Yaşar Adanalı: "Kültür savaşı soslu gerilimlerin sayı ve şiddetinin artmasını oldukça olası."
Tophane’nin son yıllarda hızlı bir şekilde değişmesi ve bunun sonucunda dar gelirli kesimin barınamayarak mahalleyi terk etmek zorunda kalması, başka bir deyişle mutenalaşma süreci, 2010’daki saldırının sebeplerini açıklamak için en yaygın kullanılan argüman oldu. Bu argümana göre, yaşam alanları daralan Tophaneliler, bu dönüşümden sorumlu tuttukları galerilere saldırarak, bu değişime tepkilerini dile getirmişlerdi.
Tophane’de, devletin zorla mülklere el koyduğu ve dönüştürdüğü Sulukule, Fener-Balat ve Tarlabaşı’nda olduğundan farklı bir şekilde, sermayenin aracılığıyla bir dönüşüm yaşanıyor. Dönüşüm İstanbul Modern Müzesi’nin açıldığı 2004 yılında başladı.
Erdoğan tarafından tarihi öne alınarak AB müzakere tarihlerine denk getirilen açılış, o bölgenin dönüştürülmesi için yapılacak yatırımın ve planların habercisiydi. Karaköy’ün bir sanat merkezi olmaya başlamasıyla sanat galerileri de Tophane’de mekân açmaya başladılar. Sadece sanat mekânları değil, yine kiraların daha düşük olması sebebiyle akademisyenler, sanatçılar, tasarımcılar, öğrenciler ve yöneticiler de Tophane’ye taşındılar. Tophane’nin bu dönüşümü 2005 yılında Galataport adıyla bilinen Salı Pazarı Kurvaziyer Limanı Projesi’nin ihaleye açılmasıyla hızlandı.
Proje, Bianet’te, Alper Balcıoğlu’nun özetlediği şekliyle, “Karaköy Rıhtımı’ndan Mimar Sinan Üniversitesi Fındıklı Kampüsü’ne kadar uzanan 1,2 kilometrelik sahil şeridini, 112 bin 147 metrekarelik alanı kapsıyor. Bu alandaki tüm binaların turistik ve ticari amaçlarla onarılması ya da yıkılarak yeni binalara yer açılması amaçlanıyor. Sahil şeridinde yapılacak olan otel, restoran ve diğer ticari işletmeler ile bölgenin geçmişteki dokusunun tamamen değiştirilmesinin planlandığı projeyle sahil şeridinin turistik bir cazibe merkezi haline getirilmesi hedefleniyor. Proje kapsamında restore edilecek ya da yıkılarak yeniden yapılacak olan binaların işletmeleri, ticari olarak bu binaları kiralayan şirketlere tahsis edilecek.”
Proje bugüne kadar kesintilere uğradı. Royal Carribbean Cruises önderliğindeki konsorsiyumun kazandığı ihale, İstanbul Şehir Plancıları Odası’nın açtığı dava sonucunda projenin Danıştay tarafından durdurulması nedeniyle iptal edildi. Sonraki yıllarda yasalarda ve imar planlarında yapılan değişikliklerle hukuki engeller aşıldı ve proje 2013 yılında tekrar ihaleye açıldı. 30 yıllığına işletme ihalesini Doğuş Holding kazandı. Proje sivil toplum örgütleri, çevreciler ve aktivistler tarafından, sahil şeridinin projede kamu yararının değil de, sermayenin önceliklerinin dikkate alınarak düzenlenmesi nedeniyle sert biçimde eleştiriliyor. Tüm durdurma taleplerine rağmen, son çıkan haberlere göre Galataport projesinin bu yıl başlayacak.
Tophane Galataport projesi planına dahil olmasa da, projenin uygulanacağı alanın dönüşmesi Tophane’nin bir turizm alanı olarak yeniden kurgulanmasına sebep oluyor. Tophane üzerindeki etkisi ilk olarak, 2008’den itibaren mahallede yükselen kiraları ödeyemeyen kiracıların başka mahallelere, genellikle de Kasımpaşa, Yeşilpınar, Alibeyköy, Fatih, Beylükdüzü ve Sultanbeyli’ye taşınmak zorunda kalmaları oldu. Özellikle seçimlerden önce yapılan yıkımla, mahallenin en yoksul grubunu oluşturan Romanların bir kısmı mahalleyi terketti.
Görüşmecilere göre günümüzde mahallelinin gelir durumunu yoksul olarak değerlendirmek mümkün değil, mahalleli daha çok orta sınıf, ticaretle geçiniyor ve çoğu mal sahibi. Kalan kiracılar ise hemşerilik ilişkileri dolayısıyla uygun kiralar ödeyerek kalabiliyorlar.
Bazı ev sahipleri evlerini satıp bu mahallelerde çocuklarıyla yaşayabilecekleri daha büyük bir eve taşınıyor veya Tophane’deki evlerini satarak, çocukları için bu mahallelerde birden fazla ev alıyorlar. Emlakçılarla yaptığım görüşmelerde emlak fiyatlarının son beş yıl içinde yüzde 500 arttığı söylendi. Satış ilanlarına baktığınızda, şu anda 90m2’lik bir evin satış fiyatının yaklaşık 500 bin TL olduğunu görüyorsunuz.
Görüştüğüm emlakçılar, ev satışlarının bölgeden beklendiği kadar yüksek olmadığını belirttiler. Bunun sebeplerinden biri Galataport projesiyle evlerinin değerinin yükselmesini bekleyen mahallelilerin fiyatları yüksek tutması ve böylece satışların ertelenmesi. Sosyal yaşam üzerinde oldukça söz sahibi olan dinî gruplar, başka bir deyişle bu yazı dizisinin ilk bölümlerinde ayrıntılarıyla ele aldığımız cemaat, yaptığı toplantılarda “Malınızı satmayın” diye öğütlese de, aslında bir görüşmecinin iddia ettiği şekliyle “zamanı geldiğinde mahalleli mülkünü satmaktan çekinmeyecek” ve başka mahallelerde daha büyük evlerde yaşayacak.
Emlakçılardan biri fiyatların artacağı yönündeki beklentinin yanlış bir beklenti olduğundan ve Fransız Sokağı’ndaki gibi bir durumun yaşanabileceğinden bahsetti. Yani, son âna kadar mahallede kalmaya çalışan mülk sahipleri çevrelerinin dönüşmesi sonucunda orada yaşayamaz duruma gelecek ve mülklerini önceden belirledikleri fiyatların altında satacaklar. Diğer bir spekülasyon ise devletin bir kanun çıkararak mülkünü satmayı erteleyen kesimin elinden mülklerini zorla alacağı.
Mahallelinin mutenalaşma ile ilgili fikirlerini sorduğumda karşılaştığım genel hava bundan memnun oldukları. İstisnai olsa da, görüştüğüm çoğu kişi, mülklerinin değerinin mutenalaşma ile arttığının farkında ve hükümete müteşekkir. AKP sayesinde evlerinin değer kazandığını düşünüyorlar.
O zaman galerilere neden saldırdıklarını veya tehdit ettiklerini sorduğumda konu yine mahallenin kurallarına ve değerlerine geliyor. Mahallenin içine sızan farklı yaşam pratiklerinin mahalle üzerindeki hâkimiyetlerini erozyona uğrattığının farkındalar ve buna karşı direnç gösteriyorlar. Tophane’de dönüşümü sanat galerilerinin başlattığını düşünüyorlar. Kendisiyle yaptığım söyleşiyi aşağıda okuyacağınız kent aktivisti ve akademisyen Yaşar Adanalı’ya göre “Galataport gibi büyük projeler, kütlesel müdahaleler emlak değerini arttırdığı için kabul görüyor, fakat galerilerin ve apartların mülklerin değerine bir etkisi olmadığından, hâlâ oradayken kendinden daha zayıf grup üzerinde hâkimiyet kurarak güç kazanmak istiyor.”
“Galataport projesi kapsamında büyük oteller, rezidanslar, pahalı restoranlar açıldığında ve istemediğiniz bir yaşam tarzı ile karşılaştığınızda buna nasıl engel olacaksınız” diye soruyorum. Engel olamayacaklarını, bunun da kendi çelişkileri olduğunu söyleyenler oluyor. Aslında o büyük sermaye geldiğinde zaten orada olamayacaklarını biliyorlar. Mesele o an gelene kadar, mümkün olduğunca nüfuzunu kaybetmemek ve ortadaki ranttan aldığı payı büyütebilmek.
Tophane’de yaşanılan mutenalaştırma sürecinin diğer yerlerden farkını, beş yıl öncesinden bugüne nelerin değiştiğini ve sanat galerilerinin mutenalaşmada oynadıkları rolü kent aktivisti ve akademisyen, mutlu kent blogunun yöneticisi Yaşar Adanalı’dan öğreneceğiz. Yazı dizisinin bir sonraki bölümünde ise 2010’daki saldırıdan sonra açılan davanın seyri, bu gibi durumlarda yaşanılan hukuki sorunları ve diyalog imkânlarını ele alacağız.
– Tophane’deki mutenalaştırma süreci tam olarak nasıl işliyor ve Galata’da, Cihangir’de, Tarlabaşı ve Sulukule’de gerçekleşen mutenalaştırmalardan farkı nedir?
Tophane’de yaşanan mutenalaştırma sürecinin şu son geldiği evrede farklı mekanizmaların devrede olduğunu söylemek gerekir. Bir kere topyekûn dönüşen bir bölgede, Beyoğlu’nda, çok merkezî bir yerde ancak nispeten ‘korunmuş’ bir şekilde konumlanıyor. 500’er metre mesafedeki komşuları, Cihangir ve Galata çoktan dönüştü, İstiklal Caddesi hattı, Tarlabaşı ve Karaköy hızlı bir dönüşümün içinden geçiyor. Tüm bu civarda yabancı sermayenin gayrimenkul yatırımlarına ilgisi devam ediyor. Yine civarında inşaatlarına başlanmış veya plan aşamasında mega projeler yer alıyor: Galataport, Haliç Port, Tarlabaşı Yenileme Projesi, Şan City gibi. Bu mega projeler Tophane ve komşu semtlerin değer artış potansiyelini sürekli besliyor. Doğrudan Tophane sınırları içinde yer alan Tom Tom Gardens gibi büyük çaplı gayrimenkul projeleri hayata geçiriliyor.
Bina bazlı, yıkıp yeniden yapmak, bina cephesinde ve içinde tadilat yapmak, restorasyon gibi farklı şekillerde yürüyen daha lokal ve mikro ölçekte, ‘yerli halkın’ doğrudan öznesi olduğu bir mutenalaştırma süreci de devam ediyor. Bunlara eklemlenen kısa süreli kayıtdışı kiralık oda/daire sektörü hızla büyüyor, büyürken de hem kiraları artırıyor hem de civardaki ticari faaliyetler ve tüketim alışkanlıklarının değişiminde önemli bir rol oynuyor.
– Daha önce yaptığımız konuşmada 2010 öncesi ve sonrası mutenalaştırmanın farklı olduğundan bahsetmiştiniz. Bunu biraz daha açabilir misiniz?
Genel olarak Beyoğlu’nda 2010’a kadar geçen sürede, yani henüz AB üyeliği perspektifinde bir hükümet algısı devam ediyor iken, ‘Avrupa Kültür Başkenti’ süreci ve ‘Cool Istanbul’ vurgusu ile, Bienallerin ve sanatın yükselen kenti temalı bir kentsel dönüşüm arayışının yaşandığı söylenebilir. Yüzü Batı’ya dönük, yabancı ziyaretçi sayısında hızlı bir artışın yaşandığı, yeni tüketim mekânlarının açıldığı, yabancı yatırımcıların gayrimenkule yatırım yapmaya başladığı bir Beyoğlu’ndan bahsediyorum. Yani kültür ve sanatın mutenalaştırıcı etkisinden nispeten daha rahat bahsetmemizin olanaklı olduğu veya bir kadife eldiven gibi işlev gördüğü bir dönemdi. Bu ‘Cool İstanbul’un bir göstergesi İstiklal Caddesi’nde bir aşağı bir yukarı gezen Mini Cooper polis arabaları ve Ginger üzerinde dolaşan Zabıtalar ise bir diğeri de hızla açılan kurumsal sanat galerileri olabilir. Hemen Gezi öncesi görmeye başladığımız, ancak Gezi sonrasında çok daha sertleşen, çapları sürekli büyüyen mega projeler ve mega sermaye akışı ile yaşanan kentsel dönüşüm ve otoriterleşen yönetimin yansıması olarak sokakların olağanüstü hal uygulamaları ve militarist yöntemlerle kontrol altına alınması artık ortada bir kadife eldivenin kalmadığını bize gösteriyor. Bu yeni dönemin sembolleri de İstiklal Caddesi’nde sürekli karşımıza çıkan TOMA ve çevik polis ve kesintisiz devam eden, bütün kent merkezini saran inşaat çılgınlığı ve kentin açık hava şantiyesi olarak tecrübe edilmesi durumu. Kitapçıların MANGO’ya dönüştüğü, galerilerin kapandığı, tarihî yapıların otel olduğu bu dönemde kültür ve sanatın mutenalaştırıcı etkisinin çok dolayımlı bir hal aldığını söyleyebiliriz.
– Sanat galerilerinin Tophane’yi dönüştürecek bir ekonomik etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Tophane’nin dönüşümündeki etkileri sizce nedir?
Sanat galerilerinin Tophane’yi dönüştürecek doğrudan bir ekonomik etkisi olduğunu düşünmüyorum. Sanat galerileri, en fazla içinden geçilen güncel dönüşüm sürecinin bir aracısı olabilirler.
Yakınlarda, Topçu Kışlası Projesi’nin de mimarlığını üstlenen Halil Onur’un imzasının bulunduğu Tom Tom Gardens isimli bir gayrimenkul projesinin ilginç bir etkinliği oldu. Bu proje, Tophane ve çevresindeki en büyük, en değerli projelerden birisi. Tamamlanmak üzere. Projeyi tanıtmak için, proje alanı civarında yer alan eski, virane bir binanın içine kısa süreliğine bir ‘pop-up’ galeri açıldı. Bu galeride sergilenen işler yine civarda yer alan diğer sanat galerileri tarafından sağlanmıştı. Bu mekânı gezdiğimde, sanat galerisi ve emlak geliştirici arasında kurulan karşılıklı bir ortaklık, bir kazan–kazan durumundan ziyade emlak geliştiricinin projesini pazarlamak için galerileri sos olarak kullandığı bir vaka ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmüştüm. Sermayenin Tophane ve civarındaki iştahı ve buranın potansiyeline yönelik farkındalığı, ‘galerilerin yol göstericiliğine’ ihtiyaç duymayacak bir seviyede. Dolayısıyla, sermayedar biraz küresel trend ve pazarlama diline hakim ise, sanat galerilerini, (‘organik/gurme gıda’, ‘küresel tasarım/yerel tasarımcı’, vb.) başka tüketim unsurlarında da yaptığı gibi, projeleri için hayat tarzı promosyonu olarak araçsallaştırmakta.
– 2010 sonrasında birçok kiracının evlerini terk ettiğini, bazı mal sahiplerinin de evlerini satıp gittiğini biliyoruz. Başka bir deyişle, Tophane’de kalanların çoğu mal sahipleri ve yeni gelenler. Eğer 2010 yılındaki saldırıların gerekçesi sanat galerilerinin mutenaşlaştırma rollerine karşı bir tepki ise, hâlâ devam eden tehdit ve saldırıları nasıl gerekçelendirebiliriz?
Evet, çok sayıda kiracı Tophane’yi terk etmeye zorlandı. Ancak halen kiracı sayısı, ve dolayısıyla önümüzdeki dönüşüm sürecinde mağdur olacak insan sayısının yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bugün devam eden saldırılara gelecek olursak, burada muhtemelen birden çok faktör devrede.
Bir kere son birkaç yıldır şiddeti giderek artan siyasetin toplumsal kutuplaşma ve kültür/kimlik savaşı ekseninde yürütülmesinin ve dayatılan gerilimli fay hatlarının farklılaşan hayat tarzı pratikleri üzerinden Tophane gibi karşılaşma yerlerinde ‘toplumsallaşmasının’ etkisinin olduğunu düşünüyorum. Böyle bir ortamda, herhangi bir gerilim anında, bu gerilimi ortaya çıkartanların veya bundan üzerine vazife çıkartanların aslında hem yatay hem de dikey bir şekilde mesajlarını toplum ve siyasetin katmanlarına iletmeye çalıştıkları görülüyor.
Tophane – sanat galerisi – saldırı sarmalı, yerelin ulusal olana seslenmesine imkân verirken aynı zamanda emlak rantı pastası her geçen gün büyüyen mahallede, siyaset-sermaye ağıyla doğrudan ilintili rant sürecinin yönetiminde kimin son söze sahip olduğunu hatırlatan bir fonksiyonu da barındırır. Yani, iki tarafın da farklı amaçlarla tekrar ettiği ‘yekpare Tophaneli’ söylemi yerine, farklı güç ilişkileri, geleceğe yönelik farklılaşan çıkar ve beklentileri olan çoklu aktörlerin bu saldırılarda farklı pozisyonlar alma ihtimalinin olduğunu akılda tutmanın yararlı olabileceğini düşünüyorum.
– Galataport projesinin mahalleye etkisiyle ilgili öngörüleriniz nedir?
Galataport, eğer büyük bir siyasi ve/veya ekonomik kriz ile sekteye uğramaz ve planlandığı gibi yapılabilirse, Galata ve Karaköy bölgesinin gurme restoranlar, kafeler, barlar ve butikler ekseninde niş tüketim odaklı muazzam hızdaki dönüşümü ile Taksim ve İstiklal Caddesi boyunca yaşanan kitle turizmini destekleyecek açık hava AVM ve konaklama odaklı dönüşümüne eklemlenerek halkayı tamamlayacak. Tam bu halkanın ortasında yer alan Tophane’de gayrimenkul fiyatlarının artmaya devam edeceğini öngörmek çok da zor olmasa gerek. Burasının kayıtdışı internet pansiyonculuğu için cazibesi de artacak. Ve dolayısıyla kiralar üzerindeki artış baskısı da. Bunun farkındaki mülk sahipleri kira gelirlerindeki muazzam artış ile devam etmek mi yoksa mülklerini çok cazip fiyatlara elden çıkartmak mı gibi zorlu bir tercih ile karşı karşıya kalacaklar. Sayıları azalsa da halen civarda yaşayan yoksul kiracıların ve Beyoğlu’nun daha erken mutenalaşan yerlerinde barınamayıp Tophane’ye gelen ‘eğitimli’ kiracıların bölgeyi terk etmeye zorlanacağını öngörebiliriz. Bina bazlı dönüşümler de hız kesmeden devam edecektir. Bu süre zarfında kültür savaşı soslu gerilimlerin sayısı ve şiddetinin artmasını da oldukça olası görüyorum.