12. Venedik Mimarlık Bienali'nin ana mekanlarından bir diğeri Giardini'deki ana sergide Renzo Piano, Rem Koolhaas, SANAA, ARU, Andrea Branzi gibi birçok önemli mimarın çalışmaları yer alıyor.
Kazuyo Sejima küratörlüğünde gerçekleşen ve 21 Kasım 2010 tarihine kadar görülebilecek olan 12. Venedik Mimarlık Bienali’nin ana mekanlarından bir diğeri Giardini’deki ana sergide Renzo Piano, Rem Koolhaas, SANAA, ARU, Andrea Branzi gibi birçok önemli mimarın çalışmaları yer alıyor.
Bienalin tümüne yansıyan sanat çalışmalarının yoğunluğu buradaki ana sergide de devam ediyor. Giardini’de ana sergi dışında Almanya, İngiltere, Rusya gibi birçok ülke pavyonu da konumlanıyor.
Ayrıca Bienal 10 yıl sonra sonunda kütüphanesine de kavuştu. İlk aşaması 2009 Haziran ayında tamamlanan Çağdaş Sanatlar Tarihsel Arşivi Kütüphanesi (ASAC)’ın açılışı Ağustos sonunda bienalin açılışıyla yapıldı.
Giardini’deki ana sergi mekanında birçok mimari ekip ve sanatçı katılımcılar için birer görsel şov hazırlamışlar. Bu yıl Altın Aslan Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü de alan Rem Koolhaas’ın ekibi OMA ve AMO ise uzun bir sürece yayılan araştırmalarını katılımcılara kronolojik sırayla aktarıyor. AMO’nun “Venedik Bienali 2010: Koruma, Venedik, İtalya” başlıklı araştırması koruma kavramının günümüzdeki anlamına odaklanan 26 proje üzerinden dillendiriyor.
“Biz dünyayı değiştiren mimarlar, koruma manifestolarına ya ilgisizdik ya da düşman. 1981’de, Portoghesi’nin ‘Geçmişin Varlığı’ndan beri, başarılı mimarlık bienalleri koruma konusuna neredeyse hiç önem vermedi.
OMA ve AMO en başından beri geçmişi saplantı haline getirmişti. Bu sergi için başlıca fikrimiz, zaman ve tarihle ilgili, daha önce sunulmamış, çalışmanın gövdesini oluşturacak 26 projeye odaklanmaktı. Bu odanın içinde, bu gayretlerin belgeler yığınını gösteriyoruz. Ama 2010 yılı, mimarlar için şimdiye kadar kuramlaştırılmamış içeriklere sahip olan iki eğilimin muhteşem kesişiminin yılıdır: küresel “koruma” destek kuvvetlerinin, gezegende daha büyük alanları kurtarma tutkusu ve bir sosyal proje olarak, mimarlığın savaş sonrası döneme ait delillerini saf dışı bırakma arzusu. İkinci odada, korumanın ve yıkımın, zamanın doğrusal evrim hissini yok eden eş zamanlı burkulmaları gösteriyoruz. Bu iki oda birlikte, CRONOCAOS sürecini belgeliyorlar.
Çalışmada, devasa gelişim dalgaları içine iliştirilmiş, dünyayı gitgide artan bir hızla değiştirecek gibi görünen başka bir çeşit değişim var: dünyada çeşitli koruma usulleriyle değişmez ilan edilen alanlar katlanarak büyüyor. Bugün dünyamızın büyük bir bölümü (yaklaşık %12); baştan sona düşünülmemiş, bilmediğimiz, sözü geçmeyen usullere teslim edilmiş yasak bölgelerden oluşuyor. Koruma ise, el altından yapılan bu ilahlaştırma sonucunda bu yeni imparatorluğuyla ne yapacağını tam olarak bilemiyor.
Bu uzak görünen alana yatırılan bir kuramın yokluğu ve ilginin eksikliği, her sene korumanın ölçeği ve önemi büyüdükçe, tehlikeli hale geliyor. Ruskin ve Viollet – le – Duc gibi düşünürlerden sonra modernistlerin kibirleri, korumacı bakışı abes ve alakasız bir figür haline getirdi. Postmodernizm ise geçmişe olan sözde bağlılığına karşın daha iyisini yapmadı. Bugün ise, bu radikal değişikliğin ve radikal durgunluğun bir arada varoluşuyla nasıl uzlaşılması gerektiği konusunda neredeyse hiçbir fikir yok.
Korumanın doruğuna doğru yol aldıkça, belirsizlikler ve çelişkiler kuvvetleniyor:
Ani değişimlerin küresel dalgalanmasında belli bir tür, korumanın kuşatmasından kaçtı. Açık sezon, savaş sonrası sosyal mimarlık konusuyla ilan edildi. Doruk noktasında, güçlü bir kamu sektörünün yarattığı şartlar altında mimarlık, sosyal bir proje olarak gelişebilirdi. Dip noktasında ise, özel sektör tarafından zayıflatılan kamu sektörü bunu yok ediyor. Artık dünya üzerinde, savaş sonrası mimarisinin – ve mimarlığın sosyal yaşamı organize etme yetisini şekillendiren iyimserliğin – estetik ve ideolojik açılardan bir çöküş olduğu konusunda fikir birliği oluştu. Teslimiyetimiz, ticari olarak son kullanma tarihi olan yapılara sahip piyasa ekonomisinin göze çarpan mimarlığı içinde belirtilmiştir.
Tıpkı parçası olduğu modernizm gibi, koruma da batılı bir icattır. Ama batının gücünün azalmasıyla artık batının ellerinde değil. Bizler artık onun değerini tanımlayanlar değiliz. Dünyanın koruma ve gelişme arasında arabulucu olacak bir sisteme ihtiyacı var. Modernleşme içinde karbon ticaretine denk bir şey olabilir miydi? Modern bir ulus, başka bir ulusa değişmemesi için ödeme yapabilir miydi? Kostarika yağmur ormanlarında olduğu gibi, geri kalmışlık bir kaynak haline gelebilir mi? Çin, Venedik’i kurtarmalı mı?
Korumanın gelişimi, onun zıttı bir kuramın gelişmesini gerekli kılıyor: ne tutulup, neden vazgeçilmeli, ne silinip, ne terkedilmeli. Aşamalı tahrip sistemi şöyle örneklenebilir: çağdaş mimarlığın inandırıcı olmayan süreklilik iddiasını bırakması gerek.Bu uygarlığımızın zayıflayan kabuğu altındaki tabula rasa’yı ortaya çıkarırdı. Tıpkı bu fikirden vazgeçip özgürlüğe hazır olan biz batılılar gibi.”
12. Venedik Mimarlık Bienali, Giardini ve Arsenale ana etkinlik mekanları dışında Venedik’e yayılan birçok paralel etkinlik ile bienal katılımcılarının ziyaretlerini bekliyor.