Andrew Finkel'in Taraf gazetesinde yer alan köşe yazısı...
Mahalledeki sinemada Fetih 1453 filmini izlemeye gidiyorum… Ama içimde filmin sonunu bildiğime dair bir şüphe var. II. Mehmet Konstantinopolis’i alır, Bizans İmparatorluğu da pılısını pırtısını toplamaya karar verir. Tabii ki herkes Türklerin İstanbul’u 1453’te fethettiğini biliyor. Asıl tuhaf olanı, bazı insanların kendilerini hâlâ şehri tekrar tekrar fethetmek zorunda hissetmesi.
Her ne kadar bazen yüzyıllardır İstanbul’da yaşıyormuşum gibi hissetsem de aslında 1453’te burada değildim. Gel gör ki, Başbakan’ın bu şehrin belediye başkanı olduğu, iktidarda Refah Partisi önderliğindeki koalisyon hükümetinin bulunduğu dönemi hatırlıyorum. 29 Mayıs müthiş bir kutlamaydı. Kıvrım kıvrım sakallı kostümlü insanlar kuşatmayı sahneliyordu. Vagonlara bindirilen kadırgalar, motorlu taşıtlarla Dolmabahçe’den Taksim Meydanı’na yola koyuldular. O yıl bütün bunlara ilaveten İnönü Stadı’nda büyük bir miting vardı. Coşkulu kalabalığın arasına helikopterle inen Necmettin Erbakan da modern zaman Fatih’i rolündeydi.
Refah Partisi, AK Parti’den de fazla, şehre gelen yeni göçmenlerin sesi olmaya çabaladı. Yabancıları kuşatmanın kendi içinde bir mantığı vardı, buradan aldığı destekle şehrin kozmopolit muhitlerindeki tabanında yankı uyandıracaktı. Refah Partisi, Taksim Meydanı’na cami planını da tam bu sıralarda gündeme getirdi. Hatta Başbakan Erbakan caminin şehrin yeniden fethi anlamına geleceğini söyledi. Projeyi savunanlar, Taksim’de, şu anda Gezi Parkı olan yerde bulunan, Abdülmecid’in yaptırdığı Topçu Kışlası’nda bir cami bulunduğunu öne sürüyordu. Saldırı, sadece Bizans okçularına değil, İstanbul’u bir avuç yeşil alanından mahrum etmenin yanlış olduğunu savunan şehir planlamacıları ve Mimarlar Odası’na da düzenlendi.
Neyse ki, şimdiki İstanbul belediye başkanı –İstanbul’un otel ve eğlence bölgesinde bir medeniyetler çatışmasını alevlendirme girişimi anlamına gelen– Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesinden yana değil… Fakat ne yazık ki Şehir Meclisi, tek taraflı olarak, kamuoyuna danışmadan bu önemli bölgeyi yeniden düzenlemeye karar verdi. Projenin model resimleri sadece AK Parti’nin internet sitesinde yer alıyor ve bu, resmî bir site de değil. (www.akparti.org.tr/site/video/8291/taksim-meydani-projesi) Alın size, bir şehrin sakinleri için değil, onlara rağmen üretilmiş bir büyük proje örneği daha. (Üçüncü Köprü’yü hatırlatmama gerek yok herhalde)
Karşılaştırmak için hemen yakındaki Harbiye Kongre Merkezi var. Üzerine kurulu olduğu platoyla birlikte Nürnberg Mitingi dekoru gibi gözüküyor. Allah biliyor ya, varolan haliyle Taksim Meydanı da dünyanın en samimi ya da çekici meydanı değil. Gömme bir otoyol üzerine set çekilerek yapılması planlanan yeni proje Leni Riefenstahl’ın kötü ikiz kardeşi tarafından tasarlanmış hissi veriyor. Yanıbaşındaki Beyoğlu’nda kimse eğlenmeyi aklından geçirmesin diye bütün kafelerin önündeki masalar kaldırıldı. Sanatçılığına bakılırsa, yeniden inşa edilmiş Topçu Kışlası’nın model resimleri güzel bile görünebilir. Peki, ne amaçla kullanılacak? Apartman daireleri, bir alışveriş merkezi daha ya da şimdi restorasyon listesine alınan opera binasını tamamlayacak bir kültür merkezi mi? Birbiriyle tutarsız tarzların karman çorman karışımı.
Biraz post-modern bir ironi durumu kurtarıyor. II. Mehmet Konstantinopolis’i fethetti, Ayasofya’yı camiye dönüştürdü. Halefleri de şehrin siluetine Ayasofya’ya benzeyen camiler dikti. AK Parti orduyu ehlileştirdi, şimdi de kendi siluetini sahte askerî kışlalarla donatmaya niyetleniyor. Osmanlılar camileri inşa ettiğinde, yanında ticari hanlar da yaptı, bunların gelirleriyle vakıfları destekliyorlardı. Şimdi ise, Taksim Meydanı’na cami yapılırsa, bu, inançlı kesimin ihtiyaçlarını karşılamak için değil, bir başka AVM daha inşa edebilmenin bahanesi olacak.