Kültür Odaklı Endüstrileşme Sürecinde Haliç ve Tersaneler

"İMP Toplantıları" dizisinde 7 Aralık Perşembe günü, "Haliç Kültür Havzası ve Tersanesi" başlığı altında, İstanbul Metropolü için stratejik önemi olan kentsel alan ve bu alanlar için öngörülen kararlar ve müdahaleler tartışıldı.

Arkitera Mimarlık Merkezi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP)’nin ortaklaşa düzenlediği “İMP Toplantıları” dizisinde 7 Aralık Perşembe günü, “Haliç Kültür Havzası ve Tersanesi” başlığı altında, İstanbul Metropolü için stratejik önemi olan kentsel alan ve bu alanlar için öngörülen kararlar ve müdahaleler tartışıldı.

Günümüzde, Haliç’in İstanbul metropolündeki stratejik rolü doğrultusunda; kültür varlıklarının, kültür endüstrilerinin, planlama ve mimari açıdan değerlendirilmesi kapsamında kent kimliğine, ekonomisine, toplumsal yapısına katkıları ve mekandaki yansımaları panelde irdelenmek üzere ele alındı.

İMP Konferans Salonu’nda İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Serhan Ada’nın yürütücülüğünde gerçekleştirilen toplantıya, İMP Kültür Endüstrileri, Kültür ve Turizm Grubu’ndan Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim üyesi Doç.Dr. Zeynep Enlil, İMP Müze Kent Grubu Proje Yürütücüsü Prof.Dr. Cengiz Eruzun, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı Öğretim Üyesi Prof.Dr. İhsan Bilgin, Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Restorasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Gül Köksal ve Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri (NSMH)’nin kurucusu Mimar Nevzat Sayın konuşmacı olarak katıldı.

Haliç Kültür Havzası ve Tersanesi için öngörülen projede kültür endüstrilerinin ateşleyici rolüne dikkat çekerek panelde açılışı yapan Serhan Ada, kültür teorisi ve İstanbul’un sosyal ihtiyaçları üzerinden açılım yapılmasının gerekliliğine değindi.

Dünyadaki ‘kültürel inceleme’, ‘kültürel politikalar’ gibi yeni kavramlardan, kültür endüstrilerinin turizm ile kurduğu yakın ilişkiden bahseden konuşmasına takiben, İMP’nin bu anlamdaki çalışmalarını aktarmak üzere Zeynep Enlil sözü devraldı. İstanbul 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’na yönelik Kültür Endüstrileri, Kültür ve Turizm Grubu’nun yaptığı araştırma ve stratejilerinin; kültür endüstrileri, kültür varlıkları ve turizm başlıkları altında üç koldan yürütüldüğünü açıkladı. “Kültür endüstrileri” kavramını, yaratıcılık, yenilikçilik ve rekabet gücü gibi tanımlamalarla ortaya koyan Enlil, ürün üretilmesi, çoğaltılması, dağıtılması, pazarlanması ve tüketimi gibi noktalara değindi. Enlil, kültür endüstrilerinin, tetiklediği diğer faaliyet kolları ile kurduğu sektörel ilişkinin mekansal yansımalarını ve bu ilişkiler ağını, İstanbul metropolü üzerinde oluşturulan “Kültür Üçgeni” ile tanımladı. Bu üçgeni oluşturan Beyoğlu İlçesi’nde yapımcı, post prodüksiyon firmalarının yığıldığını, Şişli-Osmanbey’de moda tasarım sektörünün, Şişli ile Kadıköy ilçelerinde yazılım sektörünün yer aldığını ve Eminönü ilçesinin sahip olduğu tarihi ve kültür birikiminin varlığını ortaya koyduğuna değindi.

Mevcut yapıya dair araştırmalarını aktaran Enlil, konuşmasının devamında temel mekansal stratejiler üzerinde durdu. Haliç’i içine alan şeytan üçgenine ilişkin üst ölçek kararların; mevcut yapıya, toplumsal, mekansal anlamda yaygınlaştırmak amaçlı destek olmasının gerekliliğine dikkat çekti. Kültür varlıklarının mekandaki hareketliliğini, yığılma ve sıçrama yapma kabiliyetleri ile tanımlayan Enlil, yaratıcılık ve bilişim merkezleri oluşturma ve istihdam yaratımaya yönelik önemli bir etken olduğunu vurguladı. Bunun yanında kent üzerinde nüfus değişimi ve soylulaştırma gibi sonuçları da doğurabileceğinden bahsederek, bu alanlarda önlem alınması gerekliliğine dikkat çekti.

Kültür eksenli bakış açısıyla mevcut sosyal ve fiziksel kapasite, turist çekme kabiliyeti bağlamında İstanbul’la, benzer nitelikleri olan Avrupa metropolleri karşılaştırıldı. “Unique” bir kent olmasına rağmen İstanbul’un uluslararası platformda hak ettiği yerde olamamasının nedenlerine değinildi. Enlil, kültür varlılarının, turizm ile birlikte ele alınması kapsamında, kentsel deneyim çeşitliliğini artırmak (alt açılımı “happening city”), turizm türlerinin çeşitlendirilmesi, metropolün tümüne yayma gibi eylemlerin yapılması gerekliliğini vurgulayarak konuşmasını bitirdi.

Haliç’in tarihsel gelişimini aktaran Gül Köksal, iki kıyısında sanayileşme sonrasındaki süreci ve günümüzdeki durumunu, endüstriyel arkeoloji ve tersaneler bağlamında değerlendirdi. 19. yy’da yer seçmeye başlayan sanayilerin, 20. yy başında her iki kıyıyı da kapladığına ve bu sanayi tesislerinin yanı sıra küçük ölçekli imalathanelerin de mekanda yer seçtiklerine değindi. Kentin sanayi sektörü ağırlığını taşıyan Haliç’te, 20.yy ortalarında yaşanan üretim sorunlarını, işlevsellik kaybı ile Dalan döneminde “temizlik” amaçlı iki kıyıda da fabrikaların kaldırıldığını aktardı. Endüstriyel arkeoloji ve miras kapsamında gelişim sürecini vurgulayan Köksal, kültür varlıkları yanında mimarlık ve teknoloji tarihinde Haliç’in üstlendiği role dikkat çekti. Bunun yanında kuzey kıyısının 2 km’lik sahil şeridinin silüette önemli bir unsur olduğuna değindi. Dünyada ekonomik işlevini bu denli uzun sürdüren başka tersanenin olmadığına dikkat çeken Köksal, Haliç tersaneleri için koruma planı kapsamında ayrıntılı belge çalışması yapılması gerektiğini vurguladı. Sütlüce Mezbahası (1923-1998), Silahtarağa Elektrik Fabrikası, Feshane-i Amire (1833), Cibali Tütün Fabrikası gibi işlev değişimi potansiyeli olan büyük yapıların dışında küçük mimari tesislerin de olduğunu aktardı.

1988-1999 yılları arasında 17 kentin içine alındığı, kamuya açık, uzun vadeli ve katılımın yarışmalarla birlikte sağlandığı, sanayi ile birlikte yeşil alan ve sosyal konut alanlarının da ele alındığı Almanya Ruhr Havzasındaki müdahaleleri örnek gösteren Köksal, 1980’li yıllardaki yıkımlardan sonra Haliç’te gerçekleştirilen kopuk uygulamalar, uzun vadeli programlar yerine noktasal çözümler, deniz ulaşımına önem verilmeme, kamu hizmetlerinin yetersizliği ve yerel yönetim üniversite işbirliğinin sağlanamaması gibi sorunlara işaret etti. İstanbul’daki ilgili sektörlerin aralarındaki ilişkiler bağlamında, endüstri mirası güzergahının çizilmesinin gerekli olduğuna değindi.

Haliç’i kirleten Feshane-i Amire, Silahtarağa Elektrik Fabrikası ve Sütlüce Mezbahası’na doğru işlev verilmesi gerektiğini vurgulayan Cengiz Eruzun, bu bağlamda Haliç’in İstanbul metropolü içindeki kimliğinin doğru saptanması gerektiğini belirtti. Konuşmasının sonunda, tersanelerin mevcut üretim faaliyetlerine devam etmesi ve Haliç’in yeni kimlik kazanması doğrultusunda rekreasyon amaçlı alanların oluşturulabileceğine değindi. Bu kapsamda alandaki Sütlüce Kültür Merkezi’nin sahip olduğu mimari kapasitesiyle Haliç’in kültürel kimliğini destekleyen potansiyeli oluşturduğunu belirtti.

Cengiz Eruzun’un konuşmasından sonra, tarihsel perspektif ile ‘kültür havzası’ kavramının Haliç’te bulduğu anlamı vurgulayan İhsan Bilgin, geçmişte İstanbul’un ana eksenini oluşturan Haliç’in, modern sanayiye gelene kadar geçirdiği sürece işaret etti. 1950’lerden sonra özel sektör inisiyatifiyle gelişen sanayi sürecinin mekandaki yansımalarına değindi. Bu bağlamda Dalan dönemindeki ‘temizlik’ denilen müdahale biçiminin küçük sanayinin desantralizasyonu anlamına geldiğini açıkladı. Korumanın “bir yere sahip çıkmak” anlamına geldiğini vurgulayan Bilgin, geniş bir politika perspektifi ile değerli olan, bilinen şeyin üzerinde durmanın, görünmeyenin farkına varmanın ve kayıpları görmenin, bu doğrultuda ters açılarla geriye dönük bakabilmenin önemini Haliç örneği üzerinden vurguladı.

İhsan Bilgin’den sonra, Haliç’teki yapılardan birinin mimarı olan Nevzat Sayın kültürel ve sosyal yaklaşımlar dışında, dünyanın ekonomik eğilimlerinin süreci şekillendirdiğine dikkat çekerek konuşmasına başladı. Alanda Dalan’ın müdahalelerinde eleştirilen noktaların dışında, işlev değiştirmede, yıkmadan yapılamayacağı noktasına dikkat çekti. Tekil müdahalelerin hoyratça olsa da belli noktalarda çevrelerini değiştirmede önemli bir dinamik oluşturduğunu ve kullanıcı profilinin değişimine paralel olarak mekanın da şekilleneceğine değindi.

Kültür politikaları üretimi ve kültür ekseni içinde, bütün paydaşların bir arada politika üretmeleri, kültür organizasyonlarının sağlıklı yapılması bağlamında örgütlenme ve tek çatıdan yönetilme gerekliliği konusunda salondaki izleyiciler ve konuşmacılar arasında uzlaşma sağlandı.

Prof. Hüseyin Kaptan’ın konuk katılımcı olarak yaptığı konuşmasında, İMP’nin İstanbul metropolünün geleceğinin, kıyılar gibi kenti şekillendiren önemli değişkenler bağlamında tartışılması gerekliliğine işaret etti. Bu bağlamda tersanelerin ve birlikte mekanda yer seçmesine neden olduğu yan sanayilerin, İstanbul coğrafyasına uygun olmadığını, ülke ölçeğinde bu üretim biçiminin başka yerleşmelerde yer seçmesi gerektiğini vurgulayarak panele katkı sağladı.

Serhan Ada’nın yürütücülüğünde elde edilen çıkarımlar ve sonuçlar bağlamında değişen mekanlar, kentin doğal akışı ve dönüşen sosyal yapının sahip olduğu dinamizm içinde irdelendiği etkin bir toplantı gerçekleştirildi. Katılımcıların konuşmalarından sonra başta Serhan Ada’nınki olmak üzere sorulan sorular, panelin gelecekte kültür endüstrilerinin kent kimliğindeki rolüne uç vermesi gereken noktalara işaret ediyordu. Bunlardan önemlileri; İstanbul’un kültür envanteri çıkartılması, kapasite kullanımı noktasında endüstriyel arkeoloji ve mirasın korunmasına yönelik deneyim ve bilgi birikiminin varlığının sorgulanması, Haliç’in kıyıları, iç kesimlerdeki sosyal hayat ve hinterlandın birlikte ele alınması odaklıydı.

14 Aralık 2006 tarihli bir sonraki toplantı, ‘Kentin Yeniden Üretiminde Sivil Katılım’ başlığı altında İMP’de gerçekleştirilecektir.

Etiketler

Bir yanıt yazın