İzmir Konak Belediyesi Hizmet Binası ve Yakın Çevresinin Düzenlenmesi Mimari Proje Yarışması’nın kolokyumu ve ödül töreni 29 Ağustos Cumartesi günü İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde yapıldı.
Jüri başkanı Cem Sorguç, asli jüri üyelerinden Ali Muzaffer Tunçağ, Semra Uygur, Zehra Akdemir; danışman jüri üyelerinden Sema Pekdaş, Eser Atak, Hasan Topal ve yedek jüri üyelerinden Mustafa Emre Ergül, Gökçeçiçek Savaşır, Necati Atıcı’nın katıldığı kolokyum, Doç. Dr. Hikmet Gökmen yönetiminde başladı.
Yarışmalarda genellikle danışman jüri üyesi olan belediye başkanının ve yardımcılarının jüri çalışmalarına pek katılmadığını söyleyen Cem Sorguç, Sema Pekdaş ve Eser Atak’a 3 gün boyunca kendilerine eşlik ettiği için teşekkür etti.
Söz alan Tülay Özdemircili, belediye hizmet binalarının soğuk yapılar olduğundan bahsederek daha sosyal projelerin de yapılmasını temenni ettiğini söyledi. Semra Uygur, elde edilmek istenen hizmet binasının, Konak’ın farklı sosyal statülerinin kesiştiği, merkezi bir noktada yapılması ve İdare’nin 24 saat yaşayan bir yapı hayaliyle aslında sosyal bir proje olduğunu belirtti ve dönüşümün olumlu yönde olması amacıyla projenin bir jenaratör görevi görmesinin hedeflendiğini ekledi.
Eşdeğer mansiyon müelliflerinden Ferhat Hacıalibeyoğlu’nun yarışmada maket teslimi istenmemesinin jürinin değerlendirme sürecinizi nasıl etkiledi sorusuna Cem Sorguç, projeleri anlamak için daha fazla çaba harcanıyor şeklinde cevaplayarak, “Yarışmalarda primleme sistemi oluşturabilirsek, maket istemenin katılımı etkileyeceğini düşünmemize gerek kalmaz” diye ekledi. Aynı soruyu Zehra Akdemir, “Maketsiz projeleri takip etmek çok zor, sanalla gerçeklik arasında bir paranoya yaratabiliyor” şeklinde cevapladı.
Fikret Okutucu, “İzmir’de kışın güneş, cam cepheye değmeli, yazın da değmemeli, mimarların cephe tasarımındaki tembelliklerinden kurtulması gerekir” sözleriyle yarışmaya katılan mimarları eleştirirken, Ozan Ertuğ, mimarların yarışmalarda “verdiğim emeğin karşılığı almalıyım” ya da “hizmet binası yeni bir şeyler denemek için uygun değil” düşüncesiyle kendilerini kısıtladıklarından bahsetti.
Cumhuriyet ile beraber belediye yapılarının devlet alanı gibi tanımlandığı fakat yavaş yavaş bu algının kırılmaya başlandığından bahseden Özcan Uygur, “toplumsal mekan” kavramını, yarışma ve yarışma sonuçları üzerinden tartışmanın iyi olacağını ekleyerek jüriye “1. ödülü ve 2. ödülü alan projelerde özü aynı olsa da iki farklı imge var, tartışmalar nasıldı?“ sorusunu yöneltti. Semra Uygur, projelerin özünde aynı olmasına rağmen 1. ödülü alan projenin avantajının yeni ihtiyaçlar doğrultusunda gelişebilecek olması olduğu şeklinde açıkladı ve toplumsallık kavramını jürinin de önemsediğini, halkın kendi evi gibi kullanabileceği bir yapı olmasının yarışmanın temel amaçlarından biri olduğunu ekledi.
2. ödülü müelliflerinden Evren Başbuğ, “Raporları okuduğumuz zaman ödüllerin hep oy birliği ile seçildiğini görüyoruz, biz 3 kişi ofiste anlaşamıyoruz, siz 7 kişi nasıl anlaşıyorsunuz?” sorusuyla jürinin mimarlık kamuoyuna daha açık olması gerektiğini vurguladı. Semra Uygur, bu durumun yapılan uzun tartışmalar sonucunda jürinin karşılıklı birbirini ikna etmesinden kaynaklandığını söyledi.
Eşdeğer mansiyon müelliflerinden Deniz Dokgöz, “Şartnamede de projelerde de kamusallık vurgusu çok fazla fakat jürinin kamusallığı destekleyecek bir program önerisi yok. Kültürel – sosyal programlarla jüri kamusallığı desteklemeliydi.” şeklinde jüriyi eleştirdi. Semra Uygur, arsanın imar koşullarına bağlı olarak, ihtiyaç programına daha fazla ekleme yapmanın mümkün olmadığını belirtirken; Hasan Topal, programdaki mekanların, İdare’nin inancıyla istenen kamusallığı verebileceğine değindi. Aynı eleştirileri yedek jüri üyelerinden Mustafa Emre Ergül, “Gece kullanımı programla beslenebilir ve bu sayede yarışmacılar da alana farklı yaklaşabilirdi. Çevrenin gelişmesiyle oluşacak taleplerin zamanla yapıya eklenebileceğini düşünüyorum.” şeklinde yanıtladı.
Özcan Uygur, jürinin kamusallık endişelerinin şartnameden çok rahat okunduğunu fakat destekleyici işlevlerin eksik olduğuna katıldığını belirtti. Uygur’un “Anadolu’da çarşı, çarşının içinde de Belediye vardır. O “çarşı” bir sosyal alandır, alışveriş de vardır, insanlar geçerken birbirine selam da verir. Burada da çarşının içinde bir Belediye olabilir miydi?” sorusunu Cem Sorguç, “Yönetim yapısı, dini yapı gibi yapılar artık bir merkezde birikemediği için, insanların geçmek zorunda olduğu sirkülasyon mekanlarının kamusallığından bahsediyoruz” şeklinde cevapladı.
Alper Bağlan, Ödemiş Kültür Merkezi Yarışması’nın bütçe yetersizliğinden dolayı yapılmadığını hatırlatması üzerine Sema Pekdaş, yarışmaya uygulama amacı ve motivasyonu ile başladıklarını söyledi.
Kolokyumun sonunda söz alan 1. ödülü müelliflerinden Ziya İmren, 1 sene içinde mezun olan mimar sayısı ile açılan yarışma sayısının oransızlığına dikkat çekerek yarışmaların mimarlık camiası için önemini vurguladı.