Santralistanbul Çağdaş Sanat Müzesi

Santralistanbul Çağdaş Sanat Müzesi

Yüzyıllar boyu İstanbul'un merkezi olan, 19. yüzyıl sonundan itibaren gözden düşmeye başlayarak 1990'lara kadar giderek köhneleşen, son 15 yıl içinde ise yeniden keşfedilerek birçok projeyle bir kere daha göz kamaştırmaya başlayan Haliç'te bulunuyor.

Alibeyköy ve Kağıthane derelerinin arasında yarımadalaşan 107.000 metrekarelik arazi üzerine yayılmış, 1910’lar ile 1950’ler arasında oluşmuş tipik bir modern sanayi yerleşmesi olan Silahtarağa Elektrik Santralı’nın yenilenerek müze, rekreasyon ve eğitim tesislerine dönüştürülmesine İstanbul Bilgi üniversitesi talip oldu.

Proje çalışmasının ilk aşamasında, inandırıcı koruma ve yenileme kanallarını açabilmek için, yerleşmenin ulaşılabilen bütün katmanlarını içeren bir okuma zemininin oluşturulması amaçlandı. Bu anlamda yapılan araştırmalarda, 1910’larda hazırlanan ilk projenin izlerinin sürdüğü, ancak 40 yıl içinde şekillenmiş olan endüstri yapıları yığınında, en baştaki keskin proje kararlarının gevşetildiği, pragmatik hamlelerle formel ihlallerin yapıldığı, makina ve kazan daireleri ile lojmanlar olarak genellenebilecek bina gruplarının stilistik karakterlerinin ve yapım sistemlerinin kararlı bir biçimde birbirlerinden ayrıştırılmalarına karşın, her iki yapı kümesinin de yapıldıkları sırada endüstrileşmiş dünyanın tipik özelliklerini barındırdıkları gibi elle tutulur sonuçlara varıldı. Alanda bulunup vakit geçirdikçe, yapılan taramalarda derinlere daldıkça, paralel olarak kendiliğinden gelişen yer duygusu ile birleşen bu veriler, yenileme ve korumanın tasarım kararlarına ilişkin değerli ipuçları olarak devreye girdi. Durumu ve eldeki nesneyi gözeten, her spesifik karşılaşmada yeniden hesaba katarak hakkını veren dikkatli bir yenileme biçimi, bu oldukça yaygın projenin farklı parçalarının ortak paydası olarak kabul edildi.

Bu bağlamda yüzleşilen farklı yapılar içinde, yıllar önce yıkılmış ve sadece temel izlerinin görülebildiği iki büyük kazan dairesi yapısının, konvansiyonel bir rökonstrüksiyon olarak ele alınmaları yerine, kendilerine atfedilen yeni işlevin de içerildiği bir yorumla, bir anlamda soyutlanarak tasarlanmaları yoluna gidildi. Birbirinden kopuk ancak yine de birbirine çok yakın durarak çevredeki binalar yığınını tamamlayan bu iki yapı, ilk işlevlerini sürdürdükleri hallerindeki kitlesel varoluşlarına uygun, ancak yüzey kurgusu olarak neredeyse “zamansız” denebilecek bir yönelimle yeniden kurgulandı. çağdaş olma, tam da yapıldığı günün mimari özelliklerini taşıma ve içinde bulunduğu tarihi kontekstten ayrışma gibi alışıldık güncel yönelimlerin aksine, herhangi bir zaman dilimine sonuna dek angaje olmadan o yer ile hemhal olma motivasyonu, müze yapısının tasarım ölçütleri içinde en öne çıkan unsur oldu.

Yeni yapılar, tıpkı eski yapılarda olduğu üzere, yoğun ve ağır bir iç çekirdek ile onu ona olabildiğince dokunmadan örten, hafif ve yarı geçirgen bir dış zırhtan oluşturuldu. Eski yapıların zırhındaki duvar ve pencerelerin oluşturduğu delikli durum yerine, bu kez tüm yapının algısını homojenize eden bir metal tül, alt bölümdeki betonarme ayak üzerine basitçe oturtuldu. Böylece yapıların gündüz vakitlerinde bulundukları ortamın patinalı aurasına karışarak bir tür önemsizlik mertebesine kavuşması, gece ise metal tülü tamamen görünmez kılan iç aydınlatmanın bu kez yapıyı sade bir fenere dönüştürmesi hedeflendi. Bu durum yapının bildik kapalı ve etraftan kopuk müze yapılarından ayrışmasına, serginin ve sergilenenin niteliğine ve durumuna göre vaziyet alabilmesine olanak sağladı. Bu sayede iç dolaşımın fragmanlar halinde Eyüp sırtlarıyla ilişki kurabilecek.

Kapitalist liberal toplumlarda gittikçe yükselen pırıltılı mimarlık etkinliğinin benimsenen ölçütleri ve yıldız-mimar mekanizmaları, abartılı rekreatif donanımlar ve satış çılgınlıklarıyla neredeyse tüm yapıları nesneler haline getirip müzeleştiriyor. Her yapının potansiyel bir meta panayırı olarak algılandığı bu dünyada, varlığını bir anlamda kendi kontekstine kapanarak sürdürme yönelimi ile tasarlanan Santralİstanbul Sanat Merkezi’nin “Gösteri Toplumu” ile nasıl yüzleşeceğini çok merak ediyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın