Niteliksiz Yapılar Yıkılmalı, Asla Taşla Kaplanmamalı

Diyarbakır Mimarlar Odası'na bağlı Mardin Şube Temsilciliği Başkanı Yılmaz Altındağ ile söyleşi.

Pınar Seyrek: Kısaca kendinizden ve görevinizden bahseder misiniz?

Yılmaz Altındağ: Diyarbakır Mimarlar Odası’na bağlı Mardin Şube Temsilciliği’nin başkanıyım. Oda’nın kurucu üyesiyim, bu yaklaşık olarak altıncı dönemimiz. Mardinli’yim. Mardin’de mimar olmak ayrıcalıklı. Mimarlar Odası Başkanı olmak da giderek daha fazla sorumluluk isteyen bir görev. Kentin neresine bakarsanız bakın, mimarlık görüyorsunuz. Zaman içerisinde kentte iyi ve kötü pek çok değişiklik olmuş. Burada yapacak çok işimiz var. Basını takip ederseniz, yapılan tüm çalışmalarda Mimarlar Odası’nın mutlaka ekibi vardır, katkısı vardır, gerektiğinde eleştirisi de vardır. Kentin imar planlarından sokak planlarına, etkinliklerden Mimarlık Fakültesi’nin kurulmasına kadar çeşitli girişimlerde Mimarlar Odası’nın sürekli desteği vardır.

PS: Mardin’de bir Mimarlık Fakültesi var mı? Hangi üniversiteye bağlı?

YA: Evet, yeni kuruldu. İlk etapta Dicle Üniversitesi’ne bağlıydı. Daha sonra, geçen sene kurulan Mardin Artuklu Üniversitesi’ne bağlandı. Şu an 20 tane öğrencimiz var. Bunlar tabii güzel ve gurur verici şeyler ama yeterli değil. Bizim hedefimiz çalışmaları akademik seviyeye taşımak. Biz şu anda amatörce çalışıyoruz. İsteğimiz profesyonelce çalışmak. Üyelerimiz, yönetim kurulu üyelerimiz bu bilinci taşıyor. Mimarlar Odası Genel Merkezi’yle temasımız çok iyi. Yerel halkla ilişkilerimiz iyi. Yapılan uygulamalar üzerinden yerel yönetimleri eleştirdiğimiz zamanlar oluyor. Fakat biz hiçbir zaman sadece eleştiri getirmiyoruz, aynı zamanda çözüm öneriyoruz. Şu an kentin pek çok yerinde restorasyon çalışmaları yapılıyor. Bunlara bir yön vermek için okulda restorasyon bölümü açılması için de çaba gösteriyoruz.

PS: Şu anda üniversitelerle birlikte yürüttüğünüz çalışmalar var mı?

YA: 2005 yılında Mardin’de bir toprak kayması yaşandı. Biz, Mimarlar Odası olarak oranın imara kapatılması ve o alanda ciddi bir çalışma yapılması önerisiyle üniversitelere yazı yazdık. Fakat en önemli çalışmamız Mardin’in sembolü olan kaleyle ilgili. Gerçekten Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne de konu olmuş inanılmaz bir yer, kale. Ancak son zamanda, kalenin eteklerinde çatlamalar var. Kale ovaya çok dik duruyor. Dolayısıyla, kalenin kopan parçalarının düşme ihtimali çok yüksek. Şimdi zincirle bağladılar. Özellikle ovaya bakan, güney kısımının tam altında Kasimiye Medresesi, bizim “olmazsa olmaz”ımız, bulunuyor. Yani hem canı tehdit ediyor hem de tarihi eserleri. Parçaların her an düşebileceğini biz 2005 yılından beri söylüyoruz. Valilik aracılığıyla Kültür Bakanlığı’na yazı yazdık fakat bir türlü cevap gelmedi. En son geçen sene büyük bir kaya parçası koptu. Yolundaki iki evi tuzla buz etti. Allahtan o evlerde yaşayan vatandaşlarımız tatildeydi ve zarar gören olmadı. Sonra tam Kasımiye Medresi’nin önünde durdu. Gelecek sefere bu kadar şanslı olmayabiliriz. Çünkü bu bahsettiğimiz blok parça her an açılıyor. Bununla ilgili biz tekrar bir dosya hazırlayıp Kültür Bakanlığı’na sunduk. Şimdi yeni çalışmalar yapılıyor ama üzüntümüz, bize danışılmadan yapılması. Biz de istiyoruz yapılsın ama bir şey yaparken bizden de bilgi alsınlar.

Bunun dışında, taş ustalarının eğitilmesiyle ilgili bir çalışmamız var. Bu, Milli Eğitim Müdürlüğü, Valilik ve Mimarlar Odası’nın ortak bir çalışması olarak düşünülmeli. Bu proje için kaynak arayışı içindeyiz. Uluslararası fonlara proje olarak sunduk. Avrupa Birliği’nden destek geleceğini tahmin ediyorum. Çünkü biz bu eğitimlerin sürekli verilmesini düşünüyoruz. Biliyorsunuz Avrupa Birliği sürekliliğe önem veriyor. Eğitimin sonunda ustalara birer sertifika vereceğiz. İlgili Valilik’in Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe sokacağı yönetmelikle, başta Belediye, Bayındırlık Bakanılığı ve İl Özel İdaresi olmak üzere bütün kamu kuluşlarında sadece bu sertifika sahibi olanlar çalışabilecek. Diploma gibi bir şey anlayacağınız.

PS: Eğitimi kim verecek? Burada bu eğitimi verecek taş ustaları hala var mı?

AY: Taş ustaları sayıca azlar. Zaten Mardin’deki bu sıkıntıların sebebi budur. O dönemdeki ustalara mimar deniyordu. Bunlar azalmaya başladı. Bizim hocalarımız İstanbul, Ankara’daki hocaların önerdikleri olacak. Umit ediyorum olacak bir şeyler. Bu, Mardin’i kurtaracak en önemli proje kanımca. Bunun desteklenmesi gerekiyor. Ben ilgilenebilecek bütün kamu yöneticilerine dosya verdim, projenin faydalarını anlattım. Eğitimi alacak ustalarımız da hazır.

PS: Şehrin çeşitli yerlerinde onarım ve restorasyon çalışmalarına rastladım. Bunların Belediye tarafından yaptırıldığını öğrendim. Sizin bu çalışmalara katkınız oluyor mu?

AY: Maalesef hayır. Biz sürekli çağrıda bulunuyoruz, bunun önemini anlatıyoruz. Diyoruz ki, bir doktor veya avukat size paranızı almadan yardım etmez. Ama biz Mimarlar Odası olarak, gönüllülük esasıyla bu kente hizmet etmek istiyoruz. Gelin bizden bilgi alın diyoruz. Biliyorsunuz Mardin, UNESCO’ya müracat etmiş bir kent. Dolayısıyla şu an artık dünyanın gözü Mardin’de. UNESCO’nun bu tür davalara bakan grubu ICOMOS (International Council on Monuments and Sites) gelip bu çalışmalara baktığında oradaki çalışmanın akademik olup olmadığını anlıyor. Ne oluyor o zaman, 5.000 ya da 10.000 yılı gördüğümüz Mardin, 5 ya da 10 yıl önce Ahmet’in veya Mehmet’in yaptığı tarihten öteye gitmiyor. Yani aslından tamamen kopmuş oluyor, dolayısıyla biz bu kente ihanet etmiş oluyoruz. Böyle bir Mardin yoktur. Ben UNESCO seminerleri için İspanya, Almanya, Fransa’ya gittim. Dünyanın hiçbir yerinde Mardin gibi bir yer yok. En son 7 ay önce Amerika’ya gittim, yine bir seminerimiz vardı. Mardin dediğiniz zaman inanılmaz bir enerji görüyorsunuz. Ama biz kendimizi yeterli görmüyoruz. Çok daha iyi şeyler yapılabilir.

PS: UNESCO’yla ilgili süreci biraz aktarabilir misiniz? Ne oldu şimdiye kadar, bundan sonra ne olacak?

AY: 2004 yılının sonlarında o zamanki değerli valimiz Temel Koçaklar ile birlikte toplu bir çalışma yaptık, UNESCO’ya müracaat ettik. İlk müracatımızda biz Mardin’in tamamının koruma altına alınmasını istemiştik, mümkün değilmiş. Başvuruyu yaparken ayrıca koruma planlarınızın olması lazım, imar planlarınızın olması lazım. Mardin’in böyle planları yoktu. Dolayısıyla dosya ICOMOS tarafından reddedilmedi ama iade edildi. Eksiklerinizi tamamlayın dediler.
Şu anda Oda’mızın tescil ettiği 500’e yakın bina var. Bunlar aralıklı olarak tüm tarihi kente yayılmış durumda. Mardin’e eski dokusunu kazandırmak için aralardaki niteliksiz yapıların yıkılması lazım. Bu uzun bir süreç olacağından bu binaların yıkılıncaya kadar (taş rengine) boyanması söz konusu olabilir. Fakat asla taşla kaplanmamalı. Birincisi ne olursa olsun böyle bir uygulama sırıtır. İkincisi 10.000 yılda yapılmış olan Mardin’i kaplanan binalarla yarıştırmış olursunuz, ki bu olmaz. Kendi çıkarları için yerel yönetimin bizi bu noktada desteklemesi lazım.

PS: Taş kaplama çalışmaları Belediye’nin kendi girişimi mi?

AY: Hayır, bunlar bireysel veya kurumsal olarak dışarıdan yapılan girişimler. Ama Belediyeler’in bunlara izin vermemesi gerekir. Biliyorsunuz onların kolluk görevleri var, zabıtaları ile bunu engelleyebilir. Aslında kentin mutlak sahibi yerel yönetimlerdir. Belediye, İl Kültür Müdürlüğü ve Valilik’ten hiçbiri buna izin vermemeli. Biliyorsunuz Mardin’in eski dokusunu oluşturan yapılar birbirlerinin havasını, manzarasını kesmezler. Mimarileri ona göredir. Böyle bir mimari yaklaşımı olmayan betonarme yapıların taş kaplanması Mardin’e bir katkı sağlamaz, aksine geleneksel mimarinin yok olmasına sebep olur.

PS: Mimarlık veya arkeoloji öğrencileri için staj veya yaz okulu gibi üniversiteler arası çalışmalar yapılıyor mu?

AY: Türkiyenin çeşitli üniversitelerinden gelenler, bizden yardım istiyenler oluyor. Biz de elimizden geldiğince katkı sağlıyoruz. En son Yıldız Teknik Üniversitesi’yle birlikte bir çalışma yaptık. Mardin’deki betonarme yapıların yerine yapılabilecek alternatif konut projeleri hazırlamak için çaba sarf ettik. Bunları, Mardin’in evlerini andıran ama Mardin’le yarışmayan, Mardin’in geleneksel mimarisine gönderme yapan cumbalı, kemerli, eyvanlı mekanlar barındıran evler olarak düşündük. Tabii böyle bir çalışma, uzun soluklu bir çalışma olmalı. Üniversite hocalarından Füsun Hanım (Alioğlu) ile başladığımız bu çalışma bence çok heyecan verici. Ancak yine yerel yönetimlerin desteğini bekliyoruz.

PS: Biraz kendi mesleki çalışmalarınızdan, büronuzdan bahseder misiniz?

AY: Benim 5-6 kişilik bir ekibim var. İçlerinde şehir plancıları da var, mimarlar da, kadastrocular da… Şu anda restorasyon projeleriyle uğraşıyorum. Uzmanlık alanım restorasyon. Daha çok özel mülkiyetler, konutlarla ilgili çalışmalarım var. Biliyorsunuz Kültür Bakanlığı yüz yılda bir bir yasa çıkarıyor. 2005 yılının 10. ayında çıkarılan güzel bir yasayla artık özel mülkiyetler de Bakanlık tarafından sahiplenildi. Bundan önce Bakanlık yalnız kamuya ait olanları restore ediyordu, özel mülkiyetlerle “benim değil” diyerek ilgilenmiyordu. Hem mimarlar için hem de kentin sağlıklı bir envanterinin çıkarılması açısından çok önemli bir çalışma. Biraz önce de söyledim, 500 tescilli binamız var dedik fakat, bu aşamada aslında 800 tane binamız olduğunu tespit ettik. Yani sil baştan, yeni bir envanter çıkarıyoruz. Benim şu an Koruma Kurulu’ndan geçen 100’e yakın projem var. Çoğu butik otele dönüştürme çalışmaları.

PS: Bir uzman olarak ziyaretimizin sebebi olan Kırklar Kilisesi Sokağı restorasyonunu hakkında ne düşünüyorsunuz?

AY: Bu çalışmayı ben eleştiriyorum. İlgili meslek odalarının fikri alınmalıydı diye düşünüyorum. Bir katkımız olmadı. Siz çağırmasaydınız ben bu açılışa gelmezdim. Sadece bir konu mankeni olmak istemem. Biz mimarız, siz İstanbul’dan gelip muhattapla görüşmek istiyorsunuz. Bundan güzel bir şey var mı? Ama buradakiler bunu biraz ihmal ediyorlar. Şahsımla ilgili problemleri yok, yanlış anlaşılma olmasın. Ama bilgi alma konusunda bir kapalılık olduğu da bir gerçek. Biz Mimarlar Odası olarak basın bültenleriyle eleştirilerimizi düzenli olarak basına yansıtıyoruz. Dikkat ediyorum, yaptığım eleştirilerin hepsine de daha sonra müdahale edilmiş. Mesela 20 yıl önce yapılmış Yenişehir’in şehir planları her gelen yeni başkanla 5 yılda bir değiştirilmiş. Biliyorsunuz bir şehri yaparken, onu 50 yıl sonrasına hazırlarsınız. Böyle olunca o planların bir kıymeti kalmıyor. Şu an tarihi kent ve Yenişehir’in ilişkisi son derece kötü. Birbirine küsmüş iki kardeş gibi sırt sırtalar. Son yasayla belediye başkanları inanılmaz yetkilerle donatıldı. Bu durumda başkanların da yetkileri derecesinde donanımlı olması gerekir diye düşünüyorum.

PS: Yenişehir’in de dışında yapılan TOKİ konutları hakkında ne söyleyebilirisiniz?

AY: Dünyanın hiçbir yerinde herhangi bir inşaatı dere yatağına yapmazsınız. Gördüyseniz, orası dere yatağıdır. Bu kadar boş alanı bırakıp, siz gelin inşaatı dere yatağına yapın. Bunu çözmek de çok zor. Yer seçilirken hiç haberimiz olmadı. TOKİ’nin çalışmalarını biz basından izledik. Sonra bir anda TOKİ’den bir eleman gelip bizden bir mimar istedi. Nerede yaptıklarını sordum. “Yamaçta” diye tarif ederken, ben dedim ki “orası dere yatağı”. Durdu, bir daha gelmedi. Hızla bitirildi inşaat. Bir şeyi eleştirdiğiniz zaman, insanlar onu engellemek istiyormuşsunuz gibi algılıyorlar. Aslında bizim söylemeye çalıştığımız, mantıklı ve projeli bir şey yaptığınız zaman bir defa yapılıyor, projesiz bir şey yapıldığı zaman on defa yapmak zorunda kalınıyor olması. Hem maddi bir zarar hem de kent için çok kötü. Mezun olduğum zaman ben de İstanbul’da, Ankara’da kalabilirdim. Amacım memlektime faydalı olabilmek, bunun için çalışıyorum.

PS: Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

AY: Mimarlar Odası ve şahsım adına teşekkür ediyorum. Böyle bir kentte mimarları ağırlamak bize her zaman mutluluk veriyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın