Ricard Camarena Restoranı

Francesc Rifé Studio tarafından “içinde bir sürü sürpriz saklayan, ancak okunması oldukça kolay bir mekan” olarak nitelendirilen Ricard Camarena Restoranı, endüstriyel geçmişinden de izler taşıyor.

Francesc Rifé Studio, projeyi anlatıyor:

Michelin yıldızlı şef Ricard Camarena’nın son çalışması, 1930’ların endüstriyel bağlamında hayat buldu. Restoranı içinde barındıran eski Bombas Gens Fabrikası, Per amor a l’art tarafından yeniden keşfedilerek bir sanat odağı haline getirildi. Stüdyo için tek zorluk Art Deco estetiğini yakalamak değildi; yapının mimarisi, tasarım aşamasında “mekan oluşturmayan bir alandan mekan yaratmak” sorununu da ortaya çıkardı.

Kalıntı alan, paradoksal olarak formun kesinlikle önem arz ettiği yeni bir restoran haline getirildi. İki ana bölüme ayrılmış yemek odası, fabrika duvarlarından birinin zengin bir perspektifini sunan üçgen bir yüzeye sahipken; bar bölümü ise yenilenen beş kulübeden birinin altında konumlandırıldı.

Mekanda uygulanan ilk cilt ile şekil, renk ve dokuda anlamlı bir bütünleşme aranırken, odanın farklı düzlemlerini bütünleştiren ikinci cilt ise tüm alanı kaplayacak şekilde tasarlandı. Tuğlanın bej rengi ile kontrast oluşturan kaplamada ceviz ağacı kullanıldı. Beton kaplama ile kontrast oluşturan yan yana dizili dokular ise görsel olarak projeyi yumuşatırken, bir yandan da binanın endüstriyel geçmişini hatırlatıyor.

Farklı formatların kullanıldığı kafes, dikey ve yatay unsurlardan oluşuyor. Bu unsurların düzenlenmesi, mekanda vurgulamak istenen şeye bağlı olarak değişiyor. Buna ek olarak strüktür, sesi absorbe ediyor ve bakıldığı noktaya bağlı olarak tamamen opak bir görünümün sağlandığı bir illüzyon oluşturabiliyor.

Bir geçiş alanı olarak kullanılan giriş bölümü, restorana yönelen dar bir geçit olabilecekken on fotoğraflık bir kompozisyonun kullanımı ile ziyaretçilerin sanatsal bir ortamda bulunmasını sağlayan ve gastronomi yolculuklarında onlara eşlik eden bir kilit faktör haline geliyor.

Girişin ardından, masalar arasından geçerken restoranın bulunduğu odanın büyüklüğü anlaşılabiliyor. Oda, tüm mekanın gün ışığı ile aydınlandığı bir terasa doğru yönleniyor. Restoranı komşu binadan ayırmak için yaratılan uzunlamasına bir aralık, gün boyunca doğal ışığın içeri girmesini sağlıyor. Gece vakti ise aynı etki, dolaylı aydınlatmalar kullanılarak simüle ediliyor.

Ceviz ahşap tavanda, özellikle proje için oluşturulmuş bir aydınlatma sistemi bulunuyor. Tavan arasına saklı bir şekilde bulunan bu aydınlatma sistemi, ihtiyaca göre çapı 110 – 160 cm olarak değişen aydınlatma tablolarından oluşuyor. Bu teknik aydınlatma sistemine destek olması için, oda boyunca çeşitli dekoratif aydınlatma armatürleri kullanıldı.

Stüdyoyu zorlayan bir başka detay, büyüklüğünden ötürü stratejik bir konuma ihtiyaç duyan mutfak idi. Dengenin sağlanabilmesi adına mutfak, ayrıca şarap mahzeninin de yer aldığı kademeli bir hacme yerleştirildi.

Bar, maksimum sekiz metre yüksekliğe sahip, restore edilmiş bir yapı içinde konumlandırıldı. Tuğla ve ahşap öğelerle kuşatılan bu alan bekleme yeri olarak kullanılabiliyor, hatta yaklaşık yirmi beş kişi için burada rezervasyon alınabiliyor. Masalar arasındaki bölme elemanları ve barın önü stüdyo tarafından, Stonehegen’den alınan Pietra Grey mermeri ile tasarlandı.

Görsel açıdan karmaşık görünmesine rağmen bireylerde birçok ayrı his uyandıran kendine has mutfağı ile restoranın tasarımı, Ricard Camarena’nın gastronomik vaatleri ile denklik sağlıyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın