Bu Form Mesajını Verdi ve Eriyip Gitti!

Ferhat Hacıalibeyoğlu tarafından IABA Uluslararası Mimarlık Bienali 2013- Mimarlığın Şablonu / Şablonun Mimarlığı sergisi için tasarlanan "Dörtduvar" enstalasyonu eriyip gitti. Ardında gözyaşları değil ama sular bırakarak...

Derya Gürsel: Sanırım “Dörtduvar” eriyecek olmasıyla en çok ilgi çeken işlerden biri oldu. Hepimiz buzun nasıl kırılacağını, sonunun ne olacağını görmek istiyoruz… İş biraz sonuna odaklı. Ama mimarlıkta yaptığımız işin sonunun geleceğini hiç hayal etmiyoruz değil mi?

Ferhat Hacıalibeyoğlu: Evet sanki yaptığımız şeyler sonsuza dek yaşayacakmış gibi tasarlıyourz. Böyle bir refleksimiz var. Buradaki işin özü de bu. Kalıcılık şablonunu alaşağı etmek istiyorduk. Bunu da kontrastı olan geçicilik üzerinden okuyabiliriz diye düşündük.

Dörtduvar’da mimarın herzamanki “Ben yaptım oldu, sonsuza dek yaşayacak” egosu yok. Mesajını verecek ve belki bu akşam eriyecek ve gidecek. Şu hazzı görüyorum: bitişinin güzelliğini izleyebiliyorum. Yani birinin gelip onu yıkmayacağını bilmek hoşuma gidiyor. Zaten manifestosunda da bu yazıyor biz tasarımcılar yaptığımız şeyin ortadan kalkmasından hazalabilir miyiz?

DG: O zaman mimarı ya da tasarımcıyı şablonun kalıplarına sokan kalıcı olma dürtüsü mü sence?

FH: Biraz o biraz da ona sunulan şeyler. Yani bir mekan yaratmak için bana sunulan öğelere baktığımda işte hepsinde “ne kadar uzun yaşar, ne kadar doğaya direnir” gibi sorgulamalar yapıyoruz. İşte ahşap diyorsunuz ama onu korumak için onun üzerine başka birşeyler sürüyorsunuz ki daha kalıcı olsun vs.

Bir de egomuz. Yani ben bunu inkar etmiyorum. Çünkü bir şey yaparken onun güzelliğinden etkileniyoruz, beğeniyoruz izlemek hoşumuza gidiyor, form bizi biryerlere götürüyor. Ama hiç bir zaman şunu düşünmüyoruz. Bir gün bu eskiyecek ve başkasını onun yerine yeni bir şey yapmak isteyecek.

DG: Bir de içerideki ayna var…

FH: İçinde yaşadığımız mekanları değiştirmeye başlıyoruz. Balkonu kapıyoruz belki duvar örüyoruz vs. mekanı kendimize göre adapte ediyoruz ve tüm o şablonları kırmaya çalışıyoruz aslında. Boyuyor mesela kendinden bir şey katıyor. Sonunda onun istediği gibi oluyor.

DG: Yani dış kabuktan çok, görmek istediğimiz şey de içerideki o zaman… Yine forma yönelik bir şablon eleştirisi mi var?

FH: Doğru ama aslında yine formla bunu yapabiliyoruz. Yani ben “bana amorf bir buz getirin” diyemedim mesela. Çünkü bana bu sunuluyor. Belli standartları olan buz kalıpları. Ama şu an bakın (buz erimekte) bizim tarif edemeyeceğimiz formlar ortaya çıktı…

Ayrıca bir de su bağlamı var. Yani işin nerede olduğu da önem kazanıyor. Yani eriyince yok olmayacak. Burada bir şey vardı ve artık başka bir şey oldu demek çok önemliydi benim için.

Manifesto çok keyifliydi ama çok ulvi de bir şey değil, sanırım bu kadar…

DG: Çok teşekkür ederim,

FH: Ben çok teşekkür ederim.

Fotoğraflar Onat Öktem’e ve Ferhat Hacıalibeyoğlu’na aittir.

Etiketler

Bir yanıt yazın