler oluştu. Kızıltoprak, Göztepe, Erenköy, Suadiye ve Bostancı, 20. yüzyılın başında Kadıköy’ün oldukça gelişmiş banliyöleri olarak kabul ediliyordu.

Kadıköy’de kurulan Onuncu Belediye Dairesi’nin ilk başkanı Osman Hamdi Bey oldu.

Kadıköy, 1912-1914 arasında Cemil Topuzlu’nun belediye başkanlığı sırasındaki ikinci imar operasyonları döneminde bazı önemli imar operasyonlarına sahne oldu. Bazı yol yapımı ve altyapı uygulamalarının yanı sıra Şehremini Cemil Paşa’nın şehir ve semt parkları oluşturma projesi kapsamında Kadıköy’de Kuşdili Deresi’nin kıyısında Yoğurtçu Parkı yapıldı. Ayrıca İskele Meydanı’nda bulunan ve halen kullanılan belediye binası da bu dönemde inşa edildi.

Kadıköy I. Dünya Savaşı’nın öncesinde, İstanbul’un önemli bir konut alanı haline geldi. Kadıköy deniz ulaşımı sayesinde önemli bir sayfiye yeri oldu. Bunun yanı sıra İstanbul ile konut-işyeri ilişkisine de girdi ve “mevsimlik” olmaktan çıktı.

Cumhuriyet’le birlikte Kadıköy bazı modern kentsel hizmetlerden de yararlanma imkanına kavuştu: Üsküdar-Kısıklı arasında tramvay 1929’da ilk seferlerine başladı. Üsküdar-Haydarpaşa ve Bağlarbaşı-Haydarpaşa arasında 1929’da açılan ilk hattı , daha sonra da 1934 yılında Haydarpaşa-Altıyol-Kadıköy İskelesi ve Kadıköy-Altıyol-Kızıltoprak-Ihlamur-Feneryolu-Suadiye-Bostancı hatları izledi. Bu işletmeyi, Kadıköy’de adını taşıyan bir sinema, İdealtepe’de bir plaj ve ayrıca bir sanatoryum yaptırmış olan Süreyya Paşa’nın öncülüğünde Üsküdar-Kadıköy ve Havalisi Halk Tramvayları Türk Anonim Şirketi oluşturuldu. 1967’ye kadar hizmette kaldı.

1892’de Hasanpaşa Gazhanesi’nin yapılmasıyla Kadıköy önce havagazına, 1894 yılında ise şehir suyuna kavuştu. Elektrik ise 1928’de geldi.


Rebii Gorbon, Kadıköy’de Elektrik Evi (Arkitekt, 1935)

1930’larda İstanbul’un imarı ile ilgili çalışmalarda Kadıköy için de bazı öneri ve projeler geliştirildi. 1936-1951 arasında İstanbul Nazım Planı’nı hazırlayıp yönlendiren Prost Kadıköy’de bir stadyum, Fenerbahçe Yarımadası’nda da İçişleri Bakanlığı isteğiyle bir yat limanı düzenledi.


1938’de yılında Arkitekt dergisinde A. Sabri Oran’ın yazdığı makalede bulunan Kadıköy ve çevresinin ozamanki mevcut durumunu gösteren plan


Aynı makale için hazırlanmış bir Kadıköy etüdü

1938’de Belediye İmar Bürosu müşavirlerinden Sabri Oran, Kadıköy ve yakın çevresi için bir plan teklifi hazırlayarak Haydarpaşa yönünde Rıhtım Caddesi’nin istimlak maliyetlerinden kaçınmak için denizin doldurularak genişletilmesi, o zamanki Ankara Yolu olan Bağdat Caddesi’nin genişletilmesi ve tanzimini önerdi.

1940’larda Kadıköy’de, özellikle banliyölerinde ahşap köşklerin yıkılarak betonarme villaların yapılmaya başlandı.


Kadıköy Halkevi Yarışması, Birincilik Ödülü kazanan Rüknettin Güney’in projesi (Arkitekt, 1938)

Kadıköy Halkevi için mimari yarışma düzenlendi. 17 müellifin katıldığı yarışmada birinciliği R. Günay, ikinciliği A.Sabri ile E. Onat ve üçüncülüğü L. Tomsu kazandı. 1938-1949 arasında Vali ve Belediye Başkanı Dr. Lütfi Kırdar’ın ön ayak olduğu üçüncü imar operasyonlarının oluştuğu dönemde, Kadıköy Halkevi’nin inşası tamamlandı.

1950’li yıllarda ise Kadıköy çevresinde az yoğun, müstakil ve yer yer bahçeli yapılaşma türü devam etti. Kadıköy’ün özgün karakterini oluşturan bu mekansal yapının dönüşümü 1960’larda gerçekleşti. Bu yeni düzenlemelere bağlı olarak Kadıköy ve çevresinde yeni mahalleler kuruldu. 1965’te Kızıltoprak ve Erenköy mahalle oldu. Ayrıca bir gecekondu yerleşimi olan Fikirtepe ayrı bir mahalle olarak Kızıltoprak’tan ayrıldı.

1965 Kat Mülkiyeti Kanunu ile az yoğunluklu yerleşmeler yerini apartmanlara bırakmaya başladı. Sonraki yıllarda bölgeleme imar planının uygulanmasıyla birlikte Kızıltoprak-Bostancı arasında nüfus sadece 10 yılda iki buçuk kat artış gösterdi. Bu süreç içinde Kızıltoprak-Bostancı arasında yer alan eski yerleşimler büyüyüp yoğunlaşarak banliyö ve sayfiye özelliklerini yitirdi.

Kadıköy’deki Önemli Yapılar

Selimiye Kışlası:


III. Selim’in kurduğu “Nizam-ı Cedit” ordusunun talim ve barınma yeri olarak inşa edilmişti. İlk yapıldığında ahşaptı. II. Mahmut binayı yeniden taştan inşa ettirdi. Zarif ve yatay bir kütleye sahip olan dev Kışla’nın dört köşesinde yer alan kuleler, bu anıtsal görünümü daha da güçlendiriyor. Kışla 1850’lerdeki Kırım Savaşı yıllarında, yaralı askerlerin bakım ve tedavi merkezi olarak kullanıldı. “Lambalı Kadın” lakabıyla tanınan ve hemşirelik mesleğinin öncüsü Florance Nightingale’in yaralı askerlerin bakımlarında büyük emekleri söz konusu.

Florance Nightingale Müzesi:

İstanbul 1. Ordu Komutanlığı Selimiye Kışlası binası içinde bulunan , Türkiye’nin ilk üç boyutlu panoramik anlatımlı müze çalışması olan Florance Nightingale Müzesi iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, milli mücadele ruhunu yansıtan oldukça anlamlı ve etkileyici rölyefler yer alırken, ikinci bölümde ise Nightingale’in titizlikle korunmuş odası bulunuyor. Müzenin rölyeflerle ilgili bölümünün çalışması 200 yılında bitti.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi:


Fransız mimar A. Vallaury tarafından yapıldı. Yer yer art-nouveau süsleme ve tasarım biçimlerine rastlanıyor. Soğan başı üslubundaki kule kubbeleri, bazı duvar silmeleri, oldukça ağır basan Osmanlı mimari elemanları, dev yapıya eklektik bir hava veriyor. Selimiye Kışlası gibi ortası açık avlu şeklinde ve dört bir yanını dolaşan uzun koridorlar boyunca, irili ufaklı birçok salon yer alıyor.1894’te adı, “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” idi. Günümüzde, 1983’ten bu yana Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi olarak işlevini sürdürüyor. Eski Haydarpaşa Lisesi Binası olarak da kullanılmıştır.

Haydarpaşa Numune Hastanesi:

1840’larda, Abdülmecit devrinde yaptırılmış olduğunu ileri sürülüyor.

Haydarpaşa Garı “İstanbul’un Anadolu Kapısı”:


Denize temel kazıkları çakılarak inşa edilen bina 1100 adet kazığın üzerine oturuyor. Helmut Cuno ve Otto Richter adlı iki Alman mimarın 20. yüzyıl başlarında, 1906-1908 yılları arasındaki ortak çalışmalarıyla yapıldı. Beş katlı gar yapısının ünlü saatini yüzyıl başlarında Mustafa Şem-i Pek yaptı.

Haydarpaşa Garı gerek 2011’deki çatısındaki yangın gerekse Haydarpaşa Yenileme Projesi nedeniyle sık sık mimarlık gündeminde yer aldı ve almaya devam ediyor.

Haydarpaşa İskele Binası:

Garın önündeki geniş alanın kıyısında bulunan ve “birinci ulusal mimarlık” karakteri taşıyan bu binası 1915 yılında Vedat Tek tarafından yapıldı.

Kadıköy Meydanı’ndaki Eski İskele Binası:

1920’li yıllarda yapılan bina iki katlı, sivri kemer pencereli ve yer yer çini bezemelere sahip.

Kadıköy Şehremaneti Dairesi:

1910’lu yıllardan kalma binada 20. yüzyıl başlarında gelişen “ulusal mimari akım” üslubu çerçevesinde, o yıllarda yapılan eserlerde görülen karakteristik yapıya rastlanıyor.

Konservatuvar Binası ve Haldun Taner Tiyatro Sahnesi:


“Birincil ulusal mimarlık” üslubundaki vişne çürüğü renkli, iskelenin tam önündeki yapıyı 1927’de İtalyan mimar Ferrari yaptı.

Boğa Heykeli:


Heykelin taban kenarında Houillav Dır Isıdore Bonhevr- Paris 1864 yazıyor. Heykeltraş İzidor Bonhevr yaptı. Almanlar, Fransızları yenince heykel Almanya’ya getirilmiş. 1. Dünya Savaşı sonlarında Alman Kralı II. Wilhelm tarafından 1917 yılında Enver Paşa’ya güç simgesi olarak armağan edildi. Birçok yer değiştirdikten sonra 1969’da Kadıköy’e getirildi.

Süreyya Operası:


Süreyya Binası’nın yapımına 1924 yılında Süreyya İlmen Paşa tarafından başlandı. Kadıköy’de şehrin kültür hayatını çağdaşlaştırmak ve zenginleştirmek için müzik ve sahne sanatlarına uygun bir bina yapmaya karar veren Süreyya Paşa, inşaatı 3 yıl süren ve 6 Mart 1927 yılında bitirilen binayı yaptırırken, konser, konferans, dans, balo, çay, nişan-düğün gibi sosyal ihtiyaçları da karşılaya bilecek bir bina tasarlanmasını istedi. Binanın estetik olması ve tüm tiyatro opera ihtiyaçlarını karşılaması için Avrupa ülkelerinde bulunan ünlü tiyatro opera binalarını gezen Süreyya İlmen Paşa, Paris’in Şanzelize ve Alman tiyatrolarını örnek aldı. Zaman zaman çeşitli tiyatro gruplarının sahne aldığı binada hiç opera sahnelenemedi.

O zamanki adıyla Süreyya Paşa Tiyatro ve Sineması, yapısal olarak iki ana üniteden oluşuyordu. Cephesi ve iç mekanlar figürlü rölyeflerle, tavanlar ise freskler ve yaldızlı kartonpiyerlerle bezendi. 1927 yılından 1950 yılına kadar sinema olarak kullanılan bina, Tiyatro topluluklarının gösterileri, renkli balolar ile her zaman gündemde kaldı. Süreyya Operası Binası, 1950 yılında Darüşşafaka Cemiyeti’ne verildi.

Süreyya Operası’nın kurtuluşuna giden süreç, Dr. Murat Katoğlu ve mimar Ersen Gürsel’in Kadıköy Belediye Başkanı’nı ziyaret etmeleri ile başladı. Kadıköy Belediyesi binayı Darüşşafaka Cemiyeti’nden 49 yıllığına Kadıköy Belediyesi adına kiraladı.

Opera Binası olarak adeta yeniden şantiyeye dönüştürüldü. Yapının cephesinde ve sahne portal çerçevesinde yer alan Türk heykeltras İhsan Özsoy’a ait kabartma heykeller olduğu gibi korunarak temizlendi. Bina mimar Cafer Bozkurt tarafından hazırlanan rölöve ve restorasyon projesine göre onarılıp yenilendi.

Tramvay Müzesi:

Kurbağalıdere köprüsünün hemen yanıbaşında, itfaiyenin kullandığAnılarla dolu ulaşım araçları, bu müzededir.

Kadıköy’le Bostancı arasındaki konakların ve köşklerin büyük bir kısmı zaman içinde çıkan büyük yangınlarda, bir kısmı da yıktırılıp yerine apartman yaptırılmak suretiyle yok oldu.

Kadıköy’de Çarşı’nın içindeki binaların çoğu eski yüzlü ve koruma kapsamında. Sokak aralarında yer yer ahşap evler de var. Barış Manço’nun oturduğu sokakta hala bazıları ayakta olan İngiliz köşkleri bulunuyordu.

Fenerbahçe’de kıyıdaki yol üzerinde, art-nouveau stilinde bezemelerle süslü birkaç konak, hala ayakta duruyor.


Barış Manço’nun Moda’daki İngiliz evi


Caddebostan’daki Ragıp Köşkü

Kadıköy’ün Semtleri ve Modern Yapıları

Kalamış:

Kalamış Koyu, Bizans devrindeki Eutropos idi. Burası sonradan derenin yığdığı toprak nedeniyle bataklık ve sazlığa dönüştü ve “Kalamisia” diye adlandırıldı. Sonra Osmanlılar döneminde bu yöreye “Kalamiçe” dendi ve Cumhuriyet dönemi içinde “Kalamış” adıyla tanımlanmaya başladı.


Abidin Mortaş, B. Mazhar Evi Projesi (Arkitekt, 1935)



Zeki Sayar, Kalamış’ta iki farklı villa projesi (Arkitekt, 1937)


Rebii Gorbon, B. Cemil Filmer Evi Projesi (Arkitekt, 1938)

Feneryolu:

Feneryolu semtinden bir demiryolu hattı da, eski yıllarda Fenerbahçe’ye kadar uzanırdı. Bu semtin adı da Fener’e giden yol anlamında Feneryolu oldu.


Utarit İzgi ve Mahmut Bir, Feneryolu’nda Nedim Karakurt Villası Projesi (Arkitekt, 1960)

Fenerbahçe (Fener Bahçesi):

Burunda bulunan Fener’e yakın bahçeden dolayı bu adı aldı.

Kızıltoprak:

1782’de Kayışdağı-Bağdat Caddesi arasında Divrikli Ali adında bir genç bu kesimin kırmızı killi toprağından tuğla yapıp bir ocak kurdu. Kurbağalıdere’den Kayışdağı’na ve Feneryolu’na kadar olan yere renginden dolayı Kızıltoprak denmeye başlandı. 1786’da Kızıltoprak adı ilk İstanbul Haritası’na geçti.

Selamiçeşme:

Bu adını İstanbul’a giriş ve çıkış yapan insanların, kentlerini selamlamaları nedeniyle almıştı. O noktada duran çeşme selamlanan yerdi.

Çiftehavuzlar:

1887’de Babıali Muhafızı Cemal Paşa’nın yaptırdığı çift havuzlu köşkten dolayı buraya Çiftehavuzlar dendi, ancak bu havuzlar günümüze dek varlığını sürdüremedi.


Utarit İzgi ve Mahmut Bir, Çiftehavuzlar’da bir villa projesi (Arkitekt, 1961)


Çiftehavuzlar’da Ziya Somer Villası (Arkitekt, 1962)

Caddebostan:

Caddebostan, Osmanlı döneminde pek de tekin olmayan ıssız bir bostanlıktı. Kadıköy’ün oldukça dışında kaldığından buralarda haydutlar, hırsızlar barınırlardı. Halk da bu kötü şöhretinden dolayı buraya “Cadı Bostanı” derdi. Zamanla bu sözcükler Caddebostanı ve sonunda Caddebostan’a dönüştü.

İstanbul’un en gözde semtlerinden olup Bağdat Caddesi,CKM (Caddebostan Kültür Merkezi) gibi yerlere ev sahipliği yapıyor.

Etrafta nadir görülen bisiklet yoluna sahip olan Caddebostan sahili çevrede yaşayanların nefes almak için koştukları bir yer.

Merdivenköy:

Burada vaktiyle yerleşmiş Bektaşilere “merdi iman” yakıştırması yapılırmış. Bu söz, merdi iman köyünden zamanla Merdivenköy’e dönüştü.

Gözcübaba:

Semtin adı buraları gözetleyen “Gözcü Baba” adlı bir erenden geliyor.

Göztepe:

Gözcü Baba’ya saygı olarak semte bu ad verilmiş.

10.000 m2‘lik Göztepe Parkı (Özgürlük Parkı) Bağdat Caddesi üzerindeki semt sınırları içindeki en büyük yeşil alan. 2005 yılı sonbaharında parkta inşa edilmek istenen cami nedeniyle gündemden düşmedi.

Semtin büyük bir bölümü konut ağırlık olarak kullanılmakla birlikte ticarete yönelik unsurlar da bulunuyor.

Ayrıca “Oyuncak Müzesi “de semtte bulunan başka bir ilgi merkezi.

Haydarpaşa:

Kanuni döneminin vezirlerinden olan Haydar Paşa’nın burada çok geniş bağlık bahçelikleri vardı. Bu nedenle semt yüzyıllardır bu isimle anıldı.

Hasanpaşa:

2.Abdülhamit döneminde, Hasan Hüsnü Paşa’nın burada bir cami yaptırmasıyla, bütün çevre semti Hasanpaşa adıyla tanır oldu.

Erenköy:

Osmanlı’nın İstanbul’u henüz fethetmeden önceki dönemlerinde buralara gelip yerleşen bazı “erenler”den dolayı bu ismi almıştı.

Mahallenin ekseni ve ticaret merkezini Ethem Efendi Caddesi oluşturuyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Erenköy, nüfuzlu ve zengin kesimin, bir de köklü Levanten ailelerinin oturduğu sayfiye yeri kimliğini korudu. 1934 tarihli şehir rehberine göre Erenköy Mahallesi, Erenköy, Bostancı, Suadiye, Caddebostan, Sahrayıcedit, Göztepe ve Merdivenköy olmak üzere toplam 7 yerleşmeyi kapsıyordu. 1930’dan 1967’ye kadar Erenköy, Kızıltoprak’la beraber Kadıköy’ün iki bucağından biri olarak kaldı. 1967’de doğrudan Kadıköy İlçesi’ne bağlanan Erenköy, 1974’te bugünkü mahalle sınırlarına kavuştu.

1950’lerden sonra hızlanan iç göç sırasında bir çekim bölgesi haline gelen Kadıköy yakası apartmanlarla dolmaya başladığında, Erenköy uzunca bir süre bu oluşumun dışında kaldı. Ancak 1972’de çıkarılan Bostancı-Erenköy Bölgeleme Planı ve 1973’te Boğaziçi Köprüsü’nün açılması, Erenköy’ün içinde bulunduğu bölgedeki yapılaşmayı olağanüstü hızlandırdı. Bağlar ve bostanların sökülmesi ile konak ve köşklerin çoğunun yıkılmasıyla çok katlı apartmanlar inşa edildi.

İçerenköy:

Erenlerin bir kısmı daha içerilerde yerleştiği için semt bu adı aldı.

Suadiye:

Semt adını Suadiye Camisi’nden alıyor. Cami, Reşat Paşa’nın kızı Suat Hanım adına yaptırıldı.


Suadiye’de Yılmaz Sanlı’nın Özdemiroğlu Yalısı projesi

Şaşkınbakkal:

Rivayete göre Osmanlılar döneminde bir zat, bu alabildiğine uzanan bomboş kırlık alanda, sadece birkaç çiftlik evi için bakkal benzeri bir dükkan açmaya karar vermiş ve bu kararını da uygulamış. Adama da bundan ötürü “şaşkın bakkal” sıfatını yakıştırılmış. Bu ad günümüze kadar ulaşıp semtin adı olmuş.

Çatalçeşme:

Bu semt adını buradaki çeşmeden aldı.

Bostancı:

Saray bostancılarının bazılarının burada evleri olduğu için semte bu ad verilmiş.

Koşuyolu:

Halkedonlulardan beri, Bizans zamanında ve daha sonra Osmanlı zamanında buraları at koşularının yapıldığı yerdi. Bu sebeple semtin bulunduğu yere “Koşu Yeri” denmiş, sonra da “Koşuyolu” olmuş.

Yeldeğirmeni:

1774-1789 yılları arasında, I.Abdülhamit zamanında ordu, saray ve halkın un ihtiyacı, kurulan dört yeldeğirmeniyle sağlanırdı. Bu değirmenlerin biri İbrahimağa, diğer üçü Yeldeğirmeni’nde yer alıyordu. 1903’ten sonra bu değirmenlerin kalıntıları yıkıldı. Semt adını eskiden burada bulunan bu yeldeğirmenlerinden aldı.

Fikirtepe:

Eskiden buradaki derenin üstünde eğlenceler yapılırmış. Zaman zaman ressamlar Fikirtepe’ye gelip resim yaparlar, ozanlarla yazarlar buradaki gazinoda yazılarını yazarlarmış. 3. Selim, 1786 yılında Fransız Mösyö Öfer’e İstanbul’un haritasını yaptırdı. Buraya da bu özelliği göz önüne alınarak Fikirtepe adı verildi.

Etiketler

3 yorum

Bir yanıt yazın