Modern Bir Mimarlık İkonu ve İlham Kaynağı: Glass House

Philip Johnson'ın tasarladığı, 1949'da inşa edilen Glass House farklı sanat disiplinlerinden projelerin mekanı ve ilhamı olmaya devam ediyor.

Modern mimarlığın kilometre taşı eserlerinden biri olarak kabul edilen, Philip Johnson’ın kendisi için tasarladığı Glass House; 60 yılı aşan geçmişi ile hala bir sanat ikonu olmaya devam ediyor. Mies van der Rohe’nin Farnsworth Evi’nden esinlenen proje; bünyesinde barındırdığı şeffaflık, basitlik, görünürlük felsefeleri ile bir mimari eser olmanın ötesinde bir düşünce havuzu olarak sanatsal üretimin her alanını besliyor. Mimarlığın sadece fiziksel bir yapı ortaya koyma pratiği olmadığını gözler önüne seren yapı, sanatçılar tarafından günümüzde zengin bir kavramsal yaklaşımla yorumlanıyor.

Gölgelerle Oynamak

Sanatçı Julianna Barwick karamsar müzik videosu “Nebula” ile, Johnson’ın düşünceleri harekete geçiren eseri Glass House üzerinde heyecan verici bir ışıltı yaratıyor.

Videoda yönetmen Derrick Belcham boşlukta gölgelerle oynamak için bir ışık enstalasyonu kurguluyor. Yapının tamamen şeffaf dış cephesini gece de ortaya koyarak; aydınlık ve karanlık arasındaki ilişkiyi sürekli olarak irdeleyen deneysel bir yaklaşım oluşturuyor.

Glass House Üzerinden Beden ve Mekan İlişkisi

Sanatçı ikili Brennan Gerard ve Ryan Kelly; 2016 yılında “Modern Yaşam” isimli projeleri kapsamında modern mimarlık klasikleri içinde sahne ve film performansları ürettiler. Bir bölümü de Glass House’u kapsayan proje, Johnson’ın eseri üzerinden beden ile mekanın ilişkisini sorguluyor. Gerard & Kelly; dansçı ve onun her daim ilişki içinde olduğu, onu çevreleyen mekanı bir birliktelik içinde sunuyor. Böylelikle günlük hayatta da sıklıkla bir sinerji içinde bulunan mimarlık ve hareketin ilişkisi vurgulanıyor.

Sanatçılar performans yapılacak alanları seçerken özellikle geleneksel, heteronormatif aile yapılarından uzaklaşan noktaları seçiyorlar. Bu seçim refleksi aslında Glass House’un performans ile nasıl bir iletişim kurduğunun ipucunu veriyor. Koreografi bir duvar boyunca çatışan iki erkeğin görünmesi ile başlıyor ve buna paralel olarak iki kadın taş kemerler arasında dans ediyor. Evin içinde çoğunlukla çıplak olarak yansıtılan kadın ve erkek; mobilyalarla birbirleriyle olduğundan daha yakın bir ilişki kuruyor. Dans, yapıların metaforik rezonanslarını çağrıştırıyor ve onları yeniden canlandırıyor. Duvar bir çıkmazı, cam cephe şeffaflığı aktarıyor.

“Dünyayı Gözleriyle Görmek”

Japon sanatçı Yayoi Kusama, evin ikonik saydam duvarlarını 2016 yılında farklı boyutlarda kırmızı noktalarla kaplayarak bir çalışma ortaya koydu. Dot Obsession-Yaşam Dolu, Ebedi Mutluluk için Arayış isimli çalışmada sanatçı, yapının dört cephesini de kırmızı noktalarla kuşatıyor ve bu noktalar hem içeriden hem de dışarıdan görülebiliyor. Sanatçı, ziyaretçilerin “dünyayı gözleriyle görmelerini” amaçladığını dile getiriyor. Tek bir noktanın bireyin kendisini simgelediğini belirten sanatçı, evrenin sınırsızlığı içinde bireyin pozisyonuna Glass House ekseninde dikkat çekiyor. Tüm bunları yaparken Glass House’un şeffaflığını evrenin sonsuzluğu ile kesiştiriyor.

Otis Walks Into the Woods

Derrick Belcham ve Emily Terndrup tarafından yönetilen “Otis Walks in the Woods” güç, sahip olma ve ötekilik kavramları arasındaki dinamik ilişkiyi şeffaf bir ortamda söküme uğratıyor. Johnson’ın ikonik yapısında yer alan dansçılar, günümüz banalitesinin hayal kırıklığına uğramış gerçekleri ile idealler arasında gidip gelerek; kimi zaman cam prizmanın içinde kimi zaman ise dışında dans ediyorlar. Ana yapının görünüşte sabit ve tanımlanmış duvarları içinde, dansçıların zihinlerinin karmaşıklığı yansıtılıyor; böylelikle rijitlik ve akış hallerinin birlikteliği irdeleniyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın