Katılımcı (2. Kategori), Cami Tasarımı Fikir Yarışması

MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU

İslamiyet’te cami yalnızca bir ibadet mekanı değildir. Cami, kentlinin buluştuğu, bayramlarda, cenazelerde birbirinin sevinç ve üzüntüsünü paylaştığı mekanlardır. Cami; avlusu, çevresi ve kent içindeki yeri ile kentlinin toplandığı bir kamusal alandır.

Bu yönüyle cami insanların sadece ibadet zamanlarında uğradığı bir mekan değil, kenti kucaklayan ve insanları birleştiren bir mekandır. Bu nedenle tasarımın en önemli çıkış noktası; cami ve çevresindeki işlevlerin kent ile bütünleşmesi ve kent yaşamına katılmasıdır. Tasarımda caminin bireysel olarak ibadet için kullanılan bir mekan olması dışında çevresi ile birlikte toplumu dönüştüren ve birleştiren bir mekan olması amaçlanmıştır. Günümüzde giderek artan bireyselleşme, manevi yozlaşma, insanın insana tahammülsüzlüğü ve ötekileşmeye çözüm olması amacıyla tasarımda insani ve mimari değerler ön planda tutulmuştur.

Arsanın güney yönündeki park, meydan, kültürel tesisler, eğitim tesisleri alanları ile kuzey yönündeki meydan arasında bir odak noktası oluşturmak amaçlanmıştır. Odak noktası, geleneksel camide birleştirici özelliği olan avlunun yorumlanması ile kentsel bir avlu şeklinde oluşturulmuştur. İbadet dışındaki işlevler bu avlu çevresinde toplanarak bir saçak ile hem mekansal olarak bağlanmış hem de seçilen arazinin iklim şartları göz önüne alınarak güneşten korunulan bir kentsel yarı açık mekan oluşturulmuştur. Saçakların kuzey yönündeki camiye yakın olan kısımların altı boşaltılarak hem geçiş sağlanmış hem de oturma birimleri ile namaz vakitlerinin de beklenebileceği alanlar yaratılmıştır. Saçakların güney yönünde parklardan kentlinin avluya sirkülasyonunu sağlamak amacıyla bu kısım boş bırakılarak avlu ile doğrudan bağlantı sağlanmıştır.

AVLU-YAŞAM

Projede avlu ‘yaşam-kentsel yaşam’ ile özdeşleştirilmiştir. Yeşil alanları, saçakları, oturma birimleri ile yaşamın devam ettiği, aktığı hareketli bir mekandır. Kur’an kursu, idari birimler, çok amaçlı salon, kafeterya avluya açılarak bu hareketliliği desteklemektedir.

Yaşamın avluda akmasının bir göstergesi olarak pek çok kültürde ve Kur’an-ı Kerim’de de ‘Şeceretü’l Huld’ olarak geçen ‘hayat ağacı’ sembolü bir ağaç olarak avlunun ortasına yerleştirilmiştir. Hayat ağacının İslam’da kutsal kabul edilen ve Kuran-ı Kerim’de 6 ayette adı geçen zeytin ağacı (olea europaea) olması düşünülmüştür. Bölgede sık görülen fıstık (pistacia vera), doğu çınarı (platanus orientalis), akçaağaç (acer negundo l.) türlerinin ise avluda kullanılması öngörülmüştür.

Zeytin ağacı, Şanlıurfa için de önemli bir yere sahiptir. Bazı kaynaklara göre zeytinin anavatanı Şanlıurfa’dır. Sıcak ve kurak iklimlere dayanıklı olan zeytin ağacının, bölgede sıklıkla tarımı yapılmaktadır.

Hayat ağacı, uzun yaşamı ve Dünya’nın merkezini sembolize etmektedir. İslam sanatında ‘hayat ağacı’ bir vazodan çıkar gibi betimlenmiştir. Tohumun toprağı delip çıkarak yaşamını başlatması düşüncesiyle ağaç, konik bir platform üzerinde projenin yaşam odağı olan avlunun ortasında yer almaktadır.

Su, İslamiyet’te önemli bir yere sahiptir. Kur’an-ı Kerim’de “Allah, her canlıyı sudan yarattı.” (Nûr, 45; Enbiyâ, 30) şeklinde bahsedilmektedir. Bu nedenle, avlunun ortasında hayat ağacı ile birlikte suyu toplayan çanak şeklinde bir su ögesi tasarlanmıştır.

İslam mimarisindeki sonsuzluğun ve doğal hayatın bir vurgusu olarak sıkça kullanılan dairesel formlar peyzaj tasarımını şekillendirmiştir. Yer yer çökük dairesel amfiler tasarlanarak, gece kullanımında örneğin iftar sonrasında insanların oturabileceği veya küçük temsiller izleyebileceği alanlar yaratılmıştır.

Avlu çevresindeki işlevler Şanlıurfa geleneksel kent morfolojisi ve yapı tipolojisinden ilham alınarak parçalı birimler olarak yerleştirilmiş, Kütleler arasında geleneksel Şanlıurfa kent dokusundaki dar sokaklar gibi geçişe de imkan veren gölgelikli yarı açık mekanlar oluşturulmuştur. Bu kütlelerde ‘Nahit Taşı’ olarak da bilinen Şanlıurfa taşı, kaplama malzemesi olarak kullanılmıştır. Yer seçimi ve nedenleri raporun son kısmında açıklanmıştır.

CAMİ

Cami, hem fiziksel olarak hem de taşıdığı anlam açısından İslam dininde ibadet mekanı olarak önemli bir yere sahiptir. Geçmişimizdeki cami mimarisi İslami gereklilikler, o günün şartları, teknolojik ve inşai olanaklar, yerel hassasiyetler ile zengin bir mimari birikimi temsil etmektedir. Günümüzde bu birikim, bağlamı ile ele alınarak yorumlanmak yerine bağlamından koparılarak geçmişteki mimarinin birer kopyası şeklinde inşa edilmektedir. Aynı zamanda modern cami adı altında caminin mekansal anlamı ve yerel hassasiyetler göz ardı edilerek yapılan tasarımlar da mimari olarak anlamını kaybetmektedir. Bu nedenle Cami tasarımında mekansal bağlamıyla örtüşen, çağın gerekliliklerini yansıtan, İslam felsefesinin değerlerini mekana aktaran bir tasarım öngörülmüştür.

Cami, Allah’a ibadet edilen, dua edilen, sığınılan, yalnızca insan olarak varolunan, tüm farklılıkların ortadan kalktığı bir mekandır. Mevlana’nın ‘Ne olursan ol yine gel.’ sözündeki gibi insanı ayrıştırmadan koruyan kollayan bir atmosfere sahip olmalıdır. Cami kütlesi bu bağlamdan yola çıkarak insanı koruyan kollayan bir kabuk şeklinde düşünülmüştür. Mimar Sinan’ın da çağının teknolojik olanakları ile ulaşmaya çalıştığı tek kabuk, bütüncül mekan anlayışı ve İslam felsefesinde önemli bir yer tutan tevhid-birlik anlayışı yansıtılmaya çalışılmıştır.

Cami mekanı diğer dinlerdeki örneklerin aksine insana huzur veren, aydınlık bir mekandır. Tasarımı şekillendirirken tek mekanın üst kısmında geniş bir cam ışıklık açılarak, aydınlık ve huzurlu bir mekan yaratmak amaçlanmıştır.

Cami kütlesi İslam felsefesinde yer alan dairesel biçimlerden ve göğe yükselişi betimleyen kozmik spiral formundan temellenerek koni şeklinde tasarlanmıştır. Koni kütlesinin üzerindeki ışıklık ile insanlara gökyüzünü göstererek zihinsel olarak göğe yükselişi temsil etmektedir.

İnsan bedeni spiral harekette bulunurken kozmik ve tinsel devinimlerle ilişki kurmaktadır.(Erzen,2015)

Cami yapısı kütlesiyle kent içinde bir kentsel simge görevini de üstlenmektedir. Özellikle Osmanlı Camilerinde, caminin kent içindeki konumuna özen gösterilmiş, kentli ile görsel ve simgesel ilişki kurması amaçlanmıştır. Tasarımımızın, formu ile de çağımızın gerekliliklerini yansıtan yalın bir kentsel simge olacağı düşünülmüştür.

MİNARE

Cami minaresi geçmişte imamın merdivenden çıkarak ezan okuduğu yapısal bir ögedir. Günümüzdeki teknolojik olanaklar çerçevesinde minarenin işlevsel özelliği ortadan kalmış, simgesel bir anlam yüklenmiştir. Bu nedenle hem kentsel olarak hem de meydan içerisinde bir simge olması açısından, caminin avlu tarafında gökyüzünü işaret eden bir formda yalın bir minare düşünülmüştür.

Cami kütlesi önündeki saçak, diğer yapıların önündeki saçaklardan ayrışarak daha yüksek planlanmıştır. Böylece camiye girişte fiziksel ve ruhsal olarak hazırlık yapılması sağlanmıştır.

ŞADIRVAN

Geleneksel şadırvan ögesi, cami mimarisi ile uyumlu olacak şekilde yorumlanarak, cenaze namazı alanı ve cami girişinden kolaylıkla ulaşılabilecek bir konumda planlanmıştır. Şadırvanın üst kısmındaki saçakta şadırvandan daha küçük bir dairesel delik açılmış, yağmur sularının havuza dolarak peyzaj ve bahçe sulaması için kullanılması düşünülmüştür.

MALZEME

Kent dokusu ile uyumu, dayanıklılığı, temin edilme kolaylığı, iklim şartlarına uygunluğu, yazın serin, kışın da sıcak tutması sebebiyle Cami ve diğer işlevlerin yer aldığı kütlelerde Urfa Taşı(Nahit taşı) malzeme olarak seçilmiştir. Cami kütlesinin farklılaşması ve yalın olması açısından düz, dokusuz Urfa taşı Cami kütlesinde, dokulu ve benekli olarak geçen Urfa taşı ise Cami dışında kalan kütlelerde düşünülmüştür. Doğal ışık ve doğal havalandırma için açılan cephe ve çatı ışıklık pencerelerinde (çatıda otomatik ve manuel açılan, yangın anında duman tahliyesini yaz sıcaklarında doğal havalandırmayı sağlayan pencereler) bölgenin sıcak ikliminde güneş ışınlarının ısı etkisinden koruması amaçlı ısı korunum katmanı içeren camların kullanılması düşünülmüştür. Avlu zemininde o bölgeye ait bazalt taşı kullanılmıştır. Geleneksel malzemenin günümüzün modern malzemeleri ile buluşması açısından binaları bağlayan saçakların brüt beton olması planlanarak geleneksel-modern malzeme uyumu sağlanmaya çalışılmıştır.

AKUSTİK

Ana ibadet mekanı olarak oluşturulan koni kabuğun iç yüzeyinde, caminin en önemli konularından biri olan akustik konforu sağlamak için, dairesel formda düz ve perfore yüzeyli ahşap paneller düşünülmüştür. İslam sanatından örnekler de içerecek bu paneller mihrap duvarı üzerinde düz yansıtıcı yüzeyler olarak, kadınlar mahfili üzerinde ise perfore ahşap arkası taş yünü kullanılarak emici yüzeyler olarak kurgulanmıştır. Akustik hesaplara göre bu panellerin sayısı arttırılabilecektir. Dairesel planlı ana ibadet alanında kıble yününü vurgulayan yay şeklindeki uzun mihrap duvarı, son cemaat mahali arkasında yer alan perde duvar yüzeyleri ve kadınlar mahfili döşeme alın yüzeyi, akustik hesaplar doğrultusunda perfore veya düz yüzeyli ahşap paneller ile kaplanarak akustik denge sağlanacaktır.

STATİK

Tarih boyunca camiler, anlamları ve işlevleri gereği geçilmeye çalışılan geniş açıklıklar ile mühendislik alanındaki ilerlemelerin sembolü olmuştur. Cami tasarımının bu konudaki önemi de düşünülerek, çağının gerekliliklerini yansıtması ve ileri taşıması amaçlanmıştır. Kesik koni formundaki betonarme kabuktan oluşan cami kütlesinin tepe kısmında dengeli doğal ışık almayı da sağlayacak derin kirişli üçgen kaset sistem kurgulanmıştır. Geniş açıklık geçen kiriş ve kirişsiz döşemelerde günümüzde ülkemizde de yaygınlaşıp ekonomik hale gelen Ardgerme sistemin kullanılabileceği öngörülmüştür. Kirişsiz arkad döşemelerini taşıyan betonarme kolonlar ters kesik koni olarak tasarlanmıştır, bu sayede projedeki formlarının devamı sağlanmış olup, ayrıca döşemede oluşabilecek zımbalama etkilerinin çözülmesi düşünülmüştür.

YARIŞMA YERİ ve SEÇİLME NEDENİ

Tarih öncesi çağlarda göçebe, avcı, toplayıcı bir yaşam süren insanın, tarım yaparak yerleşik yaşama geçmesi ile birlikte dini faaliyetlerine başladığı düşünülmekteydi. Ancak 1995 yılında keşfedilen Şanlıurfa, Örencik Köyü yakınlarındaki Göbeklitepe Ören Yeri, insanlığın tarihsel gelişimindeki tarım-yerleşik hayat-din sıralamasını değiştirerek dini ritüellerin yerleşik hayata geçmeden önce de var olduğunu kanıtladı. Dolayısıyla günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önce insanlığın dini ihtiyaçlarının tarım ihtiyacından daha önce geldiği anlaşıldı.

İnsanlık tarihindeki ilk yapı ve ilk tapınak olarak Göbeklitepe’nin bulunduğu şehir olan Mezopotamya’nın en eski yerleşimlerinden Şanlıurfa; hem tarihin yeniden yazıldığı hem de insanın varoluşsal olarak dini inançlara ihtiyaç duymasının kanıtı olması nedeniyle arsa alanı olarak seçilmiştir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Orta Fırat Bölümünde yer alan Şanlıurfa şehri, bol su kaynaklarının varlığı, uygun iklim şartları ve verimli toprakları ile, bilinen tarihinden bu yana insanlığın geliştiği bir toprak olmuştur. Urfa şehrine tarih boyunca verilen tüm isimler sularının bol olması ile ilişkilendirilmiştir. (Urhay,Edessa). Aynı zamanda kendini güvende hissedeceği bir mekan bulma güdüsünde olan insan için platolarla çevrili olan Şanlıurfa, hem tehlikeleri kolaylıkla görebileceği hem de dış etkenlerden korunabileceği coğrafi özelliklere sahiptir. Şehrin kuruluş dönemindeki uygun iklim koşullarının yaşamı kolaylaştırması, şehrin yerleşim için seçilmesinde önemli rol oynamıştır. Günümüzde yarı kurak iklimin getirdiği bazı zorluklarla karşı karşıya kalınmasına rağmen, verimli toprakları ile insanlığın yaşamını devam ettiremeyeceği kadar olumsuzluklarla karşılaşılmamaktadır.

İnsanlık tarihinin başlangıcından beri pek çok medeniyete ve dine ev sahipliği yapan Şanlıurfa; dini mekanları ile de insan-din-medeniyet ilişkisini tarihsel olarak yansıtmaktadır. Ayrıca Elyasa, Nuh, Şuayp, Musa ve Lut peygamberlerin şehirle olan bağlantısı sebebiyle Şanlıurfa ‘Peygamberler Şehri’ olarak bilinmektedir. Bu nedenle; bu kadar güçlü bir dini altyapıya sahip olan Şanlıurfa şehri; dini mekanların geleneksel pratiğinin günümüze aktarılması amacıyla 1000 kişilik cami tasarımı için seçilmiştir.

Etiketler

Bir yanıt yazın