“Farklı İhtiyaçları Karşılamak Üzere Geliştirilmiş Bu Ürünler Gelecekte Tasarım Klasiği Olacak”

Yapı Malzemesi Söyleşileri serimizde sıradaki konuğumuz Akın Nalça. Kendisiyle modüler mimari çözümler üzerine kısa bir söyleşi yaptık.

Ezgi Can Cengiz: Uzun yıllar Burkhardt Leither’in Türkiye’deki temsilciliğini üstleniyordunuz, şimdi firmayı bünyenize katmanın tasarım ve üretim anlamında Akın Nalça’ya nasıl bir getirisi oldu?

Akın Nalça: Burkhardt Leitner Modular Space markasının yirmi yıl boyunca Ortadoğu temsilciliğini sürdürürken bazı ürünlerinin üretimini burada gerçekleştirip Almanya’ya ihraç ettiğimiz için bu alanda da iyi bir deneyim süreci geçirdik. Bu birikim, bundan yedi yıl önce ihtiyaç olarak gördüğümüz ilave mekansal sistemlerin tasarımına geçmemiz için bize cesaret verdi. Böylece 6 yıl önce ilk ürünlerimizi pazara ve kendi kullanımımıza sunacak hale gelmiştik.

Geçici mekan sistemleri konusundaki asıl deneyimimiz özellikle son yirmi yıldır Burkhardt Leitner ürünlerinin de kullanıldığı projeler, hizmetler ve üretimi alanında oldu. Ayrıca tüketici beklentileri açısından sahip olduğumuz birikim, farklı yaklaşımlar geliştirmemize yardımcı oldu.

Bir yıl önce Burkhardt Leitner’in tüm marka ve üretim haklarını alma kararımızı bu bilgi birikimine sahip olmamızın doğal bir süreci olarak görüyorum. Bundan sonra tasarım sektöründe iki ayrı alanda kurumsal olarak da yapılanmamızı ayrıştırarak faaliyetimiz devam edecek. Mekansal projeler ve fuar stantları için tasarım hizmeti sunmaya devam eden Terminal markası bu faaliyetine devam ederken; Burkhardt Leitner markamız Türkiye ve Almanya firmamız ile koordineli olarak, Ar-Ge’den tasarıma yepyeni bir örgütlenme ile kendi alanına odaklanacak.

Firmanızın 2017 mottosu olan “Duyu ve Duyarlılık” koleksiyonlarınıza nasıl yansıyor?
Burkhardt Leitner mekan konusunda çeşitli olasılıklara açık yüzlerce, hatta binlerce bileşenden oluşan geniş bir ürün ailesine sahip. Elli yılı aşan bir geçmişte ve yarattıklarında, Burkhardt Leitner’in kişisel olarak sanata yakınlığının, farklı kültürlerden biriktirdiği deneyimlerin, Bauhaus ve Ulm okullarının geleneğinin ve bir düşünsel altyapının izlerini görebilmek mümkün. Düşünsel ve felsefi olarak tutarlı bir yaratım sürecinin izlerini otobiyografik kitabında da bulabilirsiniz. Mottoları, modüler bir parçanın birleşenlerinin manyetik olarak birleşebilecek kadar hassas olduğunu ve kullanıcı duyularına seslendiğini çok net açıklıyor. Farklı ihtiyaçları karşılamak üzere geliştirilmiş bu ürünler gelecekte bazı sistemlerin kalıcılık potansiyeli ile bir tasarım klasiği gibi kullanılabileceğini gösteriyor. Biz de elimizdeki koleksiyonların evrimini sürdürme kararlılığı ile onları kullanıcı beklentileri doğrultusunda geliştirmeyi önceliğimiz olarak gördük.

Geçici mekanlar için tasarlanan mekansal ürünlerle, konvansiyonel mobilya tasarımından farklı ne gibi tasarım girdileri kullanılıyor?
Geçici mekanlar için kullanılan ürünler, mekan, bütçe, zaman kısıtları doğrultusunda yapılan bazı iletişim, tanıtım aktivitelerinde kullanılan yapısal çözümleri kapsar. Burada ihtiyaçlar fazla değişmez; teşhir, sergi, dijital ve grafik iletişim yüzeyleri ile insani karşılaşma noktalarının farklı mekan koşullarına uyum sağlayabilmesi ve defalarca kullanılabilir olması esnek çözümler gerektirir. Bu sistemlerden, farklı sürelerle sınırlı bir etkinliğe yeterince özgünleşebilecek öneriler geliştirebilmeleri beklenir. Konvansiyonel çözümlerle yapılacak çözümler ise o zaman ve durumla sınırlı bir proje için, kısıtlara uygun en optimum çözümü aramaktan geçer. Ancak daha sonra farklı kriterlerle karşılaştığımızda bir önceki çözüm çalışmayabilir. Uygulaması, taşınması ve saklanması sorunludur. Yani zaman, bütçe, performans bileşenlerine cevap verebilecek en optimum çözümü bulmayı aslında brief belirler.

Modülerlik ve yapısal esneklik, beraberinde tasarımda özgürlüğü mü getiriyor?
Tasarımda özgürlük formlar ile sınırsızca oynamak ise bu anlamda bir özgürlük elbette modüler prensiplerle sağlanamaz. Ancak modernlikle başlayan modüler çözümler ile sınırsız özgürlüğün displine edilebilmesi sayesinde daha tanımlı özgürlük alanları yaratılabilmiştir. Bu döneme dikkatli bakınca biçimin yerini kavramsal arayışlara bıraktığına, bunun da düşünceyi özgürleştirdiğine tanık olduğumuz bir zamanda yaşıyoruz.

Kaldı ki binlerce yıl öncesinde bazı tapınak mimarilerinde bu prensiplerin geçerliliğini bugünden okumak mümkün.

Modüler yapı deyince aklımıza hep sergileme mekanları, fuarlar, müzeler ve ofis yapıları geliyor. Modüler sistemlerin kullanım alanları ve amaçları önümüzdeki yıllarda daha da çeşitlenebilir mi sizce?
Modülerliği kısaca, mimaride üretimin belli sayısal katlarla gerçekleşmesi ve bunların oransal ilişkisi olarak bu sayısal düzenin belli ritmlerdeki tekrarı ile bütünde aranan harmonik kurgu olarak tarif edebiliriz. Sizin de bahsettiğiniz; sergi, müze, fuar, ofis gibi alanlarda ihtiyaçlar zaman içinde değişme özelliği gösteriyor. Mekan kullanım ihtiyaçları değişiyor, sergileme teknolojileri hatta sergilenen ile ilgili bilgiler bile değişebiliyor. Artık enformasyon için mekan ötesi farklı mecralardan yararlanılıyor. Bu da projelerimizde esnekliğe ve değişimlere açık olmayı zorunlu hale getiriyor. Her şey çabuk eskiyor ve tüketim her alanda büyük boyutlarda. Bu nedenle her projedeki verimlilik ve sürdürülebilirlik unsurları onun başarısını kanıtlıyor.

Elbette modüler sistemler gelecekte çok farklı sektörlerde kullanılmaya devam edecek. Ulaşım, enerji, mimari vb. alanlar, ilk aklıma gelenler oluyor.

Söyleşi için teşekkür ederiz.

Etiketler

26 yorum

  • cem-yildirim says:

    Fotoğraftaki sunumu yapan adam Brad Pitt; tabi ki en yüksek notu alır
    http://rktr.co/1tujT5P

  • ahmet-turan-koksal says:

    Böyle terbiyesizlik görmedim…

    Arkitera gibi bir kurumdan beklemediğim bir durum. Sanırım öğrencilere akıl vermiyor ya da aslında yap derken yapma diyor. Hocaların hepsi böyle değil fakat bana bazı yerlerde hocaları övüyor gibi gelse de hemen kaldırılmalı. Sansürlenmeli.

    Hayatında Mimarlık okulu görmemiş gibi yazmış. Türkiye’deki her vakıf üniversitesinde hocalara hiç baskı yoktur. Notlara herkes karışamaz, hele hele maaşların geç ödenmesi ya da ödenmemesi gibi bir durum olmamıştır. Devlet üniversitelerine nasıl laf edebilir.

    Bu tür terbiyesiz, seviyesiz, yalan ve yanlış bilgiler hemen sansürlenmeli ismini saklayan bu şahsın daha yazı yazması yasaklanmalı ve Hatta Arkitera’da hesabı silinmelidir.

    Arkitera gibi bir kuruma yakıştıramadım ben de…

  • yunus-engindeniz says:

    Bence sorun yok yazılsın değerlendirilsin, biraz tebessüm edilerek okunsun. Her yazı dünyayı kurtarmak zorunda değil.

  • cem-yildirim says:

    Görünen o ki ‘bir vakif universitesi hocası olarak’ hemen sansür talep ediyorsunuz.

  • mert-ekin says:

    Cyprinidae familyasına adını veren tatlı su balığı:

  • merve-mertol says:

    Bu yazının başlı başına bir ironi olduğunu anlamak o kadar da zor değil… .

  • ceyda-pektas says:

    tabi ki ironi bir yerdeki problemlere işaret etmenin güzel bir yoludur ama bizdeki ironi de bu kadar zorlama işte.

  • ezgi-aydogan says:

    Ne kadar anlamsız bir yazı. Okumaya ayırdığım vakte yazık. Sırf ironik bir dille yazılıyor diye içi boş hatta yalan yanlış bir yazı en çok okunan yazı oluyor ama en fazla 3-5 saniye hafızamızda yer edebilir ki bu da bir yazının içeriğine dair önemli bir göstergedir.

  • iceri-seher says:

    Ben mimar değilim bir mühendisim ve bu yazıya bir arkadaşımın okumamı tavsiye etmesi üzerine ulaştım.Şöyle bir yazıya göz gezdirince nasıl bir karakter tarafından yazıldığı gayet belli oluyor.Her üniversitede bolca var bu tiplerden (malesef). Öğrenciliği hocalara söverek geçen ama hocalara sürekli yalakalık yapan tiplerdir bunlar, amaçları kpss’den öteye geçemez(idealizm yoktur bunlarda), bir an önce bir devlet kurumuna kapağı atayim diye bir sınavdan çıkıp öteki sınava girerek harcarlar gençliklerini.Asistan olduklarında güç kendilerindedir artık, onca yılın acısını öğrencilere zorbalık yaparak (tabi hocalara yağ çekmeye devam) unutmaya çalışırlar.Bunlar genelde odalarından çıkarken öğrenciler birşey sormasın diye kulaklarına cep telefonunu dayayıp yemekhaneye giderler,yada bölümde arasan bulamazsın buluncada neden bu kadar geç kaldın diye azar çekmekten geri kalmazlar.Çeşitli esprilerle ve tavırlarla kendilerinin zeki olduğunu kanıtlama eğilimindedirler (bknz. ironi, laf sokma vs.)Öğrencilerin durumundan anlama gibi bir özellikleri yoktur, sınavları çok geç açıklarlar yada hiç açıklamazlar sistemde görür öğrenciler (ki bu yasal değil , herkesin sınav notuna itiraz etme hakkı vardır). Bütün öğrencileri aynı kefeye koyarlar anlayış adına birşey yoktur bunlarda.Ben Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinden mezun oldum ancak aldığım derslerin çoğunu hatırlamıyorum ve gerçekten birçoğu işime yaramadı, haftalarca sabaha kadar uyumadan çalışıp sınavdan 1-2 puanla kaldığınızı gördüğünüzde sebebi bu tiplerdir.Öğrencilerin mezun olana kadar katlanmak zorunda kaldıkları, mezun olduktan sonra hayatlarının tatsız bir anısı olan insanlardır bu şahıslar.Şu yazıyı okuyunca düşünce tarzının hastalık seviyesinde yanlış ve anlayışsız olduğunu görmemek mümkün değil.
    1) Öğrenciler üniversite sınavına giriyor ve puanlarına göre bir yere girmek zorunda bırakılıyorlar , kimse kendi seçimini kolay kolay yapamıyor bu ülkede
    2)Sende aynı durumlardan geçtin muhtemelen o pozisyona gelene kadar, sende öğrenci oldun, neden bir zamanlar olduğun şeyi inkar ediyorsun, sadece ego tatmini mi yoksa öğrencilik çağındaki ezikliklerini mi unutmaya çalışıyorsun?
    Kısacası senin gibi adamlardan çok çektik , hala da çekmeye devam ediyoruz malesef, eğer öğretim görevlisiysen eğer, mesleğinin öğrencilere birşeyler öğretip onlara destek olmak olduğunu unutma, yada bu işi bırak, gerçekten hakeden idealist hedefleri olan birileri gelsin o konuma, yoksa profesör olduğun zamanı düşünmek bile istemiyorum!

  • ahmet-turan-koksal says:

    İçi dolu efendim bence dolu. Yaklaşık aynı şeyler başıma geldi. Hafıza balık değillerse çoğu öğrenci bunları hatırlar. Ben bu yazılanları çoğunu duydum ve yaşadım. Biraz öğrencilerin arasında bulunmak lazım.

    Madem yanlış olduğuna eminsiniz doğrularını duymak da isterim. Yazmalısınız bence.

    Ben bu yazıyı çok beğendim. Evet fazla abartmış. Hocaların bu kadar kolay konulduğunu zannetmiyorum. Fakat beğendim.

    Yanlış olanları yazarsanız çok sevineceğim keza ona göre öğrencilere okuyun derken şunlar yanlışmış diyelim. Biri kovana çomak sokacaksa soksun artık. Öğrenciler not manyağı olmuş. Asıl ironiyi ben yaşadım az önce yeniden jüri yapılsın notum düzelsin diye mail aldım.

    Ben de şu not meselesinin buna yakın şekilde abartıldığı kadar var diyorum.

    Yanlışları bulmanız gerek…

  • ahmet-turan-koksal says:

    Yakında burası not beğenmeyen öğrenciyle, unvan takıntısı ego sahibi hoca boksör ringine dönecek. Zevkle izliyoruz. Hep Venedik bienal gibi şeyleri mi tartışacağız?

  • iceri-seher says:

    Ahmet bey hepimiz aynı yollardan geçtik, hepimiz öğrenci olduk.Aramızda hiç çalışmadan sadece yatıp bölümü bitirmeye çalışan arkadaşlarımızda vardı elbet ama bunların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor cidden.Zaten o üniversiteyi kazanan adamlar eşşek gibi çalışıp kazanmış (öss puanı yüksek olan fakülteler için söylüyorum).Ben hocaların bütün öğrencileri aynı kefeye koymasının sebebi olarak sadece işlerine böyle geldiği için yaptıklarını düşünüyorum.Çünkü herbir öğrenciyle tek tek uğraşıp anlayacağına, her odana gelene not için yalakalık yapacak dur şunu bir ezeyim demek daha kolay. Hocaların mesleği;öğrenciye birşey öğretmek olmalı, önüne taş koymak değil.7. veya 8. senesinde mezuniyet için tek ders bekleyen adamı bırakacak kadar vicdansız olunmamalı.O adam o dersle hayatını kazanmıyacak, sen onu geçirsen birşey kaybetmezsin,ama bırakırsan bir kişinin ömründen bir yıl çalarsın ve bence bu büyük bir sorumluluk ve zulüm.Öğretmenlik mesleği öyle basit birşey değil, insanların emeklerinin karşılığını vermek zorundasınız! Malesef ben böyle tipleri gördükçe; gelecek nesilden şüphe ediyorum.Çünkü üniversitede bu davranışlara maruz kalan adam, mezun olduktan sonra ya okuduğu bölümden nefret eder ya da mesleğinden soğur.O zamanda niteliksiz mezunlar ordusu oluşur.Şahsen benim de bu yukarıda ki ‘”oluşum” gibi hocalarım vardı ancak şeker gibi anlayışlı hocalarımda mevcuttu (hala gider ziyaret ederim kendilerini).Hiç kimse mezun olduğunda mesleği %100 öğrenmiş olamaz, mesleği çalışma hayatında öğrenirsin, üniversite sadece bir temel sağlar.Bu temeli oluştururken bu kadar katı olunması bir anlam ifade etmez. Zaten neden katı olunduğuna dair sebeplerini de aşağıda yazdım.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Herkesin farklı hatıraları var. Yalnuz bizim zamanımızda şimdi çok farklı. Bu yazı şimdiki zamanı yazmış. İnanın doğru yazdıkları yanlışlarına çok gibi geliyor bana.

    Benim çok sağlam öğrencilerim var. Çocuk kız ya da erkek fark etmez derste bir şey öğrenemedim diye isyan ediyor. Gurur duyuyorum onlarla. Mimari yarışmalara onlarla giriyoruz.

    Bu ironiyi yapan öğrencilerin fazla üzerlerine gitmiş. Sanırım ilgi çekmek niyeti var. Ben hocalara da sıra gelecek diyordum ki yazacağım demiş.

    Biraz geniş bakmak lazım. Belli ki Arkitera Editörleri bu kişiyi tanıyorlar. Normalde bu kadar sert ve uzun yazı yayınlamazlar.

    Neyse hocalara laf ne edecek bir hoca olarak bekliyorum.

  • cem-yildirim says:

    Türkiye’de çok kolay eğitmen/okutman olunuyor. Çok kaliteli hocalar olduğu doğru, ancak ne yaptığını bilmeyen işe yaramazlar da çok. Hem de oldukça çok. Öte yandan yoğunlukla vakıf üniversitelerinde olduğu doğrudur, ve tabi ki devlet üniversitelerinde de siyasi, ekonomik veya sosyal ‘güç’ kullanarak not alan öğrencilerin sayısı oldukça fazla. Bunlar bazen hocaların çaresizliğinden, bazen ise çıkarcılığından kaynaklanmakta. Tekrar ediyorum, çok kaliteli ve bu durumlara göğüs gerenler de oldukça fazla. Hepsiyle de tanıştık, şahit olduk. Yalnızca kadro buldular diye ‘kutsal’ saygıyı hak ediyorlar diyemem. Bilgisizliğiyle eğitime zarar veren yüzlercesi var.
    Tabi ki bu tür bir ortamda kişi ve kurum isimleri kirletilmez, ancak ciddi bir hareketle bu işi bu ülkede düzelteceğiz diyen kurum varsa söyleyecek çok sözümüz var.
    Kısacası eğitmenlik kutsaldır diyerek ülkedeki düşük kaliteli eğitim ve üniveesite öğretiminin sorumlularından biri olan eğitmenleri tartışma dışı bırakamazsınız. Evet, asıl yanlış olan sistem, ancak sansür önererek pembe bir dünya sunacağınız çağ artık geçti. Geçmeliydi de

  • cem-yildirim says:

    Üniversitelerimiz meslek liseleri mantığından kurtulup bilim üretmeyi esas almadıkça hem ögrenci hem öğretmenler çok eleştirilecek. Ne yapsın adam, o kahrolası imza yetkisi için o mezuniyeti almak zorunda.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Bir vakıf üniversitesi hocası olarak “sansür” teklifi ironiydi.

    Korkumuz yoktur yazsın bakalım.

  • cem-yildirim says:

    Ahmet bey tabi ki ironi yaptığınızı anladım. Benim cevabım sizden önce yorum yapan sinirli eğitmen yorumcuyaydı, fakat yorumunu silmiş kendisi. Bir nevi otosansür uygulamış. Bir de iceri seher’in karakter analizine takıldım ama fazla girmemek istiyorum o konuya.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Cem bey sizi çok iyi anlıyorum. Bunları konuşmak önemli.

    Yazdığını silen bizden değildir. Biri uyarmıştır.
    Koşa koşa silmiştir.

  • bay-cambaz says:

    metinde bahsi geçen kendini bilmez, cüheyla ancak özgüveni yüksek tipler sanırım bir hocayı iyice bunaltmış ve bu yazı çıkmış ortaya. o tiplerin farklı varyantları da gelmiş bu yazıya kızıyor. oku geç efendim. yalnız biraz fazla uzun olmuş, özet geç diye bağırasım geldi 🙂

  • mert-cayirlioglu says:

    Coenlerin A Serious Man filmnde bu konuyla ilgili güzel bir alt metin vardı.

  • omer-yilmaz says:

    Arkitera bugüne kadar hangi yazıyı kaldırdı? Somut tek bir örnek rica edeceğim.

    Acaba kendiniz böyle olduğunuz, düşündüğünüz için mi sürekli sansür iddiasında bulunuyorsunuz?

    Demek geldi içimden.

  • omer-yilmaz says:

    Arkitera yazı kaldırmaz. Sansürcü değildir. Hiç yapmadı. Kaldırılmasını isteyenler oldu. Elbette sizin sansürcülük talep etmediğinizi biliyorum.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Yazardan açıklama gelmiş, bana da teşekkür etmiş. Kendisine “bir şey değil” diyorum ama buraya cevap verse iyi olur. Neyse. Vermiyor inadına biz cevap veriyoruz onun adına. sonra kötü biz oluyoruz.

    Sayın Tuğçe Arı, yazının gençlere sahterkarlık öğütlediği filan yok. Tam tersi bunları yapmayın diyor. Anlamadınız mı?

    İroni bu, ironi… O yüzden kaldırılmasını beklemek ÇOK SAÇMA…
    Arkitera bunu kaldırmaz.

    http://bit.ly/28JGumu

    açıklama yapmak zorunda kalmış. Daha da fena dalga geçiyor bence.

    Ben de furyaya uyayım.

    ‘Acaba kendiniz ironi anlayışsız olduğunuz, düşündüğünüz için mi’ böylesine yazının kaldırılmamasını garipsiyorsunuz?

    Demek geldi içimden…

  • ahmet-turan-koksal says:

    Eskiden Arkitera Forum’da yazı yazan, yazdığını silemezdi. Şimdi sansür isteyen oluyor, Arkitera sansür yapmayız hiç yapmadık diyor, bunu duyan vatandaş hoppp yazdığını silip kaçıyor.

    Ve hasıl-ı kelam aşağıdaki yazıların böyle bölük pörçük ve bazen anlamsız olmasının sebebi aradan silinen mesajlardır.

  • omer-yilmaz says:

    Bu yazışmalar üzerine Arkitera.com’daki eski takım arkadaşlarımı buradan göreve davet ediyorum. Yorumlar 2 saat düzenlenebilmeli ama silinememeli bence.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Diyorum ki, her mesaj sonrası sistemde eposta geliyor. (Ben bu yazıya yorum yapmadan önce gelenler varsa onları bilmiyorum) Gelen mesajları epostalardan bulup buraya yazmak mümkün. Ama neden böyle bir şey yapmak zorunda kalalım. Arkitera bir çözüm bulacaktır.

Bir yanıt yazın