“Bodrum’dan Sadece Alıyorlar, Bodrum’a Bir Şey Vermeyi Kimse Düşünmüyor”

Süperkent Bodrum dosyası kapsamında, Mavi Yol Girişimi aktivisti Filiz Dizdar ve Kaptan (emekli deniz Astsubayı) Ali Dizdar ile Yarımada'daki Turizmi Teşvik Kanunu'nun doğurduğu başıboş inşai faaliyetler ve doğa ihlallerini tartıştık.

2005 yılında ormanlar ve koylardaki tahsisleri takip etmek amacıyla Mavi Yol Girişimi adında bir platform kurdunuz. Yarımada’da inşaat ve imar ile ilgili tüm faaliyetleri yakından takip ediyorsunuz. Yarımada’nın bütününü değerlendirir misiniz?

Filiz Dizdar: Bodrum’da 25 yılda yapılacak inşaat 3 yılda yapılıyor. Yarımada’nın bütününe baktığınızda, korunması gereken merkez korunup da kalan kısımlar imara açılsaydı, bilinçli imar politikaları izlenseydi çok güzel yaşayabilirdik.

İnsafsızca yapılan 2. veya 3. konutlar arazileri ketlediyor. Konut projelerinde trendler var, ne moda ise o alınıyor, her yeni trendle daha da yayılıyoruz, yayılınca, sahiller, ormanlar, tarım arazileri halkın kullanımından çıkıyor. Bugün geldiğimiz noktada, imarlı arsalar neredeyse tükendiğinden, bu durum hazine arazilerini, orman arazilerini ve tarım arazilerini tehdit ediyor.

Buradaki hazine arazileri turizm yatırımı yapmak isteyen firmalara tahsis ediliyor. Bu tahsisler turizm teşvik yasası kapsamında gerçekleşiyor. Yasa ve tahsislerle ilgili bilgi verir misiniz?

FD: Turizm teşvik yasası 1982 yılında çıktı, fakat ciddi anlamda bu kanundan faydalanan kimse yoktu. Ta ki AKP hükümetinin ilk turizm bakanı Erkan Mumcu yönetime gelene kadar. Erkan Bey, bu kanunun gücünü fark etti ve iktidara yakın çevrelerin lehine bu yasa kullanılmaya başlandı.

Bu yasa özellikle turizm merkezi ilan edilen yerler üzerinde müthiş bir kontrol sağlıyor. Turizm merkezi ilan edilen bölgelerde hazine arazileri, orman arazileri ve o bölgenin planlama yetkileri Turizm Bakanlığı’na geçiyor.

2009’lu yıllarda Bodrum Yarımadası’nın tamamı Turizm Bölgesi ilan edildi, Turizm Bakanlığı tarafından. O dönemde sadece Ortakent Belediye başkanı Mehmet Kocadan dava açtı, biz de diğer kurumlarla Kocadon’a destek verdik. Dava kazanıldı, bu karar iptal edildi, fakat bizim farkına varamadığımız bir nokta vardı: Mumcular ve Yalıçiftlik bu kararın dışında bırakılmış. Biz bunu çok geç fark ettik. Şimdi bakınca diyorum ki, başka kurumlar, odalar mesela, bu duruma nasıl uyanmadı, yoksa sessiz mi kaldılar…

Yine 2009 yılında, Bodrum’u da kapsayan 1/100,000 ölçekli plan hazırlandı. Bu plana odalar itiraz etti, biz bu itirazlar içinde Mumcular ve Yalıçiftlik’in turizm bölgesi ilan edilmesi kararının da olduğunu düşünüyorduk. Ama sonradan gördük ki bu kararlara itiraz edilmemiş, Mumcular ve Yalıçiftlik turizm merkezi olarak kaldı.

Mumcular tarım yapan bir yer, Yalıçiftlik de tarımla uğraşan bir köy.

Ali Dizdar: Bakanlık burayı turizm merkezi ilan ettim, sizlere alt yapı getireceğim yatırımlara teşvikler vereceğiz diyor. Ancak o bölgedeki güzel yerleri tanıdıklara tahsis etmekle kalıyorlar. Bodrum tahsis edilen alanlarda hayal kırıklığı yaşıyor. Tahsis sahipleri kendilerine ayrılan arazi ile de yetinmiyorlar, hunharca etraflarındaki doğayı tahrip ediyorlar.

FD: Tahsisle iş yapanların hepsi arazileri artırma yönüne gidiyor. Devlet ise, denetim yetkisini kullanmıyor ve serbest bırakıyor bu yatırımcıları. Hal böyle olunca kontrolsüz bir süreç başlıyor.

“Bizim turizm teşvik yasamız olduğu sürece, turizm merkezi ilan edilen her yer tehdit altında.”

Niçin özellikle Mumcular ve Yalıçiftlik turizm merkezi yapılmak istendi?

FD: Tamamen imarsız bakir bir yerdi. Araziler çok büyük, yeraltı suları var, barajı var.

AD: Mumcular’da fiziki olarak golf yatırımı yapılabilecek nitelikte araziler var, havaalanına da yakın. Yalıçiftlik’te bakir koylar var. Buraların yağmalanmasının önünü açmak için turizm merkezi ilan edildi.

FD: Bizim turizm teşvik yasamız olduğu sürece, turizm merkezi ilan edilen her yer tehdit altında. Bu yasa insan haklarına da, anayasal haklara da aykırı. Bu yasanın içinde acil kamulaştırma var. Mesela bir otel var, yanında da eviniz var. Turizm belgeli o otel sahibi zat, bakanlığa gider, ben yanımdaki şu evin arazisi istiyorum derse, bakanlık acil kamulaştırma yaparak senin arazini o zat’a veriyor. Bakın, turizm işletmesi belgesine sahip olmayan, gerçek ve tüzel kişiler ile vakıflara ait mülkler hemen kamulaştırılıyor ve yasa bu kamulaştırmaya itiraz hakkınız yok diyor. İptal edilmesi için mücadele ediyoruz, sonuna kadar takip edeceğiz bu yasayı.

Şu an Bodrum’da, Yalıkavak, Gündoğan, Göltürkbükü, Mumcular ve Yalıçiftlik turizm merkezi. Hükümet 2009 yılında Yarımada bütününü turizm merkezi ilan edemeyince, bu beldeleri 2’şerli 3’erli gruplar halinde turizm merkezi ilan etti, itiraz edildi, yeniden ilan edildi derken sonunda turizm merkezi oldu. Bu süreç karambole geldi biz de hakim olamadık ve ne olduğunu tam anlayamadık bundan dolayı müdahil de olamadık.

Turizm Bakanlığı 5 beldede yetki sahibi, yerel yönetimin bir kontrolü yok buralarda. Doğal alanlardaki planlama kararları da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda. İkisinin çakıştığı yerlerde yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkili. 25,000 ve 5,000 ölçekli plan yapma yetkisi şimdi Büyükşehir Yasası kapsamında Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi. Yerel belediye zaten 1000 ölçekli planlarını ve diger plan tadilatlarını büyükşehire onaylatmak zorunda.

“Yarımada üzerinde yerel yönetimin hiçbir söz hakkı yok. Yaşadığımız kentte söz sahibi değiliz…”

Bodrum Yarımadası’nın geleceğini aslında üst yönetimler belirliyor, burada yaşamayan kişiler.

FD: Yarımada üzerinde yerel yönetimin hiçbir söz hakkı yok. Yaşadığımız kentte söz sahibi değiliz, seçtiğimiz yöneticilerin bir gücü yok. Şimdi sorun daha büyük, turizm yatırımcısı 3 ay içinde ruhsat alamazsa, direkt Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan ruhsat alabiliyor. Görüyorsunuz, Değirmenler tepesini.

Değirmentepe Bodrum merkezde halen bakir diyebileceğimiz son tepe idi. Bodrum’un merkezindeki tüm simgesel tepeler, SİT alanı oldukları ve korunmaları gerektiği halde hükümetlere yakın yatırımcılar tarafından sömürüldü. Değirmentepe’deki süreci anlatır mısınız?

FD: 2.derece doğal sit olan arazi üzerinde, %1 imarlı bir yerdi orası. Plan tadilatı yapılarak sit derecesi düşürüldü ve %9,5 imar hakkı verildi. Nasıl olsa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ruhsat verecek diye, Bodrum Belediye Başkanı kendisi verdi ruhsatı. Kendisi de bunu söyledi zaten. Bu ruhsat 3 ay içinde verilmeseydi, araya yaz girecekti ve yazın inşaat yasağı olduğundan zaten inşaat başlayamayacaktı, belki bu sürede biz yürütmeyi durdurma kararı çıkartabilirdik. Bodrum’un simgesi olan tepede geri dönüşü çok zor bir durum ortaya çıktı.


Değirmentepe’de yapılaşma

Aynı şey Usuluk’ta da oldu. Usuluk halkın kullanımında bir mesire alanıydı ve hiçbir şey yapılamıyordu bundan dolayı, geleceğe taşınması gereken rezerv alanıydı. Kağıt üzerinde niteliği Tabiat Parkı olarak değiştirildi. Doğal alan olduğu için yetki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndaydı. Belediye anında verdi ruhsatı. Muğla Mimarlar Odası dava açtı, hem plan iptal oldu hem de ruhsat. Şimdi orada bitmiş bir yapı var, bunu eski haline de döndüreceğiz. Çok güzel bir dayanışma ortaya koyduk bu süreçte. Buradaki mücadelemizin sonuçlanması için uygulamada da kazanımımız olmalı. Mimarlar Odası ile birlikte mücadele vereceğiz.

Turizm bakanlığına bakıyorsun sıkıntı ortada, Çevre bakanlığına bakıyorsun sıkıntı var, yerel idareye bakıyorsun sıkıntı var. Yerelden yönetim her koşulda bölge için en doğru olanı. En azında yerel idare daha kolay ulaşacağımız bir merci.

“Bodrum’dan sadece alıyorlar, Bodrum’a bir şey vermeyi kimse düşünmüyor.”


The Blue Bosphorus Otel, Gündoğan

Yarımada’da “anıtlar kurulu, koruma, sit” en çok duyduğumuz kavramlar. Parsel bazında sit kararları mevcut ama kente dönüp baktığınızda geçmişteki kentten eser yok, fotoğraflar bunun en çarpıcı kanıtları. Koruma ve SİT kararları dikkate alınmıyor mu?

AD: Sit meselesinin bir geçmişi var. Bir kez deldiler, iki kez deldiler, artık sorun olmuyor, kılıf uydurularak deliniyor. Çok uzağa gitmeyelim, şurada Manastır Otel var, eski hali bir şapeldi, çocukluğumuzda orada oynardık, halk piknik yapardı. Şimdi yok.

FD: STK’lar olarak bizim de işimiz zor. Hiçbir sit korunmamış ki, mücadele ettiğimiz yerlerde bize gelip soruyorlar: Oraya bakın, buraya bakın, Sitler hep delinmiş, biz neden delmeyelim diyorlar.

Başka ülkelerde, kentler sahip oldukları varlıklarını el üstünde tutuyorlar, ön plana çıkarıyorlar ve kentleriyle simgeleştiriyorlar. Doğal kaynaklardan birer değer yaratıyorlar. Burada biz kazanalım kafasıyla hareket eden yatırımcı hiçbir değer katmıyor, tersine tüketiyor. Bodrum’dan sadece alıyorlar. Bodrum’a birşey vermeyi kimse düşünmüyor. Büyük ya da küçük yatırımcı hepsi aynı, sadece otel yatırımcıları değil bu şekilde davranan.

Etrafına uyumlu çevreyle barışık projeler üretilmiyor. Buranın kimliğini bozan, mimarisini hiçe sayan projeler yapılıyor. Bodrum’u Bodrum yapan değerleri umursamadan istediklerini yapıyorlar.

Bodrum’a gelirken insanlar severek isteyerek geliyor ama gelince, o sevdiklerini yaşatmaya çalışmıyor. Geldiği yerin alışkanlıklarını, yakındıkları taraflarını burada devam ettirmeye çalışıyorlar. Şimdi insanlarda vicdan yok, empati yok, ahlak yok, kültür yok. Herşey yasa ile tanımlı olarak insanların işine geldiği gibi kabul görüyor. İstanbul’dan gelenlerin alışkanlıklarına biz izin veriyoruz. Bunu sorgulamalıyız.

Kentteki ve doğadaki tahribatının tek aktörü yatırımcı değil aslında, devletin tavrının yanında yerli halkın tutumu da belirleyici.

FD: Kıyılarda durum enteresan. Kıylarda sadece turizm imarı veriliyor. Turizm imarı demek, normal imarın yaklaşık 2 katı. Böyle olunca mal sahipleri müteahitlerle bir olup, arazileri üzerinde turizm projesi çizdiriyorlar, ama konut inşaatları yapılıyor. Yoğunluk arttığından dolayı herkes memnun oluyor bu işbirliğinden. Olan kente oluyor.

AD: Kıyılarda ne yaparsanız yapın, kağıt üzerinde turizm amaçlı görünmek zorunda. Eskiden bu anlamlı olabilirdi, turizm daha gelişmemişti, ama bugün Bodrum’un geldiği noktada buna ihtiyaç yok. Her yer yapılaştı. Vakti zamanında, kıyılar imara açılacağı zaman, madem imar olacak turizm amaçlı olsun, otel yapılsın dendi. Bu teşvik yasası yerli halk tarafından istismar ediliyor.

FD: Burada toplumsal bir suç ortaklığı var.

AD: Yüzyıllardır bu ormanları, denizi, plajları bu halk koruyordu. Dışarıdan gelenler bu halka bir takım şeyler sundu, ondan sonra dengeler şaştı, halkın da gözü açıldı. O yapıyor öbürü yapıyor, ben neden yapmayayım diyor.

Öte yandan, Kissebükü’nde adamın arazisi 4 milyon değerinde, ama imara açılsın diye uğraşmıyor. Kissebükü’ne devlet kendisi getiriyor imarı, buranın talan edildiğini ileri sürdü ve imara açtı. Oysa böyle bir talan yoktu, halkın istediği de yok burayı bozmayı. O ranttan yararlanacaklar bu mal sahiplerini rahat bırakmıyor.

FD: Kissebükü’nde 23 yıldır mücadele var, mal sahiplerinden bir kişi çıkıp, benim yerim var rahat bırakın bizi, imara açılsın burası demedi. Halk duyarlı. Bizim yanımıza gelip bizle mücadele etmiyor ama tavrını belli ediyor, orayı koruyor. Buna saygı duymalıyız.

AD: Buradakiler mavi yolculuk sektöründeler. Sonra tarım, zeytin, balıkçılık geliyor. Büyük talepleri yok. Çok çalışkanlar. Yerel istihdam yaratıyorlar. Denizden para kazanıyorlar, deniz sezonu bitiyor, karadan kazanmaya başlıyor. Zeytincilik yapıyorlar, hayvancılık yapıyorlar, arıcılık yapıyorlar. Tarımını daha iyi konuma taşımak istiyorlar. Onların düzenine karışılsın istemiyorlar. İnsanların kovanına çomak sokmazsanız herşey yolunda gidiyor.

Kissebükü niçin bu kadar ön planda?

FD: Kissebükü Gökova’nın giriş kapısı. Su kaynakları açısından, yaban hayat açısından müthiş zengin bir yaşam alanı. Oraya otel yapmayı düşünen firma hem yerel halkı hem de teknecileri karşısına alacaktır. Eğer bir tane otel yapılırsa, bir tane ile kalmayacak, Gökova’ya doğru hızlı bir inşaat faaliyeti olacak. Oradan bir iki yatırımcı para kazanacak diye, buradan beslenen diğer yerli insanları yok sayamayız.

Kissebükü’nde 1991 yılında ilk kez sit derecesi düşürülerek imar verilmiş bir arazi var. Bu arazi 3 kez el değiştirdi. Yine Kissebükü Koyu içindeki Adalıyalı’da 3 adet tahsis vardı. Bunlardan 3’ü iptal oldu ama ETS daha doğrusu Ersoy Otelcilik tahsis istemekte ısrar etti ve son Yalıçiftlik imar planında istedikleri arazi turizm alanı olarak belirlendi.

Burada hiçbir altyapı yok, sadece altyapı getirmek için bile dünya kadar doğa tahribatı yaşanacaktır. Doğanın karşısına sürekli bir ekonomik değer konuyor, herşey rakamlara dökülüyor ve bir kıyaslama yapılmaya başlıyor. Halbuki bu alanlar bizim yaşamsal kalitemizi artıracak alanlar ve bunları rakamlarla açıklayamazsınız.

Adalıyalı’da söz konusu projenin sözleşmelerini inceledik. Dışarı hafriyat taşınmayacak, çıkan toprak dolgu olarak değerlendirilecek yazıyor. Bu toprakla denizi dolduruyorlar. Güvercinlik’te MNG holding’in inşaatında 5000 kamyon toprak çıktı. Bu toprak nereye gitti? Denizi doldurdu, 10 dönüm arazi kazandı. Üç yıl sonra MNG Holding’ten bu tahsisi devralan yatırımcı ilk önce bu dolguyu kısmen denizden çıkardı. Peki, nereye götürdü? Bilmiyoruz.


Pina Yarımadası, MNG Holding’e hazine arazi tahsisi, 2011


Tarım arazilerine dökülen hafriyat

Yarımada genelinde hafriyat toprağının ne yapılacağı başlıca bir sorun, büyük inşaatlarda muazzam miktarlarda toprak çıkıyor. Sizin bir öneriniz de var sanırım.

AD: Bilhassa kıyıda inşaat yapanlar, hafriyatını hemen kıyıdan denize döküyor. Hem hafriyatından kurtuluyor hem de yeni alan kazanıyor. Taşıma maliyetine girmeden.

FD: Hafriyatı derelere ve yol kenarlarına da döküyorlar, molozlar da aynı şekilde. Yüzlerce fotoğraf var elimizde. Hatırlarsınız, birkaç yıl önce, çok büyük bir sel baskını yaşadık Ortakent Bitez’de. Bunun sebeblerinden biri, hafriyatlarla doldurulan dereler idi. Tabi derelerin yetersiz projelerdirmesi de var, o da başka sorun. Bodrum’un tüm kıyılarında denizi dolduruyorlar. Belediye, ruhsat verirken hafriyat yerini göstermek zorunda. Bodrum’daki tüm yapılarda her yıl tadilatlar yapılıyor biliyorsunuz. Bu molozlar nereye gidecek? Bizim önerimiz taş çıkarmak için dağlarda açılan koca deliklerin içinin doldurulması. Bu çok güzel projelendirilebilir.

AD: Kissebükü’nde de, imarı olmayan bir yere imar veriyorsun. İlk önce yol yapılmalı. Önce ormanı katlediyorsun yol açmak için, sonra hafriyat yapacaksın o yolu inşa etmek için. Denize dökecek bu toprağı.

FD: Güvercinlik’te gördük, halkın elinden Halep Çam’ı endemik türü koruyacağız diyerek arazilerini aldılar. Sonra yangın çıkarıldı ve araziler tahsis edildi. Firma (MNG) kazı toprağını denize döktü. Dolgu yaparak 10 dönüm ilave alan elde etti, denizi doldurmak yasak olduğu halde. Kanunlara göre bu davranıştan dolayı tahsisin ortadan kaldırılması gerekirdi, ama tahsis el değiştirdi, proje devam etti. Bakın, ilk adımı 1996 yılında attılar, inşaat 2011 yılında yükseldi. 15 yıl boyunca yatırımcı bekliyor.

“Rant söz konusu ise her türlü yatırımcıya yardımcı olunuyor, her sorunu çözülüyor ama barınma hakkını kullanmak isteyen sade vatandaş yalnız bırakılıyor.”


Denize dökülen hafriyat

Yatırımcının müthiş bir serbestliği, daha doğrusu denetimsizliği var.

FD: Tüm yasal düzenlemeler, yönetmelikler yatırımcının önünü açmak için yapıldı. Bunun karşısnda da köylü, sade vatandaş, çiftçi, balıkçı yalnız kalıyor. Güvercinlik taraflarında Çamlık, Kumköy, Pınarlıbelen’de köylülerin çivi çakamadığı tarım arazileri, üç kuruşa toplandı. Tamıtamına bu arazilerin çevrelediği sınırlar içinde golf tesisi projelendirildi ve hiç imarı olmayan yere %15 gibi yüksek bir imar verildi. Bu vicdanları sızlatıyor. Devlet vatandaştan alıp yatırımcıya vermek istiyor.

Devlet senin kim olduğunla ne yapmak istediğinle, geleceğe dair planlarınla ilgilenmiyor. Rant sözkonusu ise büyük ya da küçük, yerli ya da yabancı her türlü yatırımcıya yardımcı olunuyor, her sorunu çözülüyor, önüne gelen engeller kaldırılıyor. Ama barınma hakkını kullanmak isteyen sade vatandaş yalnız bırakılıyor, hiçbir yardım gösterilmiyor. Bu sorunları ince ince inceleyerek çözüm bulmak gerek.
Bu ülkede dürüst ve kurallara uygun davranan vatandaşın hakkı yeniyor.

Mevcut plan bu konuda eleştiriliyor zaten. Bölgedeki veriler ile örtüşmediği, yerel halkı burada öngörülen yaşama entegre etmediği ve sade vatandaşın haklarını gözetmediği konusunda fikir biriliği var.

AD: Plancı, o bölgedeki herkesin her canlının hayatını etkileyecek bir iş yapıyor. Plan yapılırken mimara da ihtiyaç var, balıkçıya da, mandalinciye de, tekneciye de, zeytinciye de, jeologa da ihtiyaç var.

FD: Envanterler yok, planlamacıların elinde bir belge, hazırlık, gözlem vs yok. Bizler burayı biliyoruz yörenin insanı olarak, ama dışarıdan gelen plancılar bilmiyorlar. Araştırıp inceleme de yapmıyorlar. Bize gelip sorsalar, biz yardımcı da oluruz. Arazi üzerinde yapılan planların dayanağı nedir?

AD: Plan yapılırken Bodrum’a 1 milyon nüfus öngörülmüş. Neye dayanarak çıkmış bu rakam? Bodrum’un planı burada yaşayanlara sorulmadan, STK’lara danışılmadan yapılıyor.

FD: Turizm olsun ama tamamen turizme endeksli bir yaşam için halkın yönlendirilmesi, yaşam biçiminin değiştirilmesi, geleneklerinin yok edilmesi, kendi yaşam alanına bir turist gibi yabancılaştırılması doğru değil. Denizine giremeyecek, sahilinde oturamayacak, değerlerine yabancı kalacak bir hale gelmesinden en çok plancılar ve yöneticiler sorumlu.

Bir arazi alıyorsunuz, bir hayal kuruyorsunuz, bir yaşam biçimi tasarlıyorsunuz. İki gün geçiyor bakıyorsunuz, planlar değişmiş, önünde başka şey var, yanında başka şey var. O kadar çabuk değişiyor ki. İnsanlar kendi yaşamlarında geleceğe dair uzun vadeli bir program yapamıyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın