Victoria and Albert Exhibition Road Quarter

Victoria and Albert Exhibition Road Quarter

30 Haziran’da ziyaretçilere kapılarını açan AL_A’in son projesi "V&A Exhibition Road Quarter" ile Victoria & Albert Müzesi, 1100 m2'lik yeni bir galeri alanına ve Londra için eşsiz sayılabilecek bir kamusal mekana kavuştu.

AL_A ​​tarafından tasarlanan “The Exhibition Road Quarter”, Sir Aston Webb’in yönetimi altında 1909 yılında tamamlanmış olan South Kensington’daki ana binaların inşasından bu yana V&A’de gerçekleşen en büyük inşaat projesi. Proje ile, V&A’in sokak ve halkla olan ilişkisini yeniden tanımlayacak bir mekanlar dizisi yaratmak adına Londra’nın büyük kültür arteri Exhibition Road üzerinde bulunan eski bir kazan dairesi dönüştürüldü.

– Sainsbury Galerisi: son derece esnek, 1100 metrekarelik, sütun içermeyen galeri; V&A’nın geçici sergi programı için inşa edildi.
– Sackler Avlusu: Dünyanın ilk porselen kamusal avlusu, V&A’daki seramik geleneğinden esinlenilerek 11000 el yapımı kiremit ile döşendi.
– Blavatnik Salonu: Ziyaretçilerin müzeyi ve koleksiyonları deneyimleme ve keşfetme biçimlerini değiştiren bir giriş olarak tasarlandı.

Proje ile V&A’in yoğun olarak kullanılan South Kensington’daki binasında, 6400 metrekarelik bir mekan oluşturulması amacı ile, yetersiz işleve sahip 2200 metrekarelik bir alan yeniden geliştirildi.

Amanda Levete, proje hakkında şunları söylüyor:

Sergi yolu ile müze arasındaki ilişkiyi bu proje ile yeniden düzenledik ve müze içerisinde, sokaklarda olduğu gibi daha az resmiyet taşıyan, daha halka açık bir mekan yarattık. Bu mekan, yeni ziyaretçileri kendine çekecek, erişilebilirlik ve demokrasi fikirlerini açıklığa kavuşturacak. Bu bölgede müze, kentsel bir proje olarak yeniden ele alındı. Bu yeni avlu, sergi kurulumlarına, etkinliklere ve her şeyden önce halkın kullanımına tahsis edilecek bir nokta olarak Londra’da istisnai bir alan oluşturuyor.

Tasarımımız kültürel mirasın, mimarinin ve V&A koleksiyonlarının arasındaki derin ilişki sonucu oluştu. Müzenin misyonunun ve koleksiyonlarının getirdiği anlayış, tasarım üzerindeki büyük hamleler ve küçük detaylar üzerinden “görünür olanı görünmez kılma” arzumuzun ortaya çıkmasına yol açtı.

V&A’nın hikayesini anlatabilmek için Exhibition Road projesini kullandık. Çalışmada müzenin değerlerini, cesarete ve inovasyona olan bağlılığını ve radikalin devamlılığını yansıttık. Eski ile yeni olanın harmanlanması ve bunu gerçekleştirecek inşaat süreçlerinde V&A gibi fazlasıyla cesur olabilecek başka bir kurum daha bulunmuyor.

2011 yılında gerçekleşen uluslararası bir yarışmanın ardından Exhibition Road Quarter’ın tasarımı için AL_A görevlendirildi. Uygulamada, V&A’in yeni bir avlu ve galeri talebini karşılayan bir düzenleme önerilerek, müzenin mevcuttaki Batı Binası’ndan galeriye inen bir merdiven yerleştirildi.

Bu yaklaşım ile yeni mekanlar, tarihi V&A’e ayrılmaz bir şekilde bağlanıyor ve V&A’in “birinci sınıf” olarak listelenmiş binalarından birinin kanadında yapılacak kazı çalışması ile hem galeri hem de avlunun kullanılabilir alanı en üst düzeye çıkarılıyor. Zorlu yapısal çalışmaları olan bir mühendislik uygulaması olan The Exhibition Road Quarter, bir yandan da müzeyi halk için tamamen erişilebilir kılıyor.

Ttarihin ağırlığı ve Müze’nin koleksiyonları, turuncunun canlı bir tonuna boyanmış çelik sütunlar ile taşınarak, toplum için görülebilir hale getirildi.

Bu proje içinde yer edinmiş bir paradoks – yerin altında gizli, geniş, yeni bir galeri alanı – bulunuyor. Bu paradoksu çözmek amacı ile AL_A, “görünür olanı görünmez kılma” fikrini ortaya attı. Galerinin üzerinde yer alan avlunun deseni, galeri tavanının geometrisinden türetildi. 38 metre boyunca kesintisiz olarak devam eden tavan, strüktürel zorluğa karşı bir cevap niteliği taşıyor ve bir göz pencere (oculus), gün ışığını galeri içine getiriyor.

Tasarım ve endüstrinin, sanat ve el işi ile buluşmasını yücelten V&A’in didaktik misyonu, dünyanın ilk porselen avlusunun yaratımı sürecinde gözle görünür hale getirildi. Sackler Avlusunu oluşturan 11000 porselen karodan her biri elle yapıldı. Her bir karoya eşsiz bir karakter yükleyen çeşitli şekiller, zanaatkârın izini taşıyor. Galeri tavanını oluşturan ve avluyu destekleyen on dört çelik kafesin 256 tonluk gizli strüktürünü ortaya çıkaran bir deseni tanımlaması amacıyla 15 çeşit fayans bir araya toplandı.

Esasen Aston Webb’in tasarlamış olduğu geçirgen bir sütun dizisi fikri diriltilerek, Aston Webb Screen’i ortaya çıkaran değişiklikler yapıldı ve insanların Exhibition Road’dan Sackler Avlusu’na geçişi kolaylaştırıldı.

Sütun dizisindeki açıklıklara rağmen, geceleri müzenin girişi kapalıdır. Girişlerde, müze dokusundaki canlı tarihi ve İkinci Dünya Savaşı’nın müzede bırakmış olduğu fiziksel izleri korumanın önem taşıdığı düşüncesi ile geleceği kutlamanın yanı sıra, geçmişi de hafızaya kazıyan ve şarapnel hasarını sembolize eden delikli kapılar kullanıldı.

Sackler Avlusu ile, önceden toplumun görüşüne kapalı olan Henry Cole Kanadı’ndaki sgraffito tekniği kullanılmış cephe de dahil olmak üzere, dört bir yanında bulunan, önceden saklı kalmış ancak mimari açıdan büyük önem taşıyan cepheler açığa çıkartıldı. Kafe çatısı, 4300’den fazla el yapımı porselen karo ile kaplandı ve kafe içi AL_A tarafından V&A için özel olarak tasarlanan sandalyeler ile donatıldı. İnsanları okula veya işe giderken kahve içmeye teşvik eden, ya da müzeye girmek için bekleyenleri ağırlayan avlu ve kafe, sabahları saat 8.30’dan itibaren kapılarını ziyaretçilere açıyor.

Blavatnik Salonu’na ve müzeye yeni bir giriş oluşturmak için Batı Binası’nda, taş işlemenin zarafetini ortaya koyan üç adet açıklık oluşturuldu. Salon, mevcut binada yeni bir giriş alanı ile, Ho ve Hintze Galerileri’ne doğru yönlenen, Madejski Bahçelerine bakan kesintisiz bir bağlantı hattı tanımladı. Ziyaretçilere müzeye dair sezgisel bir anlayış kazandıran bu giriş, ziyaretçileri müze içinde daha fazla mekana yönlendirerek koleksiyonların daha fazla parçasını keşfetmesini sağlıyor.

Müzenin tarihi dokusuna işlenmiş olan galeriye iniş bölümü, müze ziyaretinin önemli bir parçasıdır. İniş ve çıkış bölümleri, ziyaretçilerin mağaza tarafından yalnızca çıkış yapmalarını sağlayacak şekilde, ziyaretin süreci ve yeni ile eski arasındaki etkileşim üzerine odaklanılarak ayrı tutuldu. Henry Cole Kanadı ve Aston Webb Binası’nın çerçevelenmiş manzaraları, ziyaretçilere nereden geldiklerini ve müzenin geri kalan bölümünde nerede olacaklarını gösteriyor.

Sainsbury Galerisi, 1100 metrekarelik, sütun içermeyen, oldukça esnek bir sergi alanı. Bu bölüm, ilerleyen zamanlarda küratörlerin yaratıcı hırslarını gerçekleştirmelerine izin veren ve uluslararası çapta ilgi gören geçici sergi programının motor dairesi haline gelecektir.

Etiketler

Bir yanıt yazın