İşte 3. Köprü Çalışmalarının Kurbanı, Çöle Dönüştürülen Demirciköy

Gerçeğin çölüne hoş geldiniz!

Slavoj Zizek’in 2002 tarihli olağanüstü lezzetli kitabının adıdır “Welcome to the Desert of the Real”, yani “Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz.” Geçtiğimiz cumartesi günü, yani 17 Ağustos’ta Zekeriyaköy Forum’un düzenlediği Foto-Safari sayesinde yüze yakın fotoğrafçıyla beraber Kuzey Boğaziçi ormanlık alanında, 1 milyon ağacın kabristanına gittik. 3. Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu için kesilen ağaçların toplu mezarlarını ziyarete!

Gittik, kuzey ormanlarımız içinde açan Demirciköy Çölü’nü gördük. Gördüğümüz şey öylesine gerçekti ki, herhangi bir insanı yaşadığı herhangi bir mahalleden bir anlığına alıp bu çölün ortasına koysanız, kendisini İstanbul Bienali dolayısıyla hazırlanmış bir enstalasyonun ortasında sanabilirdi. Öyle gerçekti ki gerçek, durduğu, enstale olduğu yerden bize sanki “Gerçeğin çölüne hoş geldiniz!” diyordu.

İş makineleri biz geleceğimiz için, objektiflerimize olan derin hürmetleri gereği çevreye verdikleri zararı geçici olarak durdurmuş, sanki özür duruşuna geçmişti. Yani her şey çok gerçekti! Biz de zaten hoş bulmuştuk!

Gerçeği alnından, üstüne dikilmiş tüyünden öpesim vardı, ama işe bakın ki, günlerden 17 Ağustos’tu. Bir ara Değirmendere’nin dibine geldik. Demirciköy’ün hemen arkasındaki Değirmendere’nin. Ama dereyi göremedim! Dereyi ve o derenin kıyısındaki, gölgesinde uzandığım ulu ağaçları, mesela o güzelim Doğu çınarını göremedim. 17 Ağustos Kuzey Ormanları Depremi’nde toprak altında kalmışlardı. Son nefeslerini verirlerken bile bize nefes vermek için didinişleri geldi gözümün önüne! Nefessiz kaldım sandım!

Allah taksiratını affetsin, denir bazı durumlarda. Allah bu topraklara böyle bir “deprem” kazandıran herkesin taksiratını affetsin!

Ben affetmem!

Orman ve Su işleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği rakama göre 250 bin, STK’ların verilerine göre 1 milyon ağacı katleden ve muhtemelen 1 milyon 610 binini de katledecek bir eylemi buyursun isteyen affetsin.

Ben affetmem! Çünkü onlar benim komşularımı katlettiler. Komşularımın, sapsız meşelerin, Macar meşelerinin, kestanelerin cansız bedenleri kesilmiş, istiflenmiş şekilde boylu boyunca uzanıyordu.

Bazısı da toprağın altındaydı. Demirciköy ile Uskumruköy arasındaki orman kabristanında boylu boyunca toprağın atında yatıyorlardı bazıları.

Yılan kartalları çöle dönmüş arazinin üzerinde kanat çırpmadan havada asılı kalmış, katliamdan sağ kurtulan son kemirgenleri avlamak üzere gözlerini çöle dikmişlerdi.

Çölü aştık batıdan doğuya. Toza, toprağa ve acıya bulandık. Gökyüzü bir matem yeri gibiydi. Ak karınlı ebabiller, arı kuşları, atmacalar, kızıl kırlangıçlar binlerce yıldır bu ormanı ilk kez böyle, çöle dönmüş bir halde görmüş, etrafta dört dönüyorlardı. Taşkuşu bir dalın üstünde taş kesmiş, söğüt bülbülü dem çekmeyi kesmişti.

Garipçe’nin batısındaki bir tepede öyle geniş bir yarma harekatı yapılmıştı ki, katliamın bu ölçeğine vadide binlerce yıldır akan Değirmendere’yi doldurmak için ihtiyaç hissettiklerini anlamak zor değildi. Gerçeğin bu enstalasyonu yarın öbür gün vadinin bir yakasında “Değirmen Dere Konut Yapı Kooperatifi” kurulduğunda, daha da bir gerçek olacaktı! Biz de o zaman deplase oldurduk buralardan! Hem gerçeğin önünde kim durabilirdi ki!

Kuzey Marmara Otoyolu’nun, Kuzey Boğaziçi Önemli Bitki Alanı’mızı (ÖBA), su havzalarımızı, ormanlarımızı, fundalıklarımızı ve verimli tarım alanlarımızı yutmaya ihtiyacı varmış. Yayla gibi gönül yok mu bizlerde, çekiliriz kenara yutuversin, ne olacak!

Son doğal yaşam alanlarımızmış! Çekiliriz ne olacak!

Gerçeğin gölünden girip çölünden çıktığımız Foto-Safari’de biz kenara çekiliverince, başladı iş makineleri yeniden çalışmaya! Çekildik kenara ki, bu şehri kuzeye doğru genişletip betonlaştırma çabasına aman bir zeval gelmesin! Bir damlacık canımız var, çekildik ki çarpık kentleşmeyi ve trafiği katmerleme, yaban hayatını yok etme, bölgede yaşayan köylüleri yerinden edip yoksullaştırma gayretlerimiz aman sekteye uğramasın!

Doğadan, İstanbul’un doğasındaki hazinelerden yaşam sevinci devşirenlerimiz varmış. Börtü böcekten de sevinç devşirmeyiversinler, ne olacak yani!

Allah taksiratını affetsin, denir bazı durumlarda. Gerçeğin Çölü’nü gördüm. Allah bu topraklara böyle bir “deprem” kazandıran herkesin taksiratını affetsin!

Ama ben affetmem! Benim komşularımı katlettiler!

Siz affeder misiniz?

Etiketler

Bir yanıt yazın