Tasarım Bilkent 16′ : İstanbul’dakilerden Daha İyi

Ankara'nın tek ve en büyük tasarım ve mimarlık etkinliği olan Tasarım Bilkent'in altıncısı 9 Nisan'da Bilkent Üniversitesi Tasarım ve Mimarlık Topluluğu tarafından 250 kişinin katılımıyla Türkçe ve İngilizce olmak üzere, iki dilde gerçekleştirildi.

Konuşmacılar arasında Selçuk Avcı, Jo Palma, Paul Frederickson, Murat Tabanlıoğlu, Gökhan Avcıoğlu, Saffet Kaya Bekiroğlu ve Sefer Çağlar bulunan etkinlik, Gökhan Avcıoğlu tarafından ‘İstanbul’dakilerden daha iyi!’ olarak nitelendirildi.

Kariyerinde üst seviyelerde yer alan mimar ve içmimarların konuşmacı olarak yer aldığı söyleşi Bilkent Üniversitesi mimarlık bölümü öğrencileri tarafından 1 günlük bir etkinlik olarak tasarlandı. Arkitera, Yem, 21 ve Dia İnşaat etkinliğe sponsor olurken, üniversitenin radyosu radyobilkent, tasarım ve mimarlık dergisi paftamagazine de etkinliğin gerçekleşmesine destek oldu. Etkinlik birbiriyle ilişkili 3 panelde katılımcılarıyla buluştu.

Avcı Architects’in kurucularından Selçuk Avcı ve ShoP Architects’te kıdemli ortak olarak çalışan Paul Frederickson’ın konuşmacı olarak katıldığı ilk panel Bilkent Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Fakültesi öğretim görevlisi Mark Frederickson tarafından yürütüldü.

‘Sürdürülebilirlik’ hakkında konuşan Selçuk Avcı, dünyanın büyük bir iklim değişimiyle karşı karşıya olduğunu ve bu değişimin sonucu olarak insan hayatının ve yetiştirilen ürünlerin nasıl etkilenebileceğinden bahsederek başladı konuşmasına. Çeşitli göçlerin meydana gelebileceğinden, alıştığımız yaşam şeklinin nasıl değişebileceğinden bahsetti. Bu değişimleri yavaşlatmak ya da daha az etkilenebilmek için benimsenen sürdürülebilirlik prensibinin temelinin etik, ekonomi ve ekoloji konseptleri olduğunu ve ancak bu konseptlerin beraber düşünülmesiyle gerçekleştirilebileceğini paylaştı bizlerle. Bunun yanı sıra, yüzeysel ekoloji ve derin ekoloji temalarından bahsederek, insanın ekolojik canlı sınıflandırmasında değişen konumunu vurguladı. Sürdürülebilirlikte mimara düşen görevleri kendi projelerinden örneklerle açıkladı. Bölgenin iklim ve coğrafi koşullarının çevre dostu mimari çözümlerde nasıl kullanılabileceğini detaylı bir şekilde anlatarak söyleşisini sonlandırdı.

İlk panelin ikinci konuşmacısı olan Paul Frederickson için seçilen konu çalıştığı şirket ve uzmanlaştığı alan olan ‘megastructures’ idi. Frederickson konuşmasına yüksek yapılar yaparken dikkat edilmesi gereken mimari unsurları detaylı bir şekilde açıklayarak başladı. Katılımcıların büyük ilgi gösterdiği sunumunu New york’ta çalıştığı şirketle beraber yaptıkları yüksek yapı projelerini ilk skeç hallerinden başlayarak bitirme aşamasına getirene kadar nasıl bir süreçten geçirdiklerini, tasarım kararları neye göre verdiklerinden bahsederek devam ettirdi.

Bilkent Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık bölümü kurucusu Meltem Gürel’in moderatörlüğünü yaptığı ‘İyi Fikirler Nereden Gelir?’ konulu ikinci panelin Tabanlıoğlu Mimarlık’ın kurucularından Murat Tabanlıoğlu ve Gad Mimarlık’ın kurucusu Gökhan Avcıoğlu tarafından yorumlandı.

2.panelin ilk konuşmacısı olan Murat Tabanlıoğlu, söyleşide son on sene içinde yapmış oldukları projeleri anlatarak onları heyecanlandıran noktalarını paylaştı. Projenin tasarım aşamasında bağlamın öneminden bahsetti. Yerel imkanların değerlendirilebilmesinin ve tasarım yapılan bölgenin gelecekte nasıl büyüyüp gelişeceğinin öngörülmesinin önemi üzerinde durdu. Bağlama bağlı olan projelerinin yanında, çevrenin bağlamsız olmak zorunda bıraktığı projelerindeki ilham kaynaklarından ve yaratıcı süreçten bahsetti. “Bizim yaptığımız şeylerin iyi fikir olup olmadığına sizler, kullanıcılar karar veriyorsunuz aslında.” diyerek tasarım sürecinin insan odaklı olması gerektiğini vurguladı. Projeye başlarken nasıl daha iyi yapabiliriz, neyi değiştirebiliriz, nasıl daha farklı olabilir sorularıyla tasarımı yönlendirip geliştirebileceğimizi paylaşarak konuşmasını sonlandırdı.

Konuşmasında mimarlıktaki çeşitli önemli noktalara parmak basan Gökhan Avcıoğlu, ‘bina inşa etmek’ ve ‘mimarlık yapmak’ kavramları arasındaki farklara dikkat çekerken ‘Mimarsız Mimarlık’ yapılmasını ‘kan kaybı’ olarak nitelendirdi. Mimarlığın bir ekip işi olması ve disiplinler arası çatışma yaşanmaması adına mimarlık eğitiminde daha teknik, mühendislik eğitiminde daha sanatsal dersler verilmiyor olmasının yarattığı problemleri vurguladı. Bunun yanı sıra, mimarlığın gelişim sürecinden bahsederken 19. Yüzyıla kadar benzer yapılar olduğundan, yapı malzemesindeki gelişmelerle 20. Yüzyılda mimaride çeşitliliğe gidildiğinden de bahsetti. ‘Bir bina hakkında konuşabilmek için 25 sene geçmeli’ diyen Avcıoğlu, mimari kullanım ve yapı dayanımı üzerinde de durdu. Yaptığı projeler üzerinden, mimarlığın insanların sosyal ilişkileri ve kişiliklerini değiştirip düzenleme de ne kadar önemli bir araç olduğunu anlamamızı sağladı.

Tasarım Bilkent ’16 etkinliğinde 3. Panelin konusu ‘Yaratım Süreci’ idi. Cem Korkmaz’ın moderatörlüğünü yaptığı panel Saffet Kaya Bekiroğlu ve Sefer Çağlar’ın güzel söyleşisiyle devam etti.

Saffet Kaya Bekiroğlu, yaratma sürecinden bahsettiği konuşmasına birikimin öneminden bahsederek başladı. Tasarımsal olarak bir birikime sahip olmak içinse etrafımızdakilere sadece bakmak yerine görmeye çalışmamız gerektiğini söyledi. Birkaç örnek üzerinden kendi gördüğü anlamları anlatarak bu birikim sürecinde yaşadıklarını detaylandırdı. Panelin konusu olan Yaratım Süreci’ni ise örnek verdiği projelerle anlattı. Diğer projelerden nasıl farklılık yaratılabileceği, farklı dönemlerde farklı kitlelere hitap eden projelere nasıl çözüm bulunabileceği, projelerin bağlamıyla nasıl uyum sağlayabileceği gibi konularda bilgi ve birikimini paylaştı. Söyleşisini, her bilgiyi öğrenemeyeceğimizi ama birikimlerimizle kendimizi daha da geliştirebileceğimizi ve bilmediğimiz konulardaki eksiğimizi ise diğer disiplinler sayesinde telafi edebileceğimizi söyleyerek sonlandırdı.

Sefer Çağlar, Mimar Sinan’daki eğitim hayatından sonra kendisini nasıl geliştirdiğinden bahsetti. Bekiroğlu’nun bahsettiği birikime, çeşitli endüstrilerden insanlarla çalışarak, başkalarına çizim yaparak, farklı ofislerde çalışarak nasıl ulaştığını anlattı. Autoban’ın gelişim sürecini de “Tasarım bir yolculuk, Autoban bir yol hikayesi” felsefeleri ışığında örnek projeleriyle anlattı. Merak etmenin, yeni tecrübeler denemenin teorik bilgiyi pratiğe dökmenin gelişimin en önemli süreci olduğunu açıkladı. Tasarımcının insanların hayatları üzerinde ne kadar etkili olduğunu havaalanı projeleriyle anlattı. Son olarak da fuarlara katılmanın, sürekli üretmenin ve kendimizi iyi tanıtmanın okul sonrası hayatımızda çok önemli olduğunu söyleyerek söyleşisini bitirdi.

Etiketler

Bir yanıt yazın