SALT, İzleyicilerin de Katılımcı Olduğu Programlar Geliştiriyor

SALT İletişim ve Yönetim Direktörü Sima Benaroya ve Project Projects'in kurucu ortağı, küratör Prem Krishnamurthy ile SALT Beyoğlu'nda bir söyleşi gerçekleştirdik.

Pınar Koyuncu: Öncelikle SALT’ın kuruluşundan biraz bahseder misiniz? Çalışmalar nasıl başladı? Kimlerle çalıştınız? Ne kadar sürdü?

Sima Benaroya: Süreç aslında 2006 yılında başladı. O sırada henüz projenin hayali kuruluyordu. Garanti Bankası’nın kültür alanında çalıştığı üç kurum vardı: Osmanlı Bankası Müzesi, Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi ve Garanti Galeri. Bu kurumların Garanti Bankası bünyesi altında nasıl daha kapsamlı bir hizmet verebileceği konusunda tartışmalarla başladık. Bu üç kurum toplam yaklaşık 1000-1500 m²’lik bir alanda hizmet veriyordu, ama elimizde Galata’da 10.000 m²’lik çok değerli bir bina vardı. Bunu sadece kültüre ayırarak işlevlendirme üzerine konuşmaya başladık. Bu kurumların geçmişleri yok sayılarak değil de, oluşturdukları altyapıdan, izleyici kitlesinden, bellekten faydalanarak yeni bir kurum oluşturuldu.

PK: Binanın restorasyonunu Han Tümertekin yaptı. Buna nasıl karar verdiniz?

SB: 2006 yılında görüşmeler başladığı zaman, toplantılarımızdan birinde hepimizin tanıdığı bir mimardan görüş alma fikri ortaya çıktı. Bu binayı anlayabilecek, bize bir şekilde yol gösterebilecek bir mimarla konuşmak istedik ve Han Tümertekin’in adı geçti. Kendisini toplantılarımızdan birine çağırdık ve o toplantı çok olumlu geçti, hemen o gün beraber çalışma kararı aldık. Projeler haftada birkaç gün birlikte oturarak, defalarca üzerinden geçilerek oluşturuldu. Her adımda da birlikte bir şeyler değiştirildi, herhalde her iki bina için 20 farklı proje çizildi. Bir taraftan bunlar yürürken diğer taraftan İTÜ ile birlikte restitüsyon çalışmalarına başladık.

2007 yılında proje çizimlerine başladık, 2009 yılında da Anıtlar Kurulu’ndan izin aldık. Ancak her iki binada da sadece Han Tümertekin ile değil, birçok tasarımcı ile çalıştık. SALT Beyoğlu’nda açık sinemayı Hakan Demirel yaptı, Robinson Crusoe’nun işlettiği mağazayı Ömer Ünal tasarladı. SALT Galata daha büyük ve daha fazla işlevi olan bir bina olduğu için daha fazla tasarımcı ile çalıştık. Giriş, resepsiyon ve ortak alanlar Autoban tarafından, toplantı ve workshop mekanları Tanju Özelgin ve Arif Özden tarafından, ofisler Superpool tarafından, oditoryum Zoom Mimarlık tarafından, kütüphane Şanal Mimarlık tarafından, her iki binanın yönlendirmesi Koray Özgen tarafından tasarlandı.


Sima Benaroya (Fotoğraf: Uğur Ceylan)

PK: Peki SALT’ta nasıl etkinlikler gerçekleşecek?

SB: Bu eski üç kurumun belleğinden yola çıkarak güncel sanat, mimarlık, tasarım, ekonomik ve sosyal tarih konularında, bu konulara disiplinler arası bir anlayışla bakan, deneysel düşünceye, araştırmaya açık yenilikçi programlar geliştirilecek. Sergiler, sinema gösterimleri, konferanslar düzenlenecek. Ayrıca SALT-Araştırma da bizim çok önem verdiğimiz ve üzerinde durduğumuz bir bölüm.

PK: Buranın Beyoğlu’ndaki diğer kültürel mekanlardan farkı nedir?

SB: En büyük farkımız olan SALT-Araştırma, SALT Galata’da yer alan yaklaşık 1000 m²’lik bir kütüphane. Arşivde yaklaşık 1 milyon dijital belge, 40.000 civarında basılı yayın (ki bu sayı çok yakında 100.000 civarına çıkacak) yer alıyor. Bu altyapısı ile kuşkusuz kültür sanat alanında ciddi bir fark yaratacak. Gençlere, özellikle lise çağındaki öğrencilere yönelik geliştirmekte olduğumuz yorumlama programlarımız var. Bu konuda Milli Eğitim Müdürlükleri ile görüşüyoruz. Bunlar bizi diğer kurumlardan farklı kılan şeyler. Burada sadece güncel sanat değil, disiplinler arası bir yaklaşımla mimari, tasarım, sosyal ve ekonomik konuların da işlenmesi bizi diğer kurumlardan farklılaştırıyor.

SALT yalnızca bu disiplinleri incelemiyor, bu disiplinler arasındaki ilişkileri de inceliyor. Bu da insanların birtakım şeyleri daha fazla sorgulamasını sağlıyor. Statik bir izleyici kitlesi yerine, izleyicilerin de aynı zamanda katılımcı olduğu programlar geliştiriyoruz.


SALT’ın web sitesini Project Projects tasarladı

PK: SALT ile gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahseder misiniz? SALT için neler tasarladınız?

Prem Krishnamurthy: Biz Project Projects olarak, SALT’ın tüm kurumsal kimlik sistemini tanımlama konusunda çalıştı. SALT ile beraber çalışmaya yaklaşık bir buçuk yıl önce başladık. Kurumun markasını ortaya koyan statik bir kimlik sistemi kurgulamak istemedik. Çünkü SALT, sergiler ve araştırma konusunda aktif olan, bilginin aktif biçimde yaratılışını ortaya koyan bir enstitü. Biz de ortaya koymamız gerekenin, diğer tasarımcıları da bu işin içine katan, açık bir şey olmasının iyi bir fikir olacağını düşündük. Böylece, sadece bir kurumsal kimlik değil, yaratıcı bir topluluk fikri ortaya çıkardık ve insanları da bunun içine katabileceğimizi düşündük.

PK: Bu fikri nasıl geliştirdiniz? Çok ilginç bir proje, SALT için yalnızca bir şey tasarlamıyorsunuz, diğer tasarımcıları da buna davet ediyorsunuz. Bu fikir nasıl aklınıza geldi?

Prem K.: O sırada biz bunu bilmesek de, SALT iç mekan tasarımında zaten farklı mimarlarla çalışmış ve çalışıyor. Biz bu fikri öneriyi yaptıktan sonra, fikrimizin tam da yerine oturduğunu gördük. Çünkü tüm binada tek bir mimar ile çalışmaktansa, farklı mimarlarla çalışılarak çeşitlilik yaratılıyor. Tam da düşündüğümüz gibi çok seslilik SALT’ta zaten vardı.

Bizi heyecanlandıran şey, SALT’ın bu fikrimize büyük bir ilgiyle yaklaşması oldu. Zaman içerisinde tasarım parametrelerimizi de belirledik ve fikri işlemeye çalıştık. Sonuç olarak kimlik sistemi neredeyse bir sergi gibi yürüyecek. Dört ayda bir, farklı bir tasarımcı gelecek ve S, A, L, T harfleri için değişik bir karakter tasarlayacak. Bu da şu anlama geliyor, her seferinde başka bir tasarımcı için mekana özel bir müdahale gerçekleştirme olanağı vereceğiz. Bunu bu şekilde, kendi kendisini ifade eden bir program olarak düşünüyoruz.


Project Projects’in tasarımı olan “Kraliçe Open” yazı karakteri

PK: SALT bugünlerde Kraliçe Open olan yazı karakterini Kraliçe Marble ile değiştirdi. Bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?

Prem K.: SALT’ın kimliğini değiştirmek üzere davet ettiğimiz ilk tasarımcı Belçika’dan Dries Wiewauters oldu. Kendisi genç bir grafik tasarımcı ve kitaplar, afişler tasarlıyor. Grafik tasarım işlerinin yanı sıra, tipografinin nasıl yapıldığı konusunda özel teknolojilerle ve yeni metotlarla da ilgileniyor. İşlerini çok ilginç bulduğumuz için kendisiyle çalışmak istedik. Onun İstanbul ve SALT için verdiği yanıt inanılmaz derecede ilginçti. Hiç ummadığımız ama çok heyecanlandığımız bir iş çıkardı. SALT’ın kurumsal içeriğine baktı ve eski tip yazışmalardakine benzeyen ama çok çağdaş bir içeriği ve görünümü olan bir tür tipografi oluşturdu. Dolayısıyla SALT için, sabit bir kurumsal kimlik değil ama kendi içinde tutarlılığı olan bir tasarım yapmayı başardık diye düşünüyorum.


Dries Wiewauters’in tasarımı olan “Kraliçe Marble” yazı karakteri

PK: SALT için gelecek aylarda kimler tasarımları yapacak? Şimdiden belli bir tasarımcı listeniz var mı yoksa isimler zamanla gelişecek?

Prem K.: Henüz tasarımcıların isimlerini açıklamadık. Bir sonraki tasarımcı 2012 Ocak-Nisan ayları arasında yar alacak. Dolayısıyla detayları açıklamak için henüz vaktimiz var sanırım.

PK: Biraz da diğer projeleriniz ve Project Projects’ten bahseder misiniz?

Prem K.: Project Projects’i Adam Michaels ile beraber 2004 yılında kurduk. Bir buçuk yıl önce de Rob Giampietro katıldı. Biz başından beri bir noktadan yola çıktık. Önemli olan mimarlıkta nereye baktığımız, toplumla ve politikayla nasıl bağlantı kuracağımızdı. Yani interdisipliner sosyal mimarlık bizim stüdyomuzun çıkış noktası oldu. Büyük ölçekli çalışmalarımızda bile her zaman işin içinde bir sosyal boyut aradık. Çünkü bizi heyecanlandıran işin sosyo-kültürel boyutuydu. Yani bunları tasarımın dışında tutarak sadece okuyup çizerek gerçek bir tasarım yapılabileceğine inanmıyoruz.

PK: Sizin asıl uzmanlığınız hangi alandaydı?

Prem K.: Lisans eğitimimi grafik tasarım üzerine yaptım. Güzel sanatlar akademisinden mezun olduktan sonra grafik tasarım ve fotoğraf üzerine yoğunlaşmıştım. Fakat her zaman birçok ilgi alanımız oldu. Çok sosyaldik, örneğin hepimiz Amerika’da son 10 yılda gerçekleşmiş en büyük grafik tasarım sergisinde çalışmıştık. Ondan sonra da birçok sergide görev aldık. Grafik tasarımın içeriğinin nasıl değiştiğini bizzat içinde gözlemleyebildik. O sergide tüm medya işleriyle, web sitesine kadar her işle uğraştık. SALT’ın web sitesini de biz yaptık bu arada…

Stüdyomuzla ilgili olarak eklemek istediğim bir diğer nokta da şu ki, biz sadece grafik tasarım yapan bir stüdyo değiliz. Editörlük, küratörlük gibi işler de yapan ve geleneksel grafik tasarım ofislerinden farklı bir stüdyoyuz. Bugün eskiden yayıncılık yapan, birşeyler yaratan insanların yaptığı grafik tasarım mesleği, mimarlık ve tasarım yayıncılığının grafik tasarım mesleği bağlamında yeniden şekillenmesiyle gündeme geliyor. Fakat şimdilerde de sadece yayıncılığa imza atmakla kalmıyor, işin içine girerek, kentleşmeye, mimarlığa dair bir söylem de oluşturuyor.

PK: Diğer işlerinizden bahsedecek olursak, kimlerle beraber çalışıyorsunuz, kimlerle iş birliği yapıyorsunuz?

Prem K.: Bir çok farklı mimar ve tasarımcı ile çalışıyor olduğumuz için şanslıyız, hepsi de birbirinden yetenekli. Örneğin Amerika’dan Steven Holl Architects, uzun süredir beraber olduğumuz Bernard Tschumi Architects, Michael Van Valkenburgh Associates gibi bir çok mimarlık ofisi, şehir plancısı, web tasarımcısı ile farklı ölçeklerde çalışabiliyoruz.

New York’ta yıllarca grafikleri üzerinde çalıştığımız bir park projemiz var. Parka kimlik kazandırılmasından, bir çöplük alanının yaşayan bir rekrasyon alanına dönüştürülmesi için gerekli olan tüm eylemlerin planlanmasına kadar olan süreçte tüm işleri yaptık. Bu çok heyecan verici bir projeydi.

İstanbul’da da “İstanbullaşmak” sergisi ile Superpool’la yaptığımız bu iş birliği mükemmeldi mesela. Superpool gibi sadece mimari açıdan değil, grafik açısından da donanımlı bir ekiple tanışmak ve çalışmak bizim için büyük bir şans oldu. Zaten eleştirmek istediğimiz de tam da bu birleşimin sunduğu şeyin zıttıydı. Yani mimarlık bir şey yapıyordu, grafik tasarım onu düzeltiyordu. Ya da grafik tasarım bir fikir üretiyordu, mimar onu bir forma sokuyordu. Ama bu da bir bütünsellik gerektirir, disiplinler arası bir çalışma gerektirir.


Prem Krishnamurthy (Fotoğraf: Uğur Ceylan)

PK: Sormak istediğim diğer bir soru da, mimarlarla çalışmak konusunda zorlanıp zorlanmadığınız. Çünkü onlar da tasarımcı ve onlar için bir şeyler tasarlıyorsunuz, ancak anlattıklarınızdan görüldüğü kadarıyla sizler de tasarımcı olduğunuz için daha çok ortak bir dil konuşabiliyorsunuz.

Prem K.: Her iş birliği birbirinden farklı, bazen zorluklar yaşadığımız da oluyor tabi. Bir sanatçı veya mimarla çalışma yapmak, her iki tarafın da birbirini özgür bırakmasını gerektiriyor. Çalıştığınız sanatçı veya mimarın, istedikleri konusunda bazen çok sabit bir fikri oluyor ve öyle durumlarda gerçekten zorlanıyoruz. Kimse için iyi bir durum değil tabi, çünkü onlar bizim verebileceğimiz en iyi girdilerden yararlanamamış oluyor, öte yandan biz de bunu gerçekleştirebileceğimiz başka yollar olduğunu hissediyoruz. Ama bizimle gerçekten beraber çalışmak ve iş birliği yapmak isteyen kişilerle çalışmak harika oluyor, o zaman herkes çıkarabileceği en iyi işi çıkarıyor diye düşünüyorum. Mimarlar da aynı amaç için çalışıyor, daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yaratmaya çalışıyorlar. Bu da karşılıklı diyaloğu geliştiriyor. Ayrıca her çalıştığımız insandan yeni ve ilginç bir şeyler öğreniyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın