Endüstri Kenti Zonguldak: Emek – Mekan – İnsan Etkileşimi

Üst üste yığılmış apartmanların hepsi, denizi görmek istercesine dizilmişler Zonguldak tepelerine. (Fotoğraf: Melek Akçadoğan)

19. yüzyıl başlarında İngiltere’de buharlı makinenin kullanımı ile birlikte oluşan hızlı sanayileşme; hammaddeye ulaşmak için birçok demiryolu ağına ve seri-hızlı üretim için fabrikayla birlikte işçi sınıfına ihtiyaç duyulmasına sebep olmuştur. Diğer bir yandan, ulaşım masrafları ve kendi değerinden fazlaya mal olan üretimler için hammaddeye yakın yerlerde yeni fabrikalar kurulmuş, bununla bağlantılı olarak yeni kentlerin oluşmuştur.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında toparlanmaya çalışan yeni bir Cumhuriyet olan Türkiye, ilk olarak üretim faaliyetlerine geçmeli ve çağdaşı olan diğer Avrupa ülkeleri ile aynı seviyeye gelebilmeliydi. Bu amaçla ülkenin çeşitli bölgelerinde var olan kaynaklar doğrultusunda ilk santraller kurulmuş ve bircok Anadolu şehri için yeni bir dönem başlamıştır. Santraller sadece üretim yapmayacak, aynı zamanda ülkenin gereksinim duyduğu yeni bir toplum yapısını oluşturacaktı. 1840’ların sonunda başlamış olan kömür çıkarımı ile Zonguldak, ülkenin bu endüstrileşme gayesinde en önemli rolleri üstlenen şehirlerinden biri olmuştur.

Zonguldak, her ne kadar doğal kaynaklar bakımından zengin olsa da Zonguldak’ın kumaşı şehirleşmeye uygun değildir. “…Vatanı ışıklatan, vatanı yürüten ve vatanı ısıtan belde” cümlesiyle başlayan “Kömür Şehri” adlı makalesinde İsmail Habib (1943), Zonguldak’ın fiziksel yapısını şu cümlelerle betimlemektedir:

…Limana girmeden güverteden bakıyorum: deniz, ufki bir huni maktar gibi karaya sokulmuş. Koyun solunda bir tepe, sağında bir tepe ve dipte, hepsi yeşil sırtlı, koyu ormanlı ve dalga dalga birbirine girmiş üç dört tepe…

Süper Kent Olmak

Bununla birlikte bir birey için çalışma eylemi tek başına gerçekleşemez, diğer insani gereksinimlere de ihtiyaç duyar. Maslow’un ihtiyaç piramidi bu durumu çok iyi özetler. Bana kalırsa bir kent, süperlik mertebesine erişebilmek için bu insani gereksinimlerin hepsini sağlamalıdır. Peki, Zonguldak bu gereksinimleri ne ölçüde sağlamıştır ya da bugün de sağlamaya devam etmekte midir?


Maslow’un İhtiyaç Piramidi

Sanayi kentlerinde var olan fabrikalar için çalışan işçilerin barınması en önemli sorunların başında gelmektedir. Bu bağlamda geçmişte, günümüze nazaran daha yoğun bir sanayi kimliğine sahip Zonguldak, birçok lojman modelini bünyesinde barındırmaktadır. Bunların kimisi devlet kuruluşları, kimisi ise özel sektör ile oluşturulmuştur. Zonguldak’ta yer alan lojmanlar içerisinde öğretmen evleri, Devlet Demiryolları’na ait olan lojmanlar, TTK (Ereğli Kömür İşletmeleri – EKİ) Lojmanları (büyük bölümünü oluşturur), Çatalağzı Termik Elektrik Santrali Lojmanları, Askeriye’ye ait lojmanlar ve devlet memur lojmanları sayılabilir.


Zonguldak maden işçileri için kurulmuş bir işçi barınağı (Amele Birliği Arşivi)


Amele kanunundan sonra Ereğli Şirketi’nin inşa ettiği işçi mahallesi (Cumhuriyet’in 10. Yılında, 1933)


Işıkveren Lojmanları apartman tipi mühendis ve memur evleri. (Melek Akçadoğan)

Bununla birlikte, her ne kadar birçok konut üretilmiş olsa da zamanla bu konutlar yeterli olmamış; Karadeniz’den ve yurdun Doğu bölgesinden Zonguldak’a çalışmaya gelen göçmen işçiler, konut ve konut yapımı için gerekli arsa yokluğu nedeniyle var olan lojman yerleşkeleri ile çalıştıkları yer civarında orman arazisine ve hazine arazisine gecekondu yapmışlardır. 1970’lerde ülkenin yılda yaklaşık beş milyon tonu bulan taşkömürü üretiminin tümünün gerçekleştirildiği Zonguldak Havzası’nda yaklaşık 200.000 kişi yaşamaktaydı. Bu insanların barınma gereksiniminin yalnızca %15’i kamu eliyle sağlanmış, %60’ı ise düzensiz gecekondulaşma ile kendilerince karşılanmıştır (ZMP,1970).


Bu durumu çok iyi ifade eden bir karikatür, 1977 yılında yayınlanmış Mimarlık Dergisi’nin (150. Sayı) kapağını süslemiştir.

İşveren ister devlet yatırımı isterse özel girişim olsun, konumlandığı alana çalıştıracağı teknik elemanı çekmek için bazı etkenleri kullanır. Çünkü seçilmiş bölge kent yaşamından uzakta ise üst düzey çalışanlar bu fabrikalarda çalışmak istemezler. Bu doğrultuda ilk olarak onlar için konforlu konutlar üretmiş ve kente ait imgeler olan spor ve sosyal aktiviteler ile kentte bulunmayan yeşil ve doğayı bir araya getiren tasarımlar kapsamında lojmanı içeren yerleşke yapısını oluşturmuşlardır.

Zonguldak’ta, taşkömürü havzasının üretime başladığı 1840’lı yıllardan günümüze kadar inşa edilmiş lojman yapılarının ve işçi yerleşkelerinin yanında daha farklı aktiviteler ve sosyal mekanlar inşa edilerek cezbedici şehir imajı kuvvetlendirilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyetin ilk vakıf lisesi olan Mehmet Çelikel Lisesi, birçok teknik eleman yetiştirmiş Sanat Meslek Okulu, Deniz Feneri, Deniz Lokali ve Fener Bölgesi lojmanları, TED Koleji, Amele Birliği Binası, sinemalar, ekonomalar (günümüz marketleri), tenis kortları, futbol sahaları, hastaneler ve daha da sayamayacağım kimisi bugünlere ulaşamamış birçok yapı, Zonguldak halkının geçmişine ve bugününe yön vermiştir.

Değerli hocalarımızdan Prof. Dr. Hande Suher (1929, İstanbul – 21 Şubat 2016, İstanbul) mimar ve şehir plancısı kimliğinin yanında, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin dekanlık yapmış ilk kadın öğretim görevlisi olmuştur. Hande Suher, ilkokulu ve ortaokulu Zonguldak’ta okumuş ve bu sanayi şehrinin onun hayatını nasıl yönlendirdiğini otobiyografi olarak kaleme aldığı, “Kamu Yararı’nı Öncelikli Gören Bir Yaşam Öyküsü” adlı kitabında bizlere anlatmıştır. Zonguldak’ta okumuş ve öğretmenlik mesleğine adım atıp yıllarını vermiş bir başka isim olan Emine Hekimoğlu ise “Onlarsız Onlarlayım” adlı kitabında küçük bir anekdot ile, mimarinin kişiler üzerinde nasıl bir etki bıraktığını aktarmıştır. Her gün öğretmen lisesine gidip gelirken trenden gördüğü o muhteşem kırmızı tuğlalı ilkokuldan çok etkilenir, bu okul önceden gördüğü okullara benzemez. Uzun çınar ağaçlarının gölgesinde bir ön bahçesi vardır. Okulun içerisinde, o yıllarda birçok şehirde bile henüz olmayan sinema ve tiyatro salonu bulunur. Bu gösterişli okul ona, bir an önce mesleğini eline alıp bu okula öğretmen olarak atanmanın hayallerini kurdurur. Ne tesadüf ki benim de okuduğum ilkokul bu kırmızı tuğlalı okuldur ve benim de belleğimde çok güzel anılar bırakmıştır Işıkveren ilkogretim Okulu.

Kenar Köşe Yapılar

Işıkveren İlkokulu: 1943 yılında Çatalağzı Santrali Özel İlkokulu olarak eğitim ve öğretime başlamıştır. Adını elektrik üreten ve ülkeye ışık veren santralden alır. Zonguldak – Ankara demiryolu kenarında ÇATES İşletmesi Lojmanları’nın da bulunduğu site içerisinde yer almıştır. Binanın alt katı ilkokul, üst katı ortaokul olarak hizmet vermekteyken 1965 yılında ortaokul kısmı ayrı bir binaya taşınmıştır. Zemin katta beş sınıf, öğretmenler odası, müdür odası, erkekler tuvaleti, kızlar tuvaleti ve sinema salonu yer almaktadır. Üst katta ise diğer sınıflar bulunmaktadır. Sinema salonunun okul içinden bir ve dış cepheden iki adet olmak üzere toplamda üç girişi bulunmaktadır. 2001 yılına kadar hizmet vermiş olan eski okul binası 27 Ekim 2013 tarihinde yıkılmıştır.


Işıkveren İlkokulu (Hayati Yılmaz Arşivi)


Işıkveren İlkokulu öğrencileri ve öğretmenler okul kapısında. (Işıkveren İlkokulu Gönül Dostları grubu, Facebook)

Karadon Sineması: Zonguldak’ın kömür çıkarımının hala devam ettiği nadir bölgelerinden olan Karadon Lavuar alanında inşa edilmiş bu sinema, vaktiyle en yeni filmlere sahne olmuş ve dönemin gençlerinin toplanma mekanı haline gelmiştir. Ne yazık ki şu anda terkedilmiş ve unutulmuş olarak kendi halinde hatırlanmayı beklemektedir. O dönemin mimarisini yansıtan yapının, iyi bir mimari miras olarak restore edilip yeniden kazanımı sağlanabilir.


Dikdörtgen bir plana sahip yapı tek katlıdır. (Fotoğraf: Melek Akçadoğan)

Çatalağzı Termik Elektrik Santrali: Bu termik santral için, 1940 yılında bir İngiliz firması ile anlaşma yapılmıştır. Bu amaçla Zonguldak ilinin merkez ilçesine bağlı ve il merkezinin 17 kilometre doğusunda bulunan Çatalağzı’nda (Işıkveren), kömür tozlarından yararlanacak biçimde bir termik elektrik santrali yapılması kararlaştırılmıştır. Böylece EKİ’nin piyasaya arz edilmeyen ticari değeri düşük ve başka yerlerde kullanılmayan mikst, şlam gibi yüksek küllü ara ürünleri değerlendirilecektir. Ancak İkinci Dünya Savaşı nedeniyle santralin inşaatı gecikmeli olarak “English Electric” firmasına ihale edilmiştir. Santralın inşaatına 10 Temmuz 1946 tarihinde başlanmıştır. Yapıldığı yıllarda Türkiye’nin ikinci büyük termik santralidir.


Santralin ilk zamanlarından bir fotoğraf. (Murat Ekrem Zaman Arşivi)

Metropolitan – Vickers (esas müteahhit, jeneratör ve elektrik donanımı), Babcock and Wilcox (kazan tesisleri) ve Holloway Bros (inşaat işleri) İngiliz firmaları tarafından yapılan ÇATES Santrali, 27 Kasım 1948 tarihinde üç grup ve toplam 64.500 kWh kapasiteyle işletmeye açılmıştır. Yeni inşa edilen santralden sonra fonksiyonu bitmiş, iç demir aksamı satılmıştır. Cumhuriyetin en önemli endüstriyel miraslarından olan bu fabrika yıllardır atıl bir biçimde bırakılmış, yok olmaya mahkum edilmiştir.


Eski ve yeni santralin konumlarının gösteren fotoğraf (cates.gov.tr)

Zonguldak’ta, şehrin var oluş nedeni olan sanayi ve kömüre ait kentsel hafıza gün geçtikçe yitirilmektedir. Fiziksel ve sosyolojik oluşumda ciddi etkileri olan fabrikalar, maden ocakları ve onlara ait lojmanlar yok olmaktadır. Kentsel hafızayı güçlendirmek, o bölgenin yok olan mimarisini korumakla başlar.

Etiketler

Bir yanıt yazın