Troya Müzesi Hayata Geçiriliyor

Projesi 2011 yılında açılan ulusal mimari proje yarışmasıyla elde edilen Troya Müzesi'nin yapılmasıyla ilgili önemli bir adım atıldı. Taraflar arasında sözleşme imzalandı.

Geçtiğimiz günlerde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Yalın Mimarlık arasında sözleşme imzalandı ve projelendirme çalışmalarına başlandı.

Böylece hem bu işe gönül vermiş olanların, hem Çanakkale’lilerin, hem de 1988-2005 yılları arasında kazı çalışmalarını yönetmiş olan Prof.Dr. Manfred Osman Korfmann’ın uzun yıllar boyunca gerçekleşmesi için büyük çaba harcadığı ve özlem duyduğu bir düş, gerçekliğe doğru yola çıkmış oldu.

Hedef 2015

Proje paketinin 2012 yılı içinde hazırlanarak ilgili kurumlardan onay alması bekleniyor. Daha sonra gündeme gelecek ihale ve inşaat süreçlerini takiben, Troya Müzesinin 2015 yılında, yani 1915 yılında kazanılan Çanakkale Zaferinin 100. yıldönümünde hizmete açılması hedefleniyor.

Böylece 19. yüzyıl başlarından yakın geçmişe kadar Troya’dan dünyanın dört bir yanına dağılmış olan eserlerin yeniden ait olduğu yere getirilmesi ve Troya Müzesinde sergilenmesi de mümkün olabilecek.

Müzenin açılmasıyla birlikte, Homer’in İlyada’sını okuyan, mitolojiye ilgi duyan, popüler kültür ürünü filmlerle, yazılarla ya da başka herhangi bir nedenle, bugün Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Troya’yı merak edenler, müzeye geldiklerinde bu toprakların dörtbin yıla ulaşan puslu geçmişini daha kolay anlayabilecekler.

Yarışma Süreci

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ülke genelindeki ören yerlerini iyileştirerek ve yeni tesisler yaparak turizm gelirlerini arttırma hedefini gerçekleştirmek üzere yaptığı güncel çalışmaların en önemlilerinden biri de Troya Ören Yeri yakınlarında Troya Müzesi’nin gündeme alınmasıydı.

Çok sayıda alternatif tasarım arasından en uygun projenin seçilebilmesi için 2011 yılının ocak ayında Troya Ulusal Mimari Proje Yarışması ilan edildi. Yarışmaya 132 proje sunuldu. Haziran ayında sonuçlar açıklandı ve proje müellifi Mimar Ömer Selçuk Baz’ın da ortağı olduğu Yalın Mimarlık ekibinin hazırladığı proje birinci seçildi.

Proje Ekibinin Tasarım Yaklaşımı (*)

Her tasarım elbette ait olduğu yer üzerinden, bu yerin mimari program ile kurduğu ilişki üzerinden az ya da çok şekillenir. Kimi tasarım kurguları yer ile zıtlaşarak, kimi daha sakin ve uyumlu davranarak, kimi ona yabancılaşararak bir sonuca ulaşmayı hedefler. Aslında yersiz bir mimarlığın bile akıllarda görünmez bir yeri vardır.

Yer ve onun getirdiği bugüne ait tüm bilgi bütününü biz bağlam olarak algılıyoruz. Bağlam aslında tasarımcıyı, tasarımı, düşünceyi yere bağlayan esas kavramdır. Bağlam, yerin tüm fiziki koşullarını kapsadığı gibi bölgenin sosyokütürel yapısını, coğrafyasını, havayı, rüzgarı, ağaçları kuşları da kapsar, “yer” üzerine geliştirilmiş ve üretilmiş bir düşünce biçimidir belki de bağlam.

Bir de bağlamdan bağımsız olarak yerin zaman ile ilişkisi geçmişi vardır. Geçmişle ve gelecekle.

Troya MÖ. 3000li yıllara tarihlenmiş bir uygarlığı tarif ediyor. Bağlam ve yer kavramlarıyla düşündüğünüzde, böyle bir müze yapısını bu kavramlardan hangisine oturtacağınızı bilemediğiniz bir an oluşuyor kaçınılmaz olarak. Eninde sonunda üreteceğiniz tasarımın düşüncelerde bile olsa maddeleşeceği anı ötelemek istiyorsunuz.

Baş etmek zorunda olduğunuz , bağlam ve yer ile yeterince açıklayamayacağınız bir durum söz konusu. Bağlam, özünde bir anı ve o ana ilişkin bilgileri temsil ediyor. Yer ise konumu ve çevreyi. Zaman geçtikçe o da değişiyor, başka bir yer oluyor. Ve sorun başka zamanda başkalaşan yerler ile ilgili bir sorun olmaya başlıyor.

Durum, aslında bir yere ilişkin değişmiş, dönüşmüş birden çok bağlamı ve o yerin geçmişteki ve gelecekteki hallerini ve başka muhtemel yerlerin bilgisini de içeren bir üst başlık olarak tanımlanabilir, bu konu özelinde.

4.000 yıl önce varolmuş bir medeniyeti anlatmak için bir yapı yapmak istediğinizde tüm bu açmazlarla, yer – bağlam ile ilgili meselelerle başetmeniz gerekiyor. Problemin özünde, hangi zaman dilimi için tasarlayacağınız ve ne yapacağınız yatıyor. Bugün için mi, geçmiş için mi, yarın için mi ?

Bu anlamda tasarım, algıladığımız dünyanın ötesinde bir dünyayı, tarihi kökleri ve hikayeleri ziyaretçiye aktarmak üzerinden kurgulanmalı. Peki bu algıladığımız dünyanın ötesindeki dünya gerçekten mimarlık ile belirgin kılınabilir mi? Tasarım ile birlikte sorduğumuz soru bu sanırım.

Burada verilen tasarım problemi, bir müze yapısı ve onun yakın çevresi ile kuracağı ilişkileri düzenlemekten ibaret olmamalıydı. Problem, yangınlar, savaşlar yıkımlar geçirmiş, üst üste defalarca inşa edilmiş, yağmalanmış, buluntuları çalınmış, neredeyse yok olmuş, efsanelerde, destanlarda yaşayan bir uygarlığa bir bütünleşik duruma pencere açmak olmalı. Ve bunu yaparken, haddini aşmamak, yalnızca gerektiği zaman ve gerektiği kadar konuşmak…

Bu anlamda tanımlı çevredeki fiziki bağlamın ötesinde bir süreçle de yüzleşmek zorundasınız. Farklı bağlamlarda ve yerlerde var olmuş bu medeniyet için bugünden bir yer ve bağlam ile bir mimari tasarım geliştirmek…

Mimari tasarımda tercih edilen yol, bölgenin tarihi süreci ile birlikte arkeolojik alana yaklaşılırken duyumsanan bir his üzerinden hareket etmektir. Bu his, alanda hakim olan yalnızlık ve sessizliktir.

Bu his üzerinden kurgulanmak istenen biraz da çekimser tavır, aslında söz konusu arkeolojik alanın günümüzdeki durumuna da ilişkindir. Troya Höyüğü, ziyaret edenlerde bu yalnızlık, sesizlik ve yok olup gitmiş uygarlık hissini güçlendiriyor. Böyle bir noktada, kendisi için yapılan yapının ondan daha fazla söz söylemesi, konuşması, bu tasarımda hiç tercih edilmedi.

Tabii aslında en sıkıntılı nokta, yazının başında da vurgulandığı üzere, her fikrin ve tasarımın maddeleşmek üzere üretilmesi. Yalnızlık ve sessizlik gibi kavramlar, yok olmayı gerektiriyor. Bu anlamda tasarım kurgusu bir yandan yok olmak isterken diğer yandan varolmak zorunda olduğunu da ziyaretçiye anımsatan bir ikilemi yaşıyor.

Bu noktada tasarımda tercih edilen, yapıya giriş anından itibaren, ziyaretçiyi belirli eşiklerde kademeli olarak tecrit etmek, ziyaretçiyi kısmen ve bazen tamamen fiziki bağlamdan koparmak ve tekrar bağlamak oldu… Bu tür bir yaklaşım, ziyaretçilerin alandan Troya ile ilgili tüm gizemleri çözmüş olarak ayrılmasını sağlamayacaktır. Ama hiç kuşkusuz, yokolup gitmiş bir uygarlık ile ilgili hüzün duygusunun paylaşılmasına yardımcı olacaktır…

(*) “Proje Ekibinin Tasarım Yaklaşımı” başlıklı bölüm, Arredamento Mimarlık dergisinin 251. sayısında yayınlanmıştır.

Etiketler

Bir yanıt yazın