Gezi Cumhuriyeti’ne Hoşgeldiniz!

Occupy Eylemleri, yalnızca hak taleplerini dillendirebileceğin bir alan oluşturmuyor, aynı zamanda kamusal alan kullanımının yeniden tanımlanmasını sağlıyor.

2011’de küresel neoliberalizme karşı ayaklanarak başlayan Occupy eylemleri dünyanın pek çok ülkesine dalga dalga yayılmıştı. Neoliberalizmin tahakkümüne karşı ayaklanan insanların sürdürüdüğü occupy hareketi, yalnızca hak talepleri için sokaklara dökülen insanları göstermiyordu, aynı zamanda bir kentin nasıl kamusallaşabileceğinin de en güzel örneği oluyordu. Ailelerin çocuklarını götürdükleri bir park veya kentlilerin alelade toplanma noktası olan meydanlar bir anda çadırlarında uyuyan, yemeklerini birlikte o alanlarda yiyen, kitabını orada okuyan insanlarla doldu taştı. Yani insanlar AVM’lerden, evlerden, plazalardan dışarı adım attı. Demokratik hak talepleri doğrultusunda sokağa çıkan insanlar sokağın, meydanların, parkların nasıl kullanılacağını, nasıl yaşam alanı haline getirileceğini, kamusal alan olarak kullanılmayan alanların bile nasıl kamusallaştırılabileceğini de göstermiş oldu. Çeşitli kontrol mekanizmaları ile iktidarın hakimiyet sağladığı parklar, meydanlar insanların özgürce hareket edebildiği mekanlara dönüştü. İşgal eylemi, bir anlamda tüm ilişkileri belirlenmiş bir kamusal alan algısını yerle bir etti.

Occupy, Türkçe’de meşgul etmek, işgal etmek anlamına geliyor, yani bu bir gasp değildir. Buradaki ‘işgal’ eylemi, aslında bir hukuksuzluk değil, zaten toplumun kullanım hakkı olan alanların gerçek anlamda kamusallaştırılmasıdır. Gezi Parkı direnişinin de eylem biçimi olarak Avrupa’daki Occupy hareketleriyle oldukça benzeştiği son zamanlarda tartışılan konulardan biri.

Occupy Gezi Parkı (İstanbul)

Gezi Parkı’nın korunması için başlayan eylemler Gezi Parkı’nın ve Taksim’in işgal edilmesi ile devam ediyor. Başından beri parka kurdukları çadırlarıyla nöbette olan eylemciler çoğalmaya devam ediyor ve artık Gezi Parkı neredeyse bir kentin sunduğu tüm hizmetlerin yer aldığı bir alan haline geldi. Kitaplarla dolu bir kütüphane, tıbbi yardımın sağlandığı revir, yemeklerin ücretsiz karşılandığı bir yemekhane, ibadet için mescit, yaratıcı atölyeler ile yürütülen sosyal etkinlikler Gezi Parkı’nı belki de özlemini duyduğumuz ütopik kent haline getirdi.

 

Başından beri şiddetten uzak, barışçıl bir eyleme sahne olan Gezi Parkı, aynı zamanda geliştirilen anti-kapitalist, ırkçılıktan ve cinsiyetçilikten uzak bakış açısıyla da arzuladığımız adil, eşitlikçi, özgürlükçü kent söylemini bir kez daha hatırlattı. Gezi Parkı, adeta ayrışmış İstanbul’un bir olumsuzlaması gibi. Diğer taraftan bu süreçte, bir parkın kamuya kapatılmaya çalışılmasıyla aslında birçok mekanın halk tarafından nasıl kamusallaştırıldığını da görebildik. Olağanüstü hal durumu olsa bile üniversite binalarından, otellerin bahçelerine kadar birçok alan insanların özgürce girip çıkabildiği mekanlar haline geldi.

Occupy Puerta del Sol Square (Madrid)

2011 krizinin ardından İspanya’nın neoliberal politikalarını protesto etmek isteyen eylemciler Madrid’in Puerta del Sol meydanında işgal eylemi başlattı. Eylemciler, “Güneşin Kapısı” anlamına gelen Puerto del Sol’den türeterek kendilerine “Dayanışma Kapısı” adını verdi ve iş güvenliği ihlalleri, yaşanabilir konut alanlarına erişimin zorlukları, meclis sistemine olan güvensizlik gibi tüm konular haftalarca bu meydanda dile getirildi.

Çadırları, yatakları, mutfağı, workshop alanları, eczanesi, bostanı ile bu mekanı kapsamlı bir kamp alanı haline dönüştüren eylemcilerin 15 Mayıs 2011 tarihinde başlayan işgali, İspanya’da pek çok kentte başlayan ayaklanmaların simgesi olmuştu.

Occupy Wall Street (New York)

17 Eylül 2011 tarihinde Wall Street üzerindeki Zuccoti Park’ın işgali ile başlayan ve dünya çapında büyük yankı uyandıran eylemler sosyal ve ekonomik eşitsizlikler üzerinden patlak vermişti.

1968 yılında inşa edilen park Liberty Plaza Park olarak isimlendirilmişti. 2006 yılında gerçekleştirilen yenileme projesi sonucunda ise Zuccoti Park adını aldı. İşgal süresince çadırlar, mutfak, revir, kütüphane, sosyal etkinlik alanları gibi mekanlar yaratılarak kamp alanı olarak kullanılan park, bu sürede eylemciler tarafından “Özgürlük Parkı” olarak tanımlanmıştı.

Occupy London

İngiltere’de sosyal konut sorunu, ekonomik eşitsizlik, sosyal adaletsizlik konularına dikkat çeken eylemler yaklaşık 2 yıl sürdü.

St. Paul’s Cathedral çevresinde bir kamp alanı oluşturularak başlayan işgal eylemi için aslında başlangıçta hedeflenen Poternoster Square olmuştu. Fakat bu alan Mitsubishi Estate tarafından özel mülk edinildiği için yüksek mahkeme kararıyla polis bu alanı mühürleyerek girişi yasakladı. Eylemciler ise meydanın yanında yer alan St. Paul’s Cathedral çevresini işgal ederek eylemlerini başlattı.

Occupy Dame Street (Dublin)

Tüm dünyadaki occupy eylemleri gibi Dublin’de Central Bank’in bulunduğu Dame Street’in işgal edilmesi ile başlayan eylemler ekonomik eşitsizlik ve sosyal adaletsizliğe karşı katılımcı demokrasi talebiyle ortaya çıktı. Kamp alanını sokağa taşıyan eylemleciler birbiri ardına kurdukları çadırlarla yaklaşık 6 ay bu alanı işgal ederek protestolarını sürdürdüler.

Etiketler

Bir yanıt yazın