İstanbul’u kucaklayan kule: Beyazıt Yangın Kulesi

Restore edilen 183 yıllık Beyazıt Yangın Kulesi, sevenleriyle yeniden buluşmanın heyecanı içinde.

Yüzlerce yıllık tarihinin gizini, olağanüstü coğrafyasıyla bütünleştiren İstanbul, şiir gibi derin bir kenttir. Her bir sayfasına yoğun aşkları, kahramanlık destanlıklarını, özlemleri, neşe ve kederi nakşeden bir romandır aynı zamanda… Romanın ana kahramanları, Eminönü, Sultanahmet, Beyazıt civarında yaşamıştır uzun yıllar boyunca… Bu yazının kahramanı ise zarif, uzun siluetiyle Beyazıt’tan bütün İstanbul’a göz kırpan Beyazıt Yangın Kulesi.

Şimdilerde uzun yıllardır uyuduğu uykusundan uyanan bir prenses telaşında Beyazıt Kulesi. Ocak ayında aydınlatma tasarımı tamamlanarak geceleri bütün İstanbul’a ışıltısını yayan yapının restorasyonu hızla devam ediyor. Sadece Beyazıt Kulesi değil, İstanbul Üniversitesi merkez bina ana kapısı, kapının yanındaki köşkler, Süleymaniye kapısı ve Rektörlük Binası, en geç yılsonunda turizme açılacak. Yıllarca halka kapalı olan bu tarihi yapılar, İstanbullularla, yerli ve yabancı turistlerle buluşacak. Şimdi, restorasyon sürecine gelmeden, tarihin sayfalarında dolanalım ve kulenin yapım öyküsüne kısaca göz atalım.

“KIZ MI, OĞLAN MI?”

Köşklü bağırır: “Bir çocuğun oldu.” Ağa telaşla sorar: “Kız mı, oğlan mı?”

“Köşklü” itfaiye eridir, “Ağa” da itfaiye erinin başındaki itfaiye şefi. “Bir çocuğun oldu” sözü, İstanbul’da bir yangın çıktığı anlamına gelirdi. Ağanın “Kız mı, oğlan mı?” sorusuna verilen cevap ise yangının İstanbul’un neresinde çıktığını bildirirdi. “Kız çocuğu” İstanbul’un Anadolu Yakası, Beyoğlu ve Boğaz’ın Rumeli Yakası’nda; “oğlan çocuğu” ise İstanbul Suriçi’nde yangın çıkması anlamına geliyordu.

İşte 18. yüzyılda kentin yangınları bu şekilde belirlenirdi. Yangının gözlendiği nokta ise Beyazıt Yangın Kulesi’ydi. Kulede 20 köşklü bulunur, Kule’deki odalarda yatar kalkarlardı. Köşklüler, 1923 yılına kadar Kule’deki görevlerine devam etti.

Kulenin geçmişi ise bundan tam 262 yıl öncesine dayanıyor. 1749 yılında Küçükpazar’da çıkan büyük yangının ardından, Ağakapısı Süleymaniye’de İstanbul Müftülüğü ile İstanbul Üniversitesi’nin Botanik Enstitüsü olarak kullanılan iç avlusu köşesine ilk yangın kulesi yapıldı. Ancak Kule, 1774 yılındaki Cibali yangınıyla yok oldu. II. Mahmut, 1828 yılında kuleyi bu kez kâgirden yaptırdı. Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyıl mimarisinde büyük katkıları olan Ermeni asıllı Balyan ailesinden Senekerim Balyan, bugüne kadar ayakta kalan kuleyi inşa etti.

DÖNEMİNİN EN İYİ ÖRNEKLERİNDEN

İlk yapıldığında yüksekliği 85 metre olan, kâgir ve geniş saçaklı ahşap bir külah ile örtülü olan Kule, bugünkü biçimine 1849 yılında kavuştu. Kuleye sekizgen planlı yuvarlak pencereli üç kat daha eklendi. Böylece Kule, sancak katı, sepet katı, işaret katı ve nöbet katı olmak üzere toplam 4 kattan oluşuyor. Bu ilavelerle kulenin yüksekliği 118 metreye ulaşıyor. 1889’da Kulenin üzerine demirden gönder çekildi.

Kulenin Beyazıt meydanına bakan bölümünde Sultan II. Mahmud tuğralı kitabe bulunuyor. Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından, kıta nazım biçiminde kaleme alınan kitabenin hat yazısı da, yine Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’nin eseri.

Kulenin içi ahşap merdivenlerden oluşuyor, nöbet katı ya da şimdilerde seyir katı dediğimiz bölümün üzeri tonozlarla örtülü. Bu tonozlarda manzara resmi bulunuyor. Pencere üstleri ve pencere aralarına yapılan bitki süslemeleriyle bu kata görsel bir kompozisyon hâkim. Bu süslemelerin ilk bakışta İstanbul’un semtlerini gösterdiği düşünülse de, dikkatli incelendiğinde hayali peyzajlar olduğu anlaşılıyor. Bitkisel kompozisyonlar içeren süslemenin renkleri gri, çok az pembe ve maviden oluşuyor. Yangın amaçlı yapılmasına rağmen mimarisi ve süslemeleriyle Beyazıt Kulesi, döneminin dikkat çekici yapılarından biri olarak beliriyor.

Kulede, girişten nöbet katına giden, 180 basamaktan oluşan ahşap merdiven bulunuyor. Diğer üç kata da, 69 basamaktan oluşan ahşap merdivenle çıkılıyor. Kule turizme açıldığında ziyaretçiler nöbet katına kadar çıkabilecek. Dışındaki küçük pencerelerden içeriye ışık alan Kulenin nöbet katı, 12 pencere ile dışa açılıyor. Bu pencereler, İstanbul’un muhteşem manzarasını 360 derecelik bakış açısıyla selamlıyor.

YANGIN HABERİNDEN HAVA DURUMU İŞLEVİNE

Yıllarca tulumbacılar ve itfaiyeciler tarafından gözlem yeri olarak kullanılan Beyazıt Kulesi, renkli lambaların takılmasıyla yeni bir işleve büründü. Cumhuriyet döneminde Kule’nin en önemli işlevlerinden biri de hava durumunu ışıklarla bildirmekti. Beyazıt Kulesi’nin ışıkları mavi yandığı zaman havanın ertesi gün açık olacağını, yeşil yandığında yağmurlu olacağını, sarı yandığında sisli olacağını, kırmızı yandığında ise karlı olacağını bildiriyordu. Bu uygulamanın 1995 yılında sona ermesiyle Kule geceleri gözden kayboldu. Ancak, İstanbul’un ve anıt yapıların en önemlilerinden biri olan Kuleye bu tarihi işlevini İstanbul Büyükşehir Belediyesi yeniden kazandırdı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Aydınlatma ve Enerji Müdürlüğü öncülüğünde, İstanbul Üniversitesi ile Siemens ve Osram firmalarının işbirliğiyle Kule’nin aydınlatması Ocak ayından tamamlandı. Şimdilik restorasyon çalışmaları nedeniyle aydınlatmaya birkaç aylık ara verilse de, İstanbullular yıllar sonra nostalji yaşamanın keyfine varıyor. Böylece gündüzleri İstanbul’un siluetine zarafetiyle eşlik eden Beyazıt Kulesi, kentin büyüleyici gece manzarasına da eşlik etmiş oluyor.

BEYAZIT KULESİ’NE ÇEVREYE SAYGILI LED AYDINLATMA TASARIMI

İstanbul Üniversitesi Beyazıt Yangın Kulesi’nin aydınlatma tasarımına Siemens ve Osram firmaları sponsor oldu. Kule, tarihi eserlere zarar vermeyen LED teknolojisi ile aydınlatıldı. LED teknolojisi, estetik görünüm sağlamasının yanı sıra enerji verimliliğinde de çok önemli kazanımlar sunuyor. Beyazıt Kulesi mimari aydınlatma tasarımıyla bir önceki aydınlatma çözümüne göre yüzde 60 enerji tasarrufu elde edilirken, atmosfere salınan sera gazında ise yıllık 19 ton azalma sağlanacak. Bu da yılda 1000 ağacın kurtarılması anlamına geliyor. Ayrıca, kullanılan yeni armatürlerin ömürlerinin üç kat daha uzun olması sayesinde bakım maliyetleri yüzde 70 oranında azalacak.

AMACIMIZ MERKEZ YERLEŞKEYİ HALKA AÇMAK

İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kulesi’nin halka açılması, aynı zamanda merkez yerleşkedeki ana kapı, köşkler ve Rektörlük Binası gibi çok değerli mimari yapıtlarımızın da halka açılması anlamına geliyor. Beyazıt Kulesi’nden eşsiz İstanbul manzarasını izleyen insanlar, İktisat Fakültesi binasının yan bahçesine göz kırpan Süleymaniye’nin muhteşem manzarasını da görme şansına sahip olacak.

Restorasyon çalışmaları hakkında bilgi aldığımız Rektör Basın Danışmanı ve Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Doç. Dr. Ergün Yolcu, Kule’nin aydınlatma ve restorasyon çalışmalarının, merkez yerleşkeyi turizme açma planlarının bir parçası olduğunu vurguluyor. Bu projenin, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet’in fikri olduğunu söyleyen Yolcu, “Rektörümüzün 2009 yılında göreve gelir gelmez en büyük projelerinden biri buydu” diyor.

Beyazıt Kulesi’nin 2,5 yıl önce İstanbul Üniversitesi’ne tahsis edildiğini ve bu aşamadan sonra İstanbul 2010 Ajansı’yla işbirliğine girerek restorasyon için adım atmaya başladıklarını söyleyen Yolcu, restorasyon çalışmalarının ana yerleşke kapılarını da içerdiğini dile getirdi. Yolcu, yasal olarak hayli zorlu bir süreç yaşadıklarını da belirtiyor.

Evet, yorucu olacağı kesin ama sonunda Eminönü, Topkapı Sarayı, Galata Köprüsü, Galata Kulesi, Karaköy, Unkapanı Köprüsü, Haliç, Beyoğlu, Maslak, Beşiktaş, Ortaköy, Boğaziçi Köprüsü, Beylerbeyi, Üsküdar’ın kanatlarınızın altında olacağını düşündüğünüzde buna değmez mi? Biz değeceğini düşünüyor ve bu projede emeği geçen herkesin eline sağlık diyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın