Genç Mimar Adaylarıyla Mimarlığa Dair…

YTÜ Mimarlık ve Tasarım Kulübü, gerçekleştirdikleri etkinliklerle, ağırladıkları mimarlarla adlarından söz ettirmeyi başaran bir ekip. Başarılı işlere imza atan genç mimar adayları ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik.

Bahar Bayhan: Öncelikle biraz sizlerden ve kulüpten bahsedelim. Kulüp ne zaman açıldı ve sizler nasıl, ne zaman dahil oldunuz?

Mihriban Toprak: Melih, Devrim ve ben mimarlık bölümü 3. sınıf öğrencisiyiz. Davut da 2. sınıf öğrencisi.

Melih Çimenli: Kulübün kurucusu ben oldum. Devrim ve Mihriban zaten dönem arkadaşlarım. Böyle bir kulüp kurma fikrimiz vardı, bu konuda Murat Soygeniş’e danıştık ve desteğini aldık. Hazırlamamız gereken belli bir prosedür vardı. 2010 yılı Aralık ayında kulübümüz açılmış oldu. Bizim fakültemizin yoğun bir ders programı var ve üniversitede kulüp oluşturma şartları oldukça zor.

Devrim Koçoğlu: Aslında biz 2 senedir kulüp adı altında faaliyet gösteriyoruz. Kulüp adını alana kadar birlikte neler yapabiliriz diye sürekli iletişim halindeydik.

Davut Atıcı: Aslında prosedürleri uygulamak biraz uzun sürdü fakat o süreçte de çalışmalarımız oldu.

BB: İlk etkinliğinizi ne zaman yaptınız?

MÇ: Kulüp açılmadan önce bir gezi düzenlemiştik. Kulübün açılışıyla birlikte Behiç Ak Eskiz Atölyesi etkinliğini düzenledik. Sonra Bahadır Gürkay ile Perspektif Teknikleri isimli bir etkinlik gerçekleştirdik. Sonra da konferanslarımız başladı.

BB: Gerçekleştirdiğiniz etkinlikler oldukça ses getiriyor. Mesela birçok ünlü mimarı okulunuzda ağırladınız. Bu etkinlikleri düzenleme fikri nasıl gelişti ve mimarlarla nasıl iletişime geçtiniz, nasıl tepkiler aldınız?

DK: Genellikle süreç şöyle işliyor; biz toplantılarımızda gündemde olan mimarların kimler olduğunu belirliyoruz. Ardından iletişime geçme bölümünde işleri bölüşüyoruz. Görevli arkadaşlar da email veya telefon yoluyla iletişime geçiyorlar. Mimarlara daha önce yaptığımız etkinlikleri anlatıyoruz çünkü nasıl bir etkinlik olacağı, ne sorulacığı, ne konuşulacağı konusunda bilgi almak istiyorlar.

MT: Mimarlar mümkün mertebe birçok öğrenci çalışmasına ılımlı yaklaşıyorlar. Destekliyorlar ve reddetmiyorlar.

DK: Hatta kendileri ileride konferans gerçekleştirilebilecek mimarlar konusunda da fikir veriyorlar. Özellike Nevzat Sayın bu konuda bize çok yardımcı olmuştu.


Melih Çimenli ve Davut Atıcı

BB: Diğer mimarlık okullarının kulüpleri ile iletişim halinde misiniz? Türkiye’de tüm mimarlık okulları kulüplerinin buluşabileceği bir platform var mı? Bunun avantajları neler olabilir?

MÇ: İTÜ’de aktif bir mimarlık kulübü var. Mimar Sinan ve Bahçeşehir’de de biraz daha az aktif çalışan kulüpler var. Biz, bu kulüplerle, açıldığımız yıl eskiz şenliği adı altında, İstanbul çapında mimarlık disipliniyle ilgili tüm üniversitelerin katılabileceği bir şenlik planlamıştık fakat tabii topluca hareket etmek ve sponsor bulmak çok zor. Bu projeyi gerçekleştirememiştik.

DA: Biraz bölümün yoğunluğundan dolayı kulüplere gösterilen ilgi az. Mesela bizde de mimarlık kulübünün geç kurulmasının sebebi bölümün yoğunluğundan kaynaklanıyordu. Kulüp prosedürlerini uygulamak çok zaman alıyor ki bir etkinlik için bile 7-8 birimden izin almak gerekiyor. Bunlarla uğraşmak mimarlık bölümü için pek kolay olmuyor. Okulda mimarlık kulübünün bu sebeplerle kuruluşu gecikirken diğer taraftan okulların mimarlık kulüpleriyle belirli bir zamanda bir araya gelmeleri daha da zor oluyor.

DK: Mesela konferanslar için 5-6 ay öncesinden yer ayarlıyoruz çünkü oditoryumda her gün bir etkinlik düzenleniyor. Sonra o tarihi mimarlara uydurmaya çalışıyoruz. Bu süreç baya zor.

DA: Diğer taraftan kendi projelerimiz var, etkinliklerin jürilere denk gelmemesine çalışıyoruz.

DK: Hem de öğrencilerin katılabilmesi için tarihleri iyi ayarlamak gerekiyor. Çünkü ünlü mimarları ağırlıyoruz ve dinleyen kitlenin de kalabalık olması gerekiyor. Hocaların desteği de çok önemli ki bu konuda bir hayli zorlanıyoruz.

MÇ: Bu etkinlikleri düzenlerken de akademik bir ekibin desteğini almak önemli. Çünkü biz öğrenci bakış açısıyla değerlendiriyoruz. Bu yönde hocalarımızdan pek katkı gelmiyor. Genelde etkinliğin formatını biz tasarlıyoruz. Poster, duyuru gibi işler de yine imece usulü halloluyor.

BB: Son zamanlarda mimarlık eğitimi de tartışılan konulardan biri. Sizler öğrenci olarak Türkiye’deki mimarlık eğitimi hakkında neler düşünüyorsunuz?

MT: Mimarlık eğitimi konusunda şunu söyleyebilirim, eğitimimiz 4 seneye sıkıştırılıyor ve sadece ders odaklı yaşamak zorunda kalıyoruz. Sosyal aktivitelerden yoksun kalıyoruz. Mimarlık eğitiminin 5 veya 6 seneye yayılması çok daha mantıklı olabilirdi diye düşünüyorum. Aslında kulübün oluşması da daha çok bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor olabilir. Mimarlarla iletişim kurabilmek, piyasayı öğrenmek, sosyal anlamda bir şeyler yapabilmek konusunda kulübün mimarlık fakültelerine çok katkısı var bence.

BB: Zaten mimarlık dediğimiz şey dört duvar arasına sıkışıp çizim yapmak değil. Çevreyi tanımak, örnekler görmek gerekiyor.

DA: Hocalarımız da her zaman bunu söylüyorlar fakat maalesef bunu yapabileceğimiz bir ortam yok. Görmeden öğrenmeye çalışıyoruz. Ayrıca önceden mimarlık üzerine fikri olmayann birinin mimarlık eğitimine alışması biraz zor. Birden bire işin içine dalıyoruz ve daha 1. sınıfta 5-6 tane bölüm dersi, projeler derken sudan çıkmış balığa dönüyoruz. Okul ile mimarlık piyasasının iç içe olması bence iyi olurdu. Ders kapsamında teknik geziler düzenlenebilir veya staj konusunda öğrencilere yardımcı olunabilir.

BB: “Mimarlık” sizin için ne ifade ediyor, aklınızda nasıl bir pratik canlanıyor?

MÇ: Ben mimarlığı seçtiğim için memnunum çünkü mimarlık insana sosyolojik, felsefi bakış açısı kazandırıyor. Yaşadığımız yer kavramını çözmeye başlıyorsunuz. Biz belli bir tasarım yapıyoruz, belli metrekareler hesaplıyoruz fakat aslında biz insanlara bir yeri mesken tutmasına, orayı sahiplenmesine, yerleşmesine olanak sağlıyoruz. Bu açıdan baktığımızda mimarlık, tıp, siyaset bilimi kadar önemli bir bilim dalı.

DA: Mimarlık insana çok farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Mesela proje jürilerinde hocalarımızın “bu projeyle mutlu bir çifti bile ayırabilirsiniz” gibi klasik bir eleştirisi vardır ki çok doğru bir yorum.

MÇ: Mimarlık eğitimiyle birlikte sadece mimari donanımınız gelişmiyor bence, sanat, felsefe, kültürel yönünüz de gelişiyor. Tabii ki sadece teknik okul eğitimi olarak görülmemeli bu. Zaten 4 yıl eğitim süresi olarak çok yetersiz. Aldığımız eğitimin yoğunluğu da süreci iyi değerlendirememize neden oluyor. Sonuçta İstanbul gibi, kültür ve sanatsal etkinliklerin yoğun olduğu, dört bir yanımızın tarihi yapılarla veya yeni dönemde yapılmış başarılı yapılarla dolu olduğu bir şehirdeyiz fakat biz hiçbirine temas etmeden robotvari bir eğitim geçiriyoruz.

MT: Mimarlığın eğitimde değil fakat iş hayatında çok özel bir meslek olduğunu düşünüyorum. Çünkü birçok farklı disiplinle yolları kesişiyor ve sürekli çalışmayı, kendini geliştirmeyi gerektiriyor. Bu da birçok meslekten farklı kılıyor mimarlığı.

MÇ: Bence eğitim hayatındayken daha özgür olmalısın. Çünkü iş hayatında şantiyede veya ofiste bilgisayar başında günlerin geçiyor. Piyasada aksine daha çok karmaşa var.

MT: Ben meseleye şu açıdan baktım; her yeni proje yeni bir dalla tanışmayı, çok farklı şeyler keşfetmeyi sağlıyor.

DK: Mimarlık mesleğinde tasarladığımız şeyin üretileceğini hayal etmek beni mutlu ediyor. Bunu ben yaptım demek gurur verici bir şey.

BB: Türkiye’deki mimarlık pratiğini/üretimini eleştirmek gerekirse neler söylersiniz?

DA: Bize okulda ilk öğretilen şey “Bir yerde bir tasarım yapıyorsanız o tasarım, çevresiyle uyumlu olmalıdır.” oldu. Fakat maalesef ülkedeki durum buna pek müsaade etmiyor. Mimarlıktan ziyade ekonomik kaygılar, rant ön plana çıkıyor. Bazı söyleşilerimizde gelen konuklarımızın bile söyledikleriyle çelişen projeler ürettiklerini gördüm. Bence mimariden ziyade işverenin hırsı ön plana geçmiş durumda şu an. Eski mimarlık üretimi zaten daha problemli. Şimdi estetik kaygılar var fakat 1970-80 döneminde yapılanlar sadece metrekareyi kullanmak üzere yapılmış işler.

MÇ: Bence zaten bir mimari kültürümüz yok. Genelde apartmanlaşma tipi konutlaşma oluşturulmuş ve sadece konut ihtiyacını karşılamaya yönelik mimarlık üretimi var. Bir de star mimarların yaptığı vizyon projeler var. Vizyon projelerinin de ülkemizin şartlarına uygun, insanların taleplerini karşıladığı tartışılır.

MT: Hocalarımız derste üstüne basa basa “Ahlaki değerler çerçevesinde mimarlık yapın.” derler. Ama bunun Türkiye’de pek de uygulandığını göremiyorum. En basitinden siluetin bozulmasını örnek verebiliriz. Çünkü o yapılar bir mimarın imzası olmadan yapılabilecek işler değil. Gerçekten ahlaki değerler, toplum çıkarları düşünülerek yapılsaydı buna izin verilmezdi.

DA: Bu konuda suçu sadece mimara atmak doğru değil bence. Çünkü bu projeleri destekleyen birileri var ki onların istekleri mimarlığın önüne geçebiliyor.

MÇ: Ortak akıl yürütmüyoruz. Bizim sorunumuz tartışmak. Mimarlık, sadece sosyo-kültürel açıdan gelişmiş kişilerin tartıştığı bir alan. Tartışmalar da, tarafsa övmek karşısındaysa yermek şeklinde gelişiyor. Katkı yapılabilecek tartışmalar dönmüyor. Mesela Taksim Camisi projesi üzerine hararetli bir tartışma vardı. Fakat bence doğru tartışmalar bunlar değildi.


Mihriban Toprak ve Devrim Koçoğlu

BB: Çağırdığınız konuklar genel olarak kendi projelerini aktarıyorlar. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu? Konuklardan daha geniş bir perspektif sunmalarını bekliyor musunuz?

DK: Mimarlar bize ne bekliyorsunuz diye sorduklarında konunun ucunu açık bıraktık. Mesela Han Tümertekin geldiğinde projelerinden bahsetmemişti. Bu mimarın tercihi aslında, ister projelerini anlatır ister kendi mimari felsefesini aktarır.

DA: Zaten genellikle söyleşiyi katılımcılar sorularıyla yönlendiriyor.

MÇ: Mesela Uğur Tanyeli ile Modernite-Ütopya başlıklı bir söyleşi yapmıştık. Aslında belirlediğimiz etkinliklere göre format değişiyor.

DA: Ben etkinliklerimizde gözlemlediğim kadarıyla mimarlara genellikle projeler özelinde sorular yöneltiliyor. Tartışma ortamı oluşturmamak adına biraz havada cevaplar verilebiliyor. Mesela Han Tümertekin, Emre Arolat ve Nevzat Sayın’ın konuk olduğu etkinlikte Süzer Plaza ile ilgili bir soru yöneltilmişti. Bu konuya çok değinilmedi, bence başka mimarların işleri hakkında fazla konuşmak istemiyorlar.

BB: Kulüp olarak yakın zaman için tasarladığınız etkinlikler neler?

MÇ: Çeşitli konularda atölye çalışmaları yapmak istiyoruz. Bunlardan biri dijital sunum teknikleri ile portfolyo çalışması olabilir. Mimaride eskiz, karton gibi çok fazla artık malzeme ortaya çıkıyor. Bunların geri dönüşümünün sağlanabileceği bir geri dönüşüm workshop çalışması planlıyoruz. Parametrik mimari tasarım üzerine bir mimari atölye çalışmamız var. Tabi bütün bunlar için sponsor bulmak sıkıntılı.

DK: Mesela biz en son siluet konulu bir fotoğraf yarışması düzenlemeye çalışmıştık. Jürisi bile hazırdı fakat sponsor bulamadığımız için gerçekleştiremedik.

MT: Çok farklı işler yapabilecekken sponsor bulamadığımız için yapamıyoruz veya ertelemek zorunda kalıyoruz.

DA: Kulübün okulda statüsü olmadığı için henüz bütçemiz de yok. Kendi yağımızda kavrulmaya çalışıyoruz.

MÇ: Diğer planladığımız etkinlikleri sayayım. Mimari Deneyim ve Felsefe Üzerine Söyleşi dizisinin devamı gelecektir. İlk yıl Uğur Tanyeli ile Modernite-Ütopya başlıklı bir söyleşi gerçekleştirmiştik. Yine farklı konuda söyleşilere devam etmeyi planlıyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın