İçinde define bulunan müze

6 Mart 2015 tarihinde Cem Erciyes'in Radikal Gazetesi'nde yayımlanan yazısı.

Ankaralı iş adamı Yüksel Erimtan iki bin parçalık koleksiyonunu müzeye dönüştürdü. Ankara Kalesi’nin hemen yanında inşa edilen müze binası bir kültür kurumu gibi çalışacak. Hititler’den Bizans’a farklı dönemlerden süs, mutfak eşyaları ve gündelik nesnelerin bulunduğu müzede 21 parçalık bir define de kırık küpüyle birlikte sergileniyor
İçinde define bulunan müze

Biz İstanbul’da büyük sanat koleksiyonları özel müzelere dönüşecek diye beklerken, Ankara sürpriz yaptı. Küçük ama iddialı bir müze, Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi 14 Mart’ta açılıyor.
Eski Ankara’dan yadigar yegane yer olan Ankara Kalesi’nin hemen dibinde kurulan müze, Yüksel Ermitan’ın iki bin parçalık arkeoloji koleksiyonunun üzerine bina edilmiş. Yüksel Erimtan, 1960’lardan bu yana Türkiye’de daha sonra yurt dışında büyük inşaat projeleri gerçekleştirmiş Gama Grup’un kurucusu. Gençliğinde bir kuyumcuda gördüğü yüzük taşlarını almış ve arkası gelmiş. Belli ki koleksiyonculuk önemsediği bir uğraş olmuş, 1996’da kurduğu Kültür Varlıkları Koleksiyoncular Derneği’nin başkanı. Derken, birikimini herkese açmaya karar vermiş ve bu müze için işe koyulmuşlar.

Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, Hisar Meydanı’nda yani Ankara Kalesi’nin hemen girişindeki üç eski yapı dönüştürülerek yapılmış. Vaktiyle depo olarak da kullanılan, çökmüş yapıları Kültür Bakanlığı’ndan 25 yıllığına kiralamışlar. Yerine de hem o eski yapılarla, hem kendi koleksiyonuyla, hem de bulunduğu çevreyle diyalog kuran yepyeni bir müze binası inşa etmişler. Toplam maliyeti 10 milyon lirayı bulmuş. Mimari projeyi Ayşen Savaş, Can Aker ve Onur Yüncü birlikte hazırlamış. Kale duvarlarını çağrıştıran taş cephesi, saat kulesine bakan dar pencereleri, teşhire uygun büyük tek bir iç alanı, Ankara manzaralı terasıyla kafe ve toplantı salonları da bulunan bir yapı. İlk bakışta mütevazi, arkasındaki uzun çalışmayla iddialı. Yapı ve müzenin kendisi, koleksiyonun önemli bir bölümünü oluşturan Roma dönemiyle de diyaloğa giriyor. Müze duvarları, tıpkı Roma döneminde olduğu gibi yazılarla döşeniyor. Hele devasa bakır kapısı… üzerindeki yazılarla insana düşsel bir Roma sarayını, hatta tapınağını çağrıştırıyor. Terasa bakan nişlere yerleştirilmiş Roma taklidi yeni heykeller dışında tamamen iddiasına uygun şıklıkta bir yapı.

Müzede Erimtan koleksiyonunun hemen hemen tamamı sergileniyor. MÖ 3000 yılına tarihlenen Hitit eserleri de Bizans’tan kalanlar da var. Mısır mezar resimleri diyebileceğimiz fayrum portreleri, takılar, Roma döneminden kalma çok sayıda mutfak eşyası, testiler, kaplar, cam kadehler, hatta salyangoz yemek için üretilmiş özel kaşıklar sergileniyor. Çeşitli amaçlara hizmet etmiş küçük cam şişeler, kadınların belini süsleyen kemerler, kullandıkları cımbızlar bir başka köşeyi oluşturuyor. Çekmecelerde küçük heykeller ve süs eşyaları var, çekip bakıyorsunuz. Ya da bir köşede Roma döneminde olduğu gibi U şeklinde dizilmiş üç tane uzanma koltuğu duruyor. İsterseniz üzerine uzanıp filmlerden aşina olduğumuz Roma ziyafet sahnelerinden birini hayal edebiliyorsunuz.

Koleksiyonun önemli kısmı Helenistik ve Roma döneminden kalma yüzük taşlarıyla sikkeler. Sikkeler dikey çekmecelerde sergileniyor. Vaktiyle bir defineye ait olan 21 altın sikke ise hemen yanında kırık bir küple sergileniyor. Bütün bir Anadolu’nun define bulma hayalinin gerçekleştiği nadir anlardan birinin ve Türkiye’deki özel arkeoloji koleksiyonlarının simgesi olarak, orada meraklı gözleri bekliyor.
Erimtan Koleksiyonu, bir iş adamının beğenisi ve merakıyla oluşmuş. Arkasında eski uygarlıklara duyulan hayranlık, ilgi ve onlardan kalanlara sahip olmak, korumak, bir araya getirmek fikri var. Sonraki aşama ise, başkalarıyla paylaşmak. Dolayısıyla bu müze, mimar Ayşen Savaş’ın da söylediği gibi bir tür aydınlanma projesi, bir ‘nadire odası’ (curiosity cabinet). Sergiye her ne kadar dokunmatik ekranlar, pleksiglas panolar eşlik ediyorsa da aslında eski müzeler gibi, eserler tematik olarak gruplandırılmış. Koleksiyon ise ‘donmuş’. Yani yeni alımlar yapılmayacak, büyümeyecek, değişmeyecek. Peki müze nasıl yaşayacak?

Tabii ki süreli sergilerle. Müzenin müdürü Emin Mahir Balcıoğlu günümüz müzecilik anlayışına uygun biçimde, yaşayan bir kültür merkezi olarak işlev göreceklerini anlatıyor. Toplantı salonu farklı kurumların da kullanımına açık olacak, süreli sergiler ve eğitim programları düzenlenecek. Eğitime çok önem veriyorlar, farklı yaş gruplarından çocuklar ve gençler için programlar oluşturmuşlar. Sanırım bu konuda İstanbul Modern’in başarısını örnek alıyorlar. İlk geçici sergi ise Alev Ebüziya’ya ayrılmış. Tanınmış seramik sanatçısının kendisine has kapları, yıllar önce İslam Eserleri Müzesi’ndeki sergisinde olduğu gibi, uzun bir masanın üzerine yerleştirilerek sergileniyor. Bu kez, antik nesneler de Alev Ebuziya’nın işlerine eşlik ediyor. Müzenin kimliği bakımından iyi bir açılış sergisi. Ardından Murat Germen’in kent fotoğrafları ve Türkiye’nin en büyük güncel sanatçılarından biri olan Sarkis’in sergilerini açmayı planlıyorlar. İlerleyen aylarda konserler de düzenlenmesi de düşünülüyor. Yani, Erimtan, Anakara kültür ortamında kendine iyi bir yer edinmeye kararlı. Ankaralılara duyurulur…

Etiketler

Bir yanıt yazın