“Bu Hızla Giderse Büyüyecek Yeri Yok Şehrin”

Denizlili mimarlar İbrahim Şenel ve Burhan Şenel ile Denizli’de mimar olmayı ve kentteki hızlı büyümenin mekana nasıl yansıdığını konuştuk.

Denizli’de rüştünü ispatlamış sayılı mimarlık ofislerinden biri olan Şenel Mimarlık’ın kurucu ortağı İbrahim Şenel ile “Mimarlar Sokak”taki ofislerinde bir araya geldik. Sohbetimize ofisin ortağı Burhan Şenel’in de katılmasıyla birlikte ikiliyle, kente dair gözlemlerinden Anadolu şehrinde mimar olma deneyimlerine uzanan çeşitli başlıklarda Denizli’yi ele aldık.

İsterseniz öncelikle sizi tanıyalım.

İbrahim Şenel: 1994 yılında Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü bitirdim. O tarihten sonra İstanbul’da çalışmaya başladım. Kurumsal kimlik ve turizm yapılarıyla ilgili bir firmada bir dönem proje bölümünde bir dönem de şantiyede görev yaptım. Daha sonra 1998 yılında Denizli’ye dönüp yine burada bir şantiyede şantiye şefi olarak görev yaptıktan sonra 1999 yılında kendi ofisimi açtım. 2003 yılına kadar sadece proje uygulama üzerine hareket ettim. 2004 yılından sonra uygulama ve taahhüt alanına da girdik. 2000 yılında Mimarlar Odası Denizli Şubesi Yönetim Kurulu’nda bir dönem sayman üye olarak görev yaptım. Daha sonra 2004-2008 yılları arasında yine Yönetim Kurulu Sekreteri olarak, 2008-2012 yılları arasında da Şube Başkanı olarak görev yaptım. Şu anda da mesleki faaliyetimiz proje ve uygulama olarak iki ayrı kanalda devam ediyor.

Anadolu Üniversitesi’nde okudunuz, İstanbul’da da bir geçmişiniz var, neden Denizli’ye dönüp burada bir ofis açmayı tercih ettiniz?

Aslında Denizli memleketimiz olmasına rağmen ilk önceliğimiz değildi. İstanbul’da iş hayatına başladıktan sonra İstanbul’da kalmak gibi bir öngörüm vardı ama şartlar bizim beklentilerimize göre gelişmedi. Denizli’de ODTÜ Koleji yapılıyordu, onun şantiyesini yönetmemle ilgili bir teklif alınca bir süre memleketimde iş yapayım dedim askerlik görevinden sonra. Buradaki şartlara alışınca dönme seçeneğini kafamızdan çıkarmış olduk, burada devam ettik.

“Ofisi açtıktan sonra Denizli’yi tekrar tanımaya başladım.”

Çocukluk ve gençlik yıllarınız Denizli’de geçmiş. Mimarlık okuyup geldikten sonra, biraz da o bakış açısını edindikten sonra kentte nasıl farklılıklar gözlemlediniz?

Benim Denizli’den ayrıldığım tarih 1988-89’lara tekabül eder. Bizim biraz çevremizde olan bitene vakıf olmaya başlamamız ve Denizli’den ayrılmamızın söz konusu olduğu dönemler zaten Denizli’nin müthiş bir patlama yaptığı dönemlerdi. Müthiş göç alıyordu, nüfusu yükselen bir oranla büyüyordu, bu büyümenin etkisini açıkçası o yıllarda hissetmeye başladık. Size şöyle bir örnek vereyim; şu an bu söyleşiyi yaptığımız ofisin olduğu yer Çamlık bölgesi. Ben lisedeyken biz buralara pikniğe gelirdik. Buraların 30 yıl önce piknik alanı olduğunu düşünün, ama şu anda burası artık tamamen yapılaşmasını tamamlamış bir bölge. Ben 1989 yılında üniversite eğitimi için Denizli’den ayrılıp 1998 yılında döndüm Denizli’ye. Önce tanıyamadım, kendi yaşadığım büyüdüğüm şehir çok değişmişti. Hatta askerden döndüğümde havaalanından şehre gelirken organize sanayinin oradan geçiyorduk, fabrikalar, tesisler, şunlar bunlar derken bir anda Denizli’nin neresinde olduğumu kaçırdım. Tabi 1999 yılında büroyu açtığımızda Denizli’nin her yeriyle alakadar olmak zorundaydım çünkü mesela Gümüşler bölgesinden bir proje konusu geliyor ama Gümüşler neresi? Benim bıraktığım Denizli’de Gümüşler, Üçler yerleşim alanı değildi. Böylece 99 yılında ofisi açtıktan sonra Denizli’yi tekrar tanımaya başladım. Hatta tesadüf Gümüşler dediğimiz bölgede ilk defa büyük çapta sayılabilecek bir proje söz konusu oldu 120 konutluk, hatta bu ofisin ilk toplu konut projesi diyebilirim ben ona. Mesela o bölge 2000-2001 yılında son derece bakir bir bölgeydi. Hatta ıslah edilmesi gereken dere yatakları vardı ama bugün orası devasa bir toplu konut alanı ve yaklaşık 500-550 bin lira civarında daireler satıyorlar orada ki bu Denizli için yüksek bir rakam. Bundan 15 yıl önce orta-alt grup sosyal konutların yer aradığı bir bölgeyken bugün lüks konut alanına dönüştü. Denizli bu anlamda müthiş hızla değişim yaşayan bir kent. Bizim de Denizli’den ayrıldığımız ve dönüp burada hayatımızı tekrar kurmaya çalıştığımız dönemler arasında bizi de çok şaşırtan farklılıklar oldu. Zaten 2004 yılından sonra değişen siyasi irade kentlere başka bir müdahale ile geldi. Büyük meydanlar, battı-çıktı kavşaklar, büyük AVM’ler… Denizli de bundan nasibini aldı tabi. Denizli’nin ticari aksları mesela bundan çok etkilendi. Eskiden Çınar, Bayramyeri nispeten ticari canlılığı olan yerlerken bu alışveriş merkezi kültüründen etkilendi.

“Denizli’yi kocaman bir köy gibi değerlendiriyoruz.”          

Denizli’nin kentleşmesinde belli kırılma noktaları var mı?

İbrahim Şenel: 1980’e kadar Denizli kalkınmada öncelikli iller arasında. Fakat 1980’den sonra Turgut Özal ve Anavatan Partisi’nin ihracat üzerinden ekonomik kararları Denizli için müthiş bir fırsat oldu. Çünkü Denizli bir tekstil kentiydi. Denizli tekstili dünyaya açıldı ama bunu da çok acemice yaptı aslında. Denizli ekonomik olarak müthiş bir atılım yaptı. Kente müthiş bir oranda para ve nüfus geldi 80’den sonra. 83’e kadar Denizli’nin nüfusu sanıyorum 180 binlerde idi, şimdi 1 milyon oldu. Bu nüfus artış hızı belki İstanbul’un artış hızından fazladır. Tabi bir yandan sanayiye mekan lazım, bir yandan sanayinin getirdiği istihdama mekan lazım. Yani hem konut lazım, hem sanayi yapısı lazım. Tabi kentin bunu karşılayacak bir kültürü yok, mevcudu bozarak yerine yenisini koymaya çalıştı. 2000’li yıllara kadar bütün bu süreç tamamen ranta hizmet eder şekilde gelişti. Yani hiç kimse yaptığı ürettiği binada bir nitelik, estetik sorgulaması yapmadı. Çünkü ne yaparsanız yapın karşılık buldu, satıldı. İyisini yapmakla ilgili kimse bir çaba sarf etmedi. Bir de tabi buna inşaat teknolojisinin, malzeme sektörünün çok gelişmiş olmaması etkendir. Bir kent dokusu oluşturuldu ister istemez. Mesela biz bugün Denizli’yi çirkin bir kent olarak görüyoruz; alt yapı sorunları olan, kent dokusundan, kent kimliğinden söz edemediğimiz bir şehir olarak görüyoruz. Bunun temelinde; gelişmiş bir kasabadan bir kent olmaya çalışırken, bu süreçlerin hiçbir zaman planlanamaması, koruma kavramının oturmamış olması, kentleşmedeki rotayı tamamen ekonomik kriterlerin belirliyor olması etkendir. Bir de şöyle bir problem var: Mesela Denizli, Moğol istilasından bugüne hiç işlem görmemiş. Dolayısıyla mesela Kayseri, Antep gibi bir kale kavramı yok, yani merkezde büyümemiş. Denizli, bugün bizim Çınar-Bayramyeri dediğimiz lineer aks etrafında şekillenmiş. Yani merkezin etrafında değil de bir doğrunun etrafında saçaklanarak büyümesi söz konusu. Bu saçaklı yapıda o lineer hattın etrafında müthiş bir yoğunluk oluşturmuş. Artık Kınıklı, Çamlık da kent merkezine dahil olmaya başladı, merkez kavramı değişti çünkü.

Burhan Şenel: Burada galiba parsel yapısının da çok etkisi var. Denizli’de çok küçük parsel yapısı var dolayısıyla birleştirme yapmadan nitelikli proje üretmeniz mümkün değil. Yani bizim anlam veremediğimiz, ciddi deprem bölgesi olmasına rağmen 7-8 katlı binalara izin veren bir şehircilik kararı alınmış ve hepsi bunların bitişik nizam, kot farkları olan bir yapılaşma ortaya çıkarmış. Eskiden arıkların aktığı, iki katlı bahçeli evlerin bulunduğu kent, 8-9 kat izinler verilerek bitişik nizam bir yerleşme haline gelmiş. Denizli zaten nitelikli konut alanı üretmekte de şansız bir şehir çünkü çok ciddi fiziksel sınırları var. Bir yanda dağ, bir tarafta askeriye bir fiziksel sınır oluşturuyor; Antalya Yolu tarafında havza alanı var yapılaşma yasak, diğer tarafta sanayileşme var konut alanı büyümesi mümkün değil. Yani artık bu hızla giderse büyüyecek yeri yok şehrin. Şehircilik anlamında da bir karakter oluşturulamadı. Maalesef burada konuşulan her şey parsel üzerine. Kentsel dönüşüm denilen şey de belki büyük şehirlere göre burada çok daha katı uygulanıyor. Dolayısıyla o da bize umut vermedi. Biz Denizli’yi kocaman bir köy gibi değerlendiriyoruz.

2012’de büyük şehir oldu Denizli, onun bir yansıması oldu mu?

Burhan Şenel: Henüz olmadı, biraz ona tabi şans vermek lazım. Büyük şehir olmadan önce bütün şehir olma kavramı vardı. Ayrı belediyeler vardı, Denizli Belediyesi şehircilik kararı alırken mutlaka o belediyelerle istişare etmek zorunda kalıyordu dolayısıyla 7-8 tane farklı ses çıkabiliyordu. Bütün şehir yasasıyla birlikte Denizli’ye özel bir şey yapıldı ve bütün o belediyeler birleşti, hepsi tek bir meclisten yönetilmeye başlandı daha sonra da büyükşehir geldi. Büyükşehir geldiğinde biz iki tane ilçeye bölündük Merkezefendi ve Pamukkale olarak. Tabi kolay değil bir anda herkesin görev tanımına uyum sağlaması iyi yapması. Dolayısıyla o zorlukları çekiyoruz şu anda mesela altyapı çalışmaları çok iyi ilerlemiyor, çok profesyonel yapılmıyor ama iyi olacağını düşünüyorum.

İbrahim Şenel: Koordinasyon problemleri yaşanıyor onu çok net görüyoruz altyapı üstyapı çalışmaları veya imar uygulamalarında. Büyükşehrin şu anda çok büyük bir fayda sağladığını düşünmüyorum.

“’Korunsaydı’ dediğimiz evlerden insanlar kurtulmaya çalışmış.”

Denizli’nin tarihinde mimar belediye başkanları da var bildiğim kadarıyla, onun sizce bir etkisi olmuş mu?

İbrahim Şenel: Aslında olmuş. Sanıyorum 74 yılında ilk mimar belediye başkanı Hasan Gönüllü. Hasan Gönüllü çok cesaretli bir belediye başkanıymış aslında. Kamulaştırmanın ilk uygulandığı illerden biri Denizli. Bazı caddelerin genişletilmesi, açılması, trafikle ilgili bir takım şeyler ortaya koymuş, 80 dönemine kadar devam etmiş. 80 darbesinden sonraki ilk belediye başkanımız da mimar, Ziya Tıkıroğlu. Açık hava tiyatrosunu o yaptı, sanatsal altyapısı güçlü olan biridir Ziya Tıkıroğlu, mimar kimliğini orada hissettik. Ama bu iki başkan eski Denizli kent dokusunu korumadıkları için eleştirildi. Eski Denizli evleri dediğimiz evlerin bulunduğu yer bugünkü kent merkezi Saltak-Çaybaşı dediğimiz yerdi. Oralardaki, bizim “korunsaydı” dediğimiz evlerden insanlar kurtulmaya çalışmış asansörlü, kaloriferli evimiz olsun diye. Böyle bir bilinç varken bütün faturayı başkanlara kesmek doğru bir şey değil. Biraz da koruma bilincinin oluşması gerekiyor. Tabii başkanın vizyonu önemli ama ben tek başına yeterli olmadığını düşünüyorum.

Burhan Şenel: Sonra teknik adam olarak mühendisler de belediye başkanlığı yaptı.

İbrahim Şenel: Tabii mimarlardan sonra 2 tane inşaat mühendisi belediye başkanlığı görevini yürüttü. Şu anki belediye başkanımız avukat, ondan önceki de iş adamıydı.

Burhan Şenel: Nihat Bey zamanında müthiş bir altyapı hareketine girildi burada, hala da devam ediyor. Dar parsellerde müthiş katlar, yoğunluklar var. Hatta birçok şey burada çalışmıyor. Mesela bir otopark yönetmeliği var, yeri geliyor 200-300 metrekarede çok değerli yerlerde ticari alanlar yapıyorsunuz, otopark hesabı yapıldığında 70 araçlık otopark ihtiyacı çıkıyor. Siz bırakın oraya bina yapmayı, o arsaya 70 aracı tek başına zaten sığdıramıyorsunuz, birkaç katlı otopark yapmanız lazım. Denizli öyle bir yermiş ki, olduğu gibi bırakılması gereken, hiç oynanmaması gereken… Şu an yükü kaldıramıyor.  

“Mimarın emeği 7-8 seneye kadar Denizli’de bilinen şeyler değildi.”

Belediyenin mimarlık ofislerinin çalışmalarını destekleyici bir tutumu var mı?

İbrahim Şenel: Nitelikli mimari üretim yapmaya çalışan ofislerin projelerinin belediyede biraz daha itibar görmesi gibi bir beklentiden söz ediyorsanız böyle bir şey yok. Türkiye’nin bir sürü yerinde olan biten burada da oluyor. Mimarın birincil seçilme kriteri fiyat. Bu adam daha iyi yapar öbürü daha kötü yapar gibi bir taraftan bakmıyorlar. Bunun sebebi de şu, aslında bu bir kısır döngü. Küçük parsel yapısı, 350-400 m2’lik parsel yapıları var bu bölgelerde. Siz bir ev yapacaksınız, kendi başınıza yapacaksınız. Siz kendi başınıza yaparken tabii mimari estetiği iyi olsun diye yaklaşmıyorsunuz, başınızı sokacak bir ev lazım size. Çoğunlukla da bir katı yapıyorlar öbür katı param olunca yaparım diyor, öyle yarım yamalak bir görüntü kalıyor. Ama bu toplulaşmış bir arsa olsa 2000-3000 m2, minimum parsel şartı getirilse o zaman belki inşaat grubu arsaya kat karşılığı inşaat yapabilecek. Siz onu kendimiz yapacağız diye uğraşmayacaksınız. Ben de onu satmak için güzel yapmaya çalışacağım. Dolayısıyla daha estetik, daha kimlikli bir üretime gidecek iş. Mimarın emeği 7-8 seneye kadar Denizli’de bilinen şeyler değildi.

Mimarlık ofisleri için Denizli kentinin avantajları veya dezavantajları var mı?

İbrahim Şenel: Denizli kentinin mimarlık ofisleri için sunabileceği avantaj şu; iş imkanı konusunda nispeten üretken ve gelişen bir şehir. Hala da göç almaya devam ediyor. Para kazanan bir şehir Denizli. O yüzden Denizli’deki mimarlık büroları aç kalmıyor. İyi iş yapan, nitelikli iş yapan ofisler Denizli’de tutunur ama kentin şu artısı var, şu kültürel özellikleri çok besleyici gibi sebeplerden söz edemeyiz.

“Küçük şehirde mimar olmak her soruna cevap vermeniz anlamına geliyor.”

Denizli’de bulunmak sizin pratiğinizi nasıl etkiliyor?

İbrahim Şenel: Denizli’de bulunmak, bizim konut üretme pratiğimizi çok geliştirdi. Bizim yaptığımız işlerin %80’i konut. Aynı zamanda konut üreten müteahhitlere de hizmet veriyoruz. Site ve müstakil konut konusunda çok iş ürettik Denizli’de. Bu anlamda oldukça tecrübe kazandık diyebilirim. Hatta konutun tip planından başlayan bir sorgulamayla, bir apartman dairesi bile olsa koridorsuz plan üretme arayışına uzanan bir pratiğimiz var. Ayrıca Denizli’de bulunmak şöyle bir şey de sağladı; biz kurulduğumuz günden beri iyi mimarlık yapalım, iyi proje üretelim dedik; çok para kazanalım derdimiz olmadı. Böyle olunca Denizli gibi bir ortamda nitelikli iş yaptırmak isteyenlerin aklına gelen 4-5 bürodan birisi olmayı başardık. Bunu daha büyük ölçekli bir kentte yakalamayabilirdik. Denizli’deki mimarlık pratiği anlamında bu iki şeyin belirleyici olduğunu söyleyebilirim.

Burhan Şenel: Küçük şehirde mimar olmak her soruna cevap vermeniz anlamına geliyor, disiplinleri çok bölemiyorsunuz. Büyük bir projede cepheci, yangın danışmanı ayrıdır. Burada ise her şey sizden soruluyor. Yani bir gün proje etüdü yaparken bundan yarım saat sonra kendimizi döşenmiş demirin üzerinde bulabiliyoruz. Bu da bir anlamda uygulamayı hızlıca öğrenmemizi sağladı. Bu durum projelere de yansıyor tabi. Her şeyi kendimiz yaptığımız için şantiye anlamında gerekli mesafeyi hızlıca kat edebildiğimizi söyleyebilirim.

İbrahim Şenel: Bir de şöyle bir avantaj söylenebilir; böyle bir ortamda hem uygulamacı hem projeci ceketini giyebilirsiniz. Çizdiğini uygulamak bir mimar için ayrı bir mesleki tatmindir ya, Denizli’de de bunu pekala yapabilirsiniz.

Burhan Şenel: Normalde profesyonel bir anlaşmada sizin hizmetiniz proje hizmetiyle bitiyor aslında. Fakat bizim o noktada bitmiyor. Burada mesafeler çok yakın birbirine. Yani biz gönüllü olarak da müteahhite, mal sahibine yerinde destek oluyoruz projemizin doğru uygulanması adına. Çünkü burada belediyede ruhsat alınan projeler tüm detayları içermiyor. Dolayısıyla cevapsız kısımları kalabiliyor, biz de mesafenin yakınlığını kullanarak arayı kapatmaya çalışıyoruz ki proje doğru uygulansın. Ama bu da bizde çizim gevşekliği yaratıyor olabilir.

Kentteki genel mimarlık üretimini nasıl buluyorsunuz?

İbrahim Şenel: Aslında bu kentin donanımının tam yansıtılamadığını düşünüyorum. Burada çok daha iyi işler yapılabilir, bunu yapabilecek kapasitede çok mimar arkadaşım var, buna kıymet vereceğini düşündüğüm yatırımcı da var ama nedense bunlar buluşamıyorlar. “Ne güzel olmuş” diyebileceğimiz şeyler çok az ortaya çıkıyor.

Burhan Şenel:Mimarı mimar yapan müşterisidir” derler, ben ona inanlardanım. Çoğu insan doğru sorularla gelmiyor mimara, öyle bir beklentisi de yok zaten. Çoğu zaman tek beklentisi en ucuza çizilmesi, en maliyetsiz çözülmesi oluyor. Dolayısıyla karşısındaki mimarın hizmeti de bu kadar. Bunun sonucunda da özensizlik ortaya çıkıyor. Bize iyi derdini anlatan, ne istediğini bilen müşterilerin projeleri her zaman çok daha iyi oluyor. Ama bu şehirde genel olarak bu mesleğin ne yapmak istediğinin bilinmediğini, o imzanın orada kalacağı konusunda sorumluluğun yeterince hissedilmediğini düşünüyoruz.

Denizli’de nitelikli olduğunu düşündüğünüz, beğendiğiniz bir yapı var mı?

İbrahim Şenel: Merkez Bankası muazzam bir bina.

Burhan Şenel: Merkez Bankası müthiş bir yapı bence. Şu andaki yönetmeliklerle yapamayacağınız bir hafiflik var zaten, taşıyıcı anlamında söylüyorum. Şehrin içinde o aksta yarattığı boşluk, iç avlunun yaşamsal kalitesi çok değerli.

İbrahim Şenel: Bulunduğu yerle kurduğu ilişki o kadar iyi ki. Sanki orada bir yapı yok gibi.

Burhan Şenel: Esat Sivri Evi de çok başarılı bir yapıdır. Yine Merkez Bankası’yla aynı aks üzerindeki SSK Binası’nın olduğu eski otel de çok iyi bir yapı. İçinde bir pasajı var, yayayı da korumak üzere bir saçağı var. Hatta bir gün yıkılacağından emin olduğum için şimdiden fotoğrafladım, saklıyorum. Bir yandan da birçok şeyin yenisi geldi gibi bakıyoruz ama o cephedeki mozaiği yapabilecek biri yok artık.,


Merkez Bankası, Cengiz Bektaş


Esat Sivri Evi, Cengiz Bektaş

Denizli’de tasarım anlamında eksik kaldığını düşündüğünüz veya müdahale edilmesi gereken alanlar var mı?

İbrahim Şenel: Bana bir yetki verilse, nereyi değiştirirsin dense Çınar ile Bayramyeri arasındaki aksa, yayalaştırıldığı söylenen sadece toplu taşıma araçlarının kullandığı aksa bambaşka bir kimlik tanımlarım. Araçları sokmam ve oraya çok basit simgesel bir raylı sistem yaparım. İstiklal Caddesi’ndeki tramvay gibi. Bu caddenin sağındaki solundaki mekanları kafelerin olduğu, insanların sosyalleştiği bir aks haline getiririm. Çünkü orası günün her saatinde yaşayan bir yer, aydınlatmasından tutun da yer döşemesine, çevresinde şekillenen ticaret fonksiyonlarına kadar orayı tamamen bir kültür aksı haline getiririm. Mesela üniversite ile kentin ilişkisinin zayıflığından bahsediyoruz. Tüm üniversite gençliğinin sosyal hayatı üniversitenin etrafındaki kafelerde şekilleniyor. O çocukların başka bir yere gitmesini sağlayacak, özendirecek mekanlar da yok. Benim için bile akşam çoluğumu çocuğumu alıp gidebileceğim bir yer haline getiririm kentin merkezini. Biz kent merkezinden kaçtık mesela. 2002 yılında Çamlık’a ofisimizi taşıdık. Biz geldikten sonra bir sürü mimar oldu hatta bu sokağın adını değiştirdik Mimarlar Sokak diye.

Burhan Şenel: Çok ciddi bir müze eksiği var bence. Projeler konuşuluyor şu anda ama henüz ilerleme kaydedilemedi. Bahsettiğimiz aks bir müze ile birleşirse eğer oldukça cazibe sağlar diye düşünüyorum.

İbrahim Şenel: Kaleiçi bölgesinde peynir ve sebze hali vardır, iki tane çok eski avlulu mekanlar bunlar. O mekanları da iyileştirirdim.

Etiketler

Bir yanıt yazın