“Gaz Fabrikası için Öğrencilerimizle Projeler Geliştirmiştik Ama Belediye Binayı Yıkıp Pazar Alanı Yaptı”

Arkitera Kampüste projesi kapsamında Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekan Yardımcısı Zeynep Uludağ, mimarlık eğitimi-kent ilişkisi, eğitimde mekânsal yeterlilikler konusundaki sorularımızı yanıtladı.

Arkitera: Mekan ve mimarlık eğitimi ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz? Okulunuzdaki stüdyolar ve derslikler yeterli mi?

Zeynep Uludağ: Büyük şehirlerdeki mimarlık okulları avantajla başlıyor ama içine girip baktığınızda, mesela ben Gazi Üniversitesi için söyleyeyim, bu binaya sıkışmış durumdayız. Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi iken 2010 yılının başında, 2009’un sonunda ayrılarak Mimarlık Fakültesi kuruldu. Mimarlık Fakültesi de dört bölümle kuruldu. Şehir Bölge Planlama, Mimarlık, İç Mimarlık ve Peyzaj Mimarlığı diye. Daha sonra Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü eklendi. İç Mimarlık ve Peyzaj aktif değil, öğrenci alamıyoruz. YÖK bu sene de öğrenci vermedi çünkü hem kadrosu oluşmadı hem de büyük bir yer sıkıntımız var. Bunu onun için anlatıyorum; çünkü aynı binaya bir başka bölüm de gelince zaten sıkışık olan mekanlar, atölyeler, stüdyolar, amfiler hiçbir şekilde yetmiyor. Biz gerçekten öğrencilerin yaratıcılığını pekiştirecek, onlara özgür alanlar tanımak yerine onların dinlenme yerlerini neredeyse sınıf yapmaya başlayacağız. Onlara büyük alanlar sunup, işte burada sergileyin projelerinizi, deneysel çalışın, istediğiniz gibi dönüştürün, inşa edin demek yerine, “Bir dakika çocuklar durun, şurayı da kapatalım. Şurada bir sınıf yaratalım” diyoruz. Dolayısıyla mekansal koşullarımız bizim çok çok sıkıntıda. En önemli hedefimiz şu anda bir Mimarlık Fakültesi yapısı bulup yerleşmek.

ODTÜ mezunu olarak kampüs üniversitesi olmanın çok avantajlı bir durum olduğunu söyleyebilirim. Hani öğrenciler aynı kampüste, yüksek kültürün oluşturduğu bir ortamda çok farklı şeyler paylaşıyorlar. Ama kent içinde olmanın da avantajları var. Şöyle ki kent içinde olduğunuz zaman da etkinliklere çok daha yakınsınız, tarihi alanlar, müzeler vs. Bu sefer de kent sizin alanınız oluyor O da mimarlık öğrencisi için başka bir avantaj. Gazi Üniversitesi bu anlamda kampüse sahip olmasa bile kent içi üniversitesi olması açısından avantajlı. Ama mekan koşulları dediğim gibi sıkıntılı. Bizim atölyelerimiz yani tasarım atölyeleri düşey kurgulanıyor. Yani birinci sınıfı öğrenci okuduktan sonra temel tasarım düzeyinde yetiştikten sonra ikinci sınıfa geçiyor. İkinci sınıfın birinci döneminde yine yatay bir sınıf var, yani 201 sınıfı. Ondan sonra öğrenciler atölye seçiyorlar. Yani ikinci senenin ikinci yarıyılından itibaren bir atölye seçiyorlar konusuna göre. Bu atölyede ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri var. Yani 202, 301, 302 ve 401 var.

Düşey olmasının avantajları şöyle, kendinden büyük sınıflarla birlikte çalıştığı için proje kurgulamayı, nasıl araştırması gerektiğini, nasıl analiz yapması gerektiğini görüyor öğrenci. Bir yandan da büyük öğrenci için de sınıf büyüdükçe kaybolan yaratıcılığı kaybediyor öğrenci ama ikinci sınıfları gördüğü zaman onu yeniden kazanıyor. Yani geçmişteki temel şeyleri hatırlıyor, daha deneysel daha cesaretli projelere girişebiliyorlar. Dolayısıyla iki grup da birbirini çok iyi besliyor diye düşünüyorum. Düşey olmak bu yönden çok avantajlı. Hem bilgi transferi, hem paylaşmak, hem iş gücü, motivasyon, işi bölmek falan bütün bunlar düşey atölye kurgusuyla birlikte Gazi’nin farkı diye düşünüyorum.

Mimarlık Fakültesi olarak mekanlarınızı dönüştürebiliyor musunuz? Üniversite yönetimi olur böyle imkanlar sağlanabiliyor mu?

Zorlanabiliyoruz. Onun için idarede bir mimar dekan yardımcısının olması iyi oluyor. Hele bizde mühendislik de var. Böyle bayağı problem çıktığı oldu. “Koridorlardaki ne, ne oluyor?” gibi. Gerçekten mekansal sıkışıklık, olanaksızlık hepimizi demoralize ediyor.

Seçtiğiniz proje konularında Ankara’dan besleniyor musunuz? Kente katkılarınız oluyor mu?

Bir dönem çok fazla Ankara üstünde yoğunlaştık çünkü Ankara’nın problemlerini öğrenci kolayca görebiliyor. Deneysel alanı yakın. Gidiyor, bakıyor, çalışıyor. Bu açıdan avantajlıydı. Bir de Gazi’nin öğrenci profiline bakarsanız genellikle Ankaralı öğrenci azdır. Daha Anadolu’dan gelen öğrenciler vardır. O açıdan da hani onların da yaşadıkları kenti anlaması, tanıması, öğrenmesi açısından Ankara iyi bir örnekti fakat mesela benim atölyem, son beş yıldır daha deneysel çalışıyor. Yani daha kavramı öne çıkaran ve programın bile öğrenci tarafından tasarlandığı daha farklı bir uygulama içerisindeyiz. Hani öğrencileri biraz daha bu tasarım alanında rahat bırakmak gerektiğini düşünüyorum çünkü belli programlarda çalıştırdığımız zaman daha dikte ettirici oluyoruz. İster istemez aynı kıstaslara girip benzer projeler üretilmeye başlıyor.

2003 yılından beri bir kış sömestrıyla bahar sömestrı arasında bir kış okulu düzenliyoruz. İki hafta sürüyor. Bu kış okulunda partnerimiz olan yabancı üniversitelerden hocalar geliyorlar. Kendi öğrencileriyle birlikte geldiklerinde Gazi Üniversitesi öğrencileri ve Ankara’nın diğer okullarından öğrencilerle birlikte karma stüdyolar oluşturuyoruz. Bu öğrencileri karıştırdıktan sonra hocalara dağıtıyoruz ve onlar stüdyo yapıyorlar, 15 gün boyunca workshop yapıyorlar ve genellikle Ankara’yı seçiyoruz konu olarak. O açıdan da Ankara hakkında elimizde büyük bir envanter oluştu. Bu zamana kadar Ankara hakkında hem tematik hem de pratik olarak birçok proje üretildi.

Ankaralı bir üniversiteysek gerçekten burası için düşünmek, fikir üretmek, bu alan için bir şeyler yapıyor olmak çok önemli. Bütün üniversitelerin katıldığı ortak çalıştaylar, projeler çok verimli olur diye düşünüyorum. Örneğin Gaz Fabrikası vardı tam okulumuzun yanında, endüstriyel mirasımızın en önemli örneklerinden biriydi. Biz bir sürü proje ürettik orada. Proje yapı envanterini çıkarttık, analizini yaptık, tarihsel bellekte kamusal bellekteki yerini deşifre ettik. Onu korumaya çalıştık vs. Derken belediye geldi bir gün, orayı hop diye yıktı ve pazar yaptı. Yani bu tür değerlerimizi tek bir üniversite asılıncakoruyamıyoruz. Belki beş üniversite asılsak korur muyduk bilmiyorum; ama daha büyük çaba lazım. Özveri gerekiyor diye düşünüyorum biraz şehrimiz için.

Etiketler

Bir yanıt yazın