Fiziksel Planımız Yok ve Bu Büyük Bir Eksik

Yavuz Taşçı ile söyleşi...

Ömer Yılmaz: Konya Projesiyle başlayalım isterseniz, biraz anlatabilir misiniz?

Yavuz Taşçı: Konya gecekondusu olmayan tek şehir, 1.000.000’a yakın da nüfusu var. Konya ve Kayseri’de yapılan planlar Türkiye’nin hiçbir yerinde yapılmamış planlardır. Ben ikisinde de şehrin merkezini başka yere, kentin gelişmesini istediğimiz yöne yönlendirecek alanlara taşıdım. Bunu o tarihlerde görenler yarışmayı kazandığımız halde gerçekleşeceğine inanmadılar ama %98 gerçekleşti. Şehir plancıları, çok hızlı büyüme evresinde şehri alıp forme etmenin kolay olduğunu düşünemiyorlarsa o zaman bu işi yapmamaları lazım. Yani hızlı kentleşme döneminde bu yönlendirmeleri yapmak mümkün. Ekonomiler hızlı cereyan ediyor, enformatik ekonomik gelişmeler var. Bu kadar hızlı gelişen dünyada hala son büyüklüklerini bulmamış olan kentlerin gelişebilecekleri bir oranda plan dahilinde iyileştirilmeleri mümkündür. Teorik şehir plancıları o zamanlar projeksiyonlar yapıyordu, 24-25 olgudan meydana gelen kentlerin gelişmelerini bilinen 3-4 tane olgu ile oluşturabileceklerini düşünüyorlardı ve hala öyle düşünüyorlar. Fakat o kadar kompleks o kadar mekansal bir olay ki kentin büyümesi. Her durumda bu olguların birbiriyle etkileşimleri farklı şekillerde olur. Şöyle bir karar vermiştim: Geleceği tahmin etmek yerine, geleceği kendi doğru gördüğümüz formlarla şekillendirelim. Bunun yapıldığı yıllarda bir slogan halinde henüz dünyada bilinmiyordu. Şimdi ekonomi programlarında duyuyorum, geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu inşa etmektir. Konya ve Kayseri’de aynı şeyi yaptım. Bir sürü iç varlığı belli olmayan, görünmeyen bir takım risk iştahlarını ortaya çıkarttık. Onlarla beraber çok kısa zamanda merkezin sıçramasını sağladık. Konya’nın kuzey-kuzeybatı yönüne Kayseri’nin kuzeydoğu yönüne ilerlemesini sağladık. Son derece sertleşmiş ve üzerinde operasyon yapılamayacak şekilde katılaşmış mülkiyet yapısını çözdük. Daha büyük daha rahat satın alınabilir ucuz arazileri, gelişebilen alanlara doğru büyüttük. Bu sırada eski kentin içindeki var olan negatif unsurlardan kurtulmuş olma imkanı sağladık. Onlar sadece bulundukları mekanda aktif olabiliyorlar. Yeni Konya’da üniversite var, otogarlar var sanayiler var, eski Konya’nın merkezinde Konya halkıyla ilgisi olmayan kişiler var.

OY: Kaç yılındaydı? Bugün hala temel prensip kararları uygulanıyor mu?

YT: 1965 yılındaydı. Oluşturduğumuz pastanın yendiğini biliyorum ama yeni bir pasta oluşturulduğunu da düşünmüyorum..

OY: Size ne kadar süreyle danışıldı?

YT: 15 sene öncesine kadar danışmanlık yaptım. İktidarların son zamanlarda çalışılmayacak ortam yaratmasıyla bıraktım.

OY: Merkezi taşıma fikri dışında başka tasarım kriterleri nelerdi?

YT: Şehrin merkezini taşıyarak büyüme başlattığınızda giderek kolay satın alınabilir yeşil alanlar oluşup daha sağlıklı kent yapısı oluşturmaya başlıyorsunuz. Bazı kısıtlamalar var: Askeri alan, bombalanan alan, bataklık alan vs. Bu engellerin arasından sıyrılıp belli hedefe doğru direksiyonu düz tutmak lazım.

OY: Kayseri’yi bir darbe yemiş gibi görüyorum.

YT: Kayseri Konya’dan zor bir kent. Tüccar bir kent, daha zor şartlarda yaşayan bir kent. Bir imar planı her zaman bir savaştır. Bir yürek meselesidir hem plancı, için hem planı yaptıranlar için. Plancının alacağı kararları belediyeye kabul ettirmek zor bir iştir, halka kabul ettirmek de zor bir iştir. Bu arada büyümeyi belli koridorlar içinde yürütmeyi sürdürdüğünüz miktarda da itirazlar artıyor. Olmayacak yerler değerlendi, kentin eski merkezinin olduğu yerlerde değerlenme yok gibi. Böylesine sallanan sarkacın bir ucunu tutmak zorundasınız yoksa sallanmaya devam eder. Tarım yapılacak, hava kirliliği olan yerlere yönelebilir gelişme. Bunu engellediğiniz için karşısında durabilmek çok zor. Konya ve Adana çok iyi örnekler. İstanbul’da bu kontrolları yaratmak zordur. Çok iyi oyunlar yapıp, bağlantılar yapıp bu tür durumları yaratmak mümkündür. Konya gibi hakkına razı olan insanların bulunduğu yerlerde çalışmak tabi daha kolay. Kayseri’de de son derece yeniliğe ve büyümeye açık sürekli olarak geleceğin iyi olduğunu gördükleri yerde hemen katılan ticaret yapmaya alışmış insanlar var ama bunun yanında eski merkeze yakın yerlerimiz var oralar niye kıymetlenmiyor diyenler de var. Buradaki politikacıların da Ankara ve İstanbul’da bağlantıları var ve yanlış yönde baskı yapabiliyorlar. Ben bir süre daha devam edip Kayseri’yi bıraktım ve gelişmesini istemediğim çukur bir bölgeyi doldurduklarını gördüm.

OY: Konya’ya bir de tramvay yaptılar. Planınızda o da var mıydı?

YT: Evet vardı. Ama onlar nereye uyguladılar bilmiyorum.

Geçen gün televizyonda izledim belediye yetkilisi şehrin içindeki stadyumu kaldırıp oradan gelen para ile şehir dışında iki stadyum yapıldığını anlattı. Halbuki şehir içindeki bir stadyum aktif bir yeşil alandır, otoparkları tüm hafta boyunca kullanılır. Haftasonu merkezde kimse yoktur ama spor karşılaşmaları olur, orayı tekrar canlandırır.

OY: Alışveriş merkezleri fabrika gibi üretiliyor. Burada da bugün böyle bir dünya var, o stadyum yerine bir alışveriş merkezi yapılacak. Ben de memnun değilim ama gidip baktığımda da kentlinin orayı haftasonu doldurduğunu görüyorum. O zamanki tasarım kararlarınızı, bugünün dünya koşullarıyla düşünecek olursanız alışveriş merkezleri hakkında neler dersiniz?

YT: Ben alışveriş merkezi meselesini pek sevmiyorum. Şehir dışında yapılmaları, haftasonu arabalarla gidilecek, rekreatif kullanışın uzantısı olarak görülen bir ticaret alanı olması lazım. Sokak ve dükkan ticaretini öldürüyor.

OY: Şöyle bir dinamiği var, uluslararası markalar geldiğinde belli kriterler istiyor. Güvenlik, kaç kişi girecek çıkacak, ısıtma soğutma vs. Sokak ticaretinde bu yapılamıyor. Bunu nasıl değerlendiririz? Sizin de Ikea torbanız burada mesela. Bence bu kapitalist değil aksine sosyal bir durum. Eskiden milyonlarca liraya satılan mobilyalar artık çok daha ucuza satılabiliyor.

1965’ten bugüne Konya ve Kayseri’yi tekrar planlama şansınız olsa aynı şekilde mi yaparsınız? Aktörler değişmedi mi?

YT: Evet aynı şekilde tasarlarım. Spekülatif veya olmaması gerektiği halde belediyenin sahip olduğu kolaylıklarla elde edilen imkanlar sayesinde yaratılan imarlarla ortaya çıkan yapılar var. O büyüklükte bir kentin, o ekonomik büyümesi tahmin edilen ticaret merkezinin, ne büyüklükte ve nerede olacağını saptarsınız ve onun içinde yer bulabilirse oluşur. Bunun içinde yer alamayıp da ben şurada boş yer buldum oraya yapayım derseniz sizin işletmeniz için de zararlı olur. Onların mal sattıkları insanlar belli bir kesim. Pahalı markaların olduğu dükkanlardan oluşuyor, arabayla gidilebiliyor.

OY: Sadece alışveriş merkezi için demiyorum. Konut sektörünün içine de yabancılar girdi.

YT: Mahalleleri kaybetmeye başladık, sokaklar kalmadı. Hükümetle beraber belediyelerin etik meselesidir bu. Yapılacak projeye göre planlama yapılmaz. Şehir gelişim programı içerisinde yer alabiliyorsa bir proje gerçekleşir. Karşıyaka’daki Mavişehir Yarışması’nı da ben kazandım. Benzer şeyler orada da yaşandı, müteahhitler planın bazı yerlerini değiştirmeye, kendi üretim teknolojilerine uygun hale getirmeye çalıştılar. Projeleri kendilerin göre ekonomik olacak şekilde değiştirdiler. Bazı deformasyonlar oldu. İzmir için iyi bir gelişme atağıdır. Doğru yerde doğru şekilde büyümüştür, gerçi şimdi kontrolsüz büyümektedir. İzmir Belediyesi, “Yavuz Bey siz burayı yapmışsınız ve büyümeye devam etmekte ve büyümek de zorundayız. Sizin geliştirdiğiniz şekilde nasıl devam edebiliriz?” diye sormuyor.

OY: Mimarlar ve plancılar olarak iyi bir yöntem koyamıyorumuşuz gibi geliyor.

YT: Oda iyi iş yapmıyor tabi. Belirli yaptırımlar geliştirmiyor. Bu işi çok iyi yapmış adamları bulup, tekrar işe çağırılması gibi bir durum yok. Genç nesil o kadar çok ve iş kovalıyor ki, eskilerin iyi yaptığı işlerin devamının onlara yaptırılması mümkün değil.

OY: Bu eskiler arasında kimler var?

YT: Baran Bey (İdil), Bülent Berksan, Mehmet Ali Beyler, Ahmet Kamutay Türkoğlu, Hüseyin Kaptan var…

OY: Bizim bilmediğimiz, sizin yaptığınız başka hangi projeler var?

YT: Ankara’da Beysu Kent var, gerçi binalar benim koyduğum tipoloji ile yapılmadı. Araya Mesa girdi ve plan üzerine kendi projelerini yaptı. Herkesin ev sahibi olmak istediği bir yer olarak duruyor hala.

1980’den beri Türkiye’de plan yapılmıyor. Hem de hiçbir ölçekte. Var ama yok olan planlarla avunuyorlar. İmar ve İskan Bakanlığı’nı kapattılar ve onun yetkilerini muhtelif bakanlıklara ve TOKİ’ye dağıttılar. Ve her yer kendi başına kendi mesleğinin fanatiği olarak birşeyler çizip damgalıyor. Çeşme’de yaşanan kaotik ortamın nedeni budur. Muhtelif yerleri birinci derece sit yapıyorlar, sonra her mahkemede iptal oluyor. Bu kadar niteliksiz bir alan yani. Baştan alınan karar yanlış. Altın Yunus’un bulunduğu yarımadadaki sit kararları 5 defa değişti. Nasıl yapabiliyorlar? Nasıl mülkiyetlere herhangi bir şekilde karşılığını ödemeden hiçbir şey yapamazsın kararı alabiliyorlar? Nasıl 2. derece sit alanlarına sadece otel yapılabilir kararı alıyorlar? 1. Bölge Kurulu ve Anıtlar Kurulu alıyor bu kararları bakanlıkla.

OY: Bunu ülke ölçeğinde değerlendirebilir miyiz?

YT: Yeni bir bakanlık, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın yeniden forme edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Karayolları Bayındırlık Bakanlığı’ndan alındı. DSİ Enerji Bakanlığı’na bağlı. Bunların hepsi Bayındırlık Bakanlığı’ndan koptu. Bu işi yapabilecek en deneyimli kadro bence orada. İyi bir çekirdek ekip oluşturmak lazım. En fazla 40 kişilik bir grupla hemen hazırlanmaya başlamalı ve bölge planlarına geçilmesi, detayların bölgelerde yapılması lazım. Planlama teşkilatını İmar İskan Bakanlığı’nda kapattılar ve sonrasında İmar İskan Bakanlığı’nın altındaki toprak kaymaya başladı. Her alt plan, bir üst plana bağlı olarak yapılmalıdır. Zaten önce ülke ölçeğinde İstanbul’u bu kadar büyütüp büyütmeme kararını planla verirsiniz.

OY: Suyun akışında inşa etme meselesi var. Ama su hızlı akıyor.

YT: Suyu bırakırsanız akar tabii. Kontrol etmek yine bizim elimizde. Türkiye büyük bir ülke, fiziksel planımız yok ve bu büyük bir eksik.

OY: Başbakan’a bu anlatılsa, kimse anlatmayı denemedi?

YT: Politize edilmesinden korkuluyor. Bakanlığa bağlı olsa, Başbakan’ın yönlendirdiği bir proje olmaz. Ülke planını çok kısa sürede tekrar başlatmak lazım. İçinde bulunduğumuz kriz ortamı Türkiye’yi böyle bir planlama başlatmak için mecbur bırakıyor zaten. Mevcut ekonomiler, ortalama 2.000 yıllık tarihi olan Anadolu kentleri eski yapıları üzerinde şekillenmeye çalışıyor ve güç problemlerle karşılaşılıyor. Arkeolojik ve kültürel yapıların korunması çabasıyla şekillendiriliyor. Türkiye büyük bir ülke, kentleşen alanların toplamı, boş arazilerin toplamının ufak bir yüzdesidir. Yeni bir endüstri, tarım, ulaşım modeli üzerinde çok canlı bir eksen yaratabiliriz. Türkiye, coğrafyası nedeniyle Ortadoğu’da çok kıymetli bir bölgede. Etrafımızdaki komşuların petrol zengin olmasına rağmen ulaşım, üretim ve hizmet olmadığı için büyük bir atılım yapamazlar. Bizden üretilmiş mamul almak durumunda olan ülkelerin ortasındayız ve bu noktadan Avrupa’ya köprü niteliğindeyiz. Ben bu planı yapıyor olsaydım bu iki bölge arasında ulaşıma öncelik verirdim. Ülke planlaması mutlaka ortaya çıkartılmalı çünkü bu sayde başka problemlere de çare bulmuş olunur. Çevremizdeki komşularımızla problem yaratan güçlerin etkisinde olan bir bölgeyiz. Bir tek İran ile sınır problemimiz yok. Bunların birlikte çözülerek düzeltilerek tekrar pazarlık edilerek tekrar savaşarak, çatışaraktan koruduğumuz topraklarımız var. Bir çerçeve planı yaptığınızda buralarda hangi kararları vereceğiniz, bunun hakkında yönlenmelere sahip olacaksınız. Bunları düşünmeden bir ülke strateji programı yapamazsınız. Bu çatışmalara Türkiye’deki ekonomistler, hukukçular ve özel sektör de dahil edilmeli. Ekonomik kalkınma için stratejiler, planlama merkezidir. Nereden yeni otoyol geçireceğiz, nerede limanlar yapacağız, nasıl bir nüfus dağılımı modeli yaratacağımızı burada belirleriz.

OY: Niye kimse el atmıyor buna?

YT: Planlamacılar başlamadan çok şey bilmek istiyor. Halbuki konuyu ele aldıktan sonra durum daha kristalize olur, veriler toplanır ve bilgi sahibi olunur. Hiçbir kent planlaması bölümünün bölge planı yapamadığına inanamıyorum. İstanbul’daki üniversiteler mesela oturup Marmara Bölgesi için bölge planlaması yapsın, ulaşamadığı bilgiyi devletten istesin.

OY: 4 yeni ilden bahsediliyor şimdi. Bununla ilgili düşünceleriniz neler?

YT: Her seferinde bir il yapıyorlar. Halbuki hiç il olmayan yerde kent kurmaktan bahsetmiyor kimse. 600-700 yıllık kentli olmalarına rağmen İngiltere bile yeni kasabalar yapma cesaretini gösterebildi. Bizim kentsel konfor anlayışımız onlar kadar gelişmiş olmamasına rağmen çok kolay yapabiliriz. Bunu denemek için bu işi düşünebilecek tasarımcı sayısının artması lazım. Bu plansız dönem içerisinde, hiç yarışma yapılmadığı için plancı tasarımcı yetiştirmedik. Çıkarılan yarışmalarda kazanılanlar, tasarımcıları oluşturur.

OY: Planlama yarışmalarının yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz yani.

YT: Kesinlikle evet. İstanbul’da Kadıköy, İzmir’de Alsancak yarışmaları doğru tasarlanmadığı için çiçek böcek projesine dönüştüler. Kentin iskeletini doğru kurarsanız, ordan elde ettiğiniz işletme ekonomileriyle büyük paralar kazandırırsınız şehre.

OY: Ankara’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?

YT: 40 yıl önce, İzmir, Ankara ve İstanbul nazım plan bürosu kurulması tasarlandı ve en fazla ihtiyacı olan İzmir’di. Bakanlık beni seçti, “İzmir nazım planını yapmayı düşünür müsünüz?” dediler. Fikirlerimi, büronun o günkü şartlarda kurumlarla ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini anlattım. 40 kişilik bir çalışma grubu talep ettim ve 2,5 yılda tamamlanacağını belirttim. Sonra istenirse danışman olurum ve yetiştirdiklerim tatbikat programını uygular dedim. İş ücret meselesine geldi ayda 10.000 lira istedim çünkü o kadar kazanıyordum ama ancak 4.000 lira önerdiler, kabul etmedim çünkü eğer 10.000 liralık biri olarak gitseydim yanıma pek yaklaşamazlardı, herşeye karışmazlardı. Ama 4.000 liralık bir maaş kadrosuyla giderseniz sizi çok fazla dinlemezler. Sonra başkasıyla kurdular o büroyu ve 150 kişilik bir grup kurdular. Organizasyon içerik yaratmaz. Bir içeriğiniz olacak ve bunun için bir organizasyon yaratacaksınız.

Etiketler

Bir yanıt yazın