İsveç'te zihinsel engelliler talk show yapıyor, engelli modeller defileye çıkıyor, devlet 24 saat bireysel asistan sağlıyor. Kısacası meseleyi rampa koymaya indirgemiyorlar, engelleri kaldırmak için en yaratıcı fikirler aranıyor.
İsveç Enstitüsü’nün davetlisi olarak Brezilya, Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye’den dört gazeteci İsveç’in engelli politikasını yerinde görmek için Stockholm’deydik.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim İsveç’te bizzat hükümetin kendi deyişiyle engelliler hala eşit vatandaş değil. 50 yıldır engelli hareketi içinde yer alan sosyolog ve kamu idarecisi Birgatta Andersson’un dediği gibi “İsveç’te engelli politikaları çocuk hakları, kadın hakları ve diğer insan haklarındaki gelişme ile aynı tempoda ilerlemedi…”
Ama buna rağmen geldikleri nokta engelleri kaldırmanın ne kadar farklı ve yaratıcı yollarının olduğunu gösteriyor.
Tıpkı fotoğraftaki Sophia Beraman örneğinde olduğu gibi. Bergman bir talk show yıldızı. Zihinsel ve işitme engelli. Üç yıldır diğer zihinsel engelli partnerleriyle devlet kanalı MiffoTV’de program yapıyor. Haftalık program prime time’da yayınlanıyor. 300 bin izleyicisi var.
Programın yapımcısı Matz Lundin, “Zaten 15 yıldır engellilerle engellilik üzerine programlar yaptık. Bir adım öteye geçmemiz gerekiyordu. Engellilerin sorunlarınnı konuşmaktan öte onların her konuyu konuşabileceği ve herkesin izleyeceği bir format tasarladık. Artık engelliliğin normalleşmesi gerekiyordu. Soruları birlikte belirliyoruz. Takıldıkları yerde ben kulaklıktan sufle veriyorum” diyor.
Tabii en başta önyargılar nedeniyle kimse konuk olmak istememiş. Ama yavaş yavaş işler değişmiş. Oyuncular da geliyor, pop starları da politikacılar da. Hatta başbakan bile konuk olmuş. Ama Sophia Bergman, politikacıların sıkıcı sohbetlerindense oyuncular ve şarkıcıları tercih ediyor. 30 yaşındaki Bergman, bu işle birlikte özgüveninin arttığını söylüyor, yolda kendisiyle selfie çekilmesinden ise oldukça memnun.
İsveç’te bu noktaya gelmek kolay olmamış. Ülkedeki engelli hareketi 1968’lara dayanıyor ve hep hak temelinde ilerlemiş. 2000’lerde hükümet “hastadan yurttaşa” şiarıyla engelli politikasına yeni bir perspektif getirmiş. Çünkü bilindiği gibi tüm dünyada engellilik uzun yıllar boyunca bir “hasta sorunu” olarak görüldü. Bu algı gelişmiş ülkelerde artık değişti ama hala değişmeyen ülkeler de var. İsveç de politikasını yurttaşılık, eşitlik ve tam katılım olarak çizmiş. Bunu bir demokrasi ve insan hakları sorunu olarak görüyorlar.
Ülkede beni en çok etkileyen, bireyi aile bağımlılığından kurtaran ve sosyal hayata katılımını sağlayan 1994 tarihli yasa (Fiziksel engelliler için destek ve hizmet yasası) oldu. Bu yasaya göre zihinsel ve fiziksel engelli bir kişi, bireysel asistan talep edebiliyor. Bu asistan kişiye ister evinde, ister işe giderken ister alışveriş yaparken her türlü desteği sağlıyor. Aynı şekilde zihinsel engelliler ister kendi evinde ister grup evlerinde görevlilerle kalabiliyor. Yine farklı nedenlerle ailesiyle yaşayamayan engelli çocuklar ya başka bir ailenin yanında ya da özel evlerde kalabiliyor. Tabii engellilere destek sağlayan psikolog, konuşma terapisti gibi olanakları saymıyorum bile. Saydıklarımın hepsini devlet ücretsiz karşılıyor.
Türkiye’de özellikle anneler, engelli çocuğu nedeniyle eve bağımlı hale gelir. Ve yine ailelerinin en büyük korkusu “biz ölünce çocuğumuza ne olacak?” kaygısıdır. İsveç bunu en başından çözmüş, engelli özgür bir bireydir, yardıma ihtiyacı varsa devlet tarafından yardımcı sağlanır, nokta. Yani hem engelli bireyi özgürleştiriyor hem de aileyi.
Bu yasa dışında ilk olarak ülkedeki mimari engellere bakarsak, çünkü hayata katılımın ilk şartı önce sokağa çıkabilmek, İsveç’in başkenti Stockholm, 1998’de dünyanın ilk engelsiz şehri olmayı kendisine hedef belirlemiş. Bugün bakınca aradan geçen zamanda şehrin erişilebilirliği için oldukça büyük adımlar atılmış. Ancak devlet kurumu olan ve Stockholm’ün erişilebilirliğinden sorumlu City Planner’dan Pernilla Johnni, şehrin ancak yarısının tam anlamıyla erişilebilir olduğunu söylüyor.
Buna karşın tüm otobüsler, tren ve otobüs duraklarının yüzde 70’i erişilebilir. Sokaklarda tekerlekli sandalyelere takılan bütün su okuları yenileriyle değiştirilmiş. Tüm ışıklar görme engelliler için sesli hale getirilmiş. Polislere, müteahhitlere şehir içinde tekerlekli sandalye vb. ile gezdirilerek farkındalık eğitimleri verilmiş.
Şehrin tarihi bölümünü erişilebilir hale getirmek ise oldukça sorunlu. İsveç Ulusal Mülk Kurulu’ndan Per-Anders Johansson, “Hem tarihi mirası koruyup hem de nasıl her yeri erişilebilir hale getirilebilir üzerinde çalışıyoruz. Burası asla erişilebilir hale getirilemez mantığıyla değil, hangi yaratıcı çözümle bunu başarabiliriz” üzerine çalıştıklarını söylüyor.
Mesela fotoğrafta gördüğünüz kaleye erişilebilirlik tarihi dokuyu bozmadan imkansız gibi gözükürken bunun yolunu aynı taşlardan yapılan bir asansör tasarlayarak bulmuşlar. 400 bin euro’ya malolmuş ama “Geleceğe bıraktığımız değere bakınca bedeli ölçülemez” diyor. Aynı şekilde tarihi şehirdeki arnavut kaldırımlarının bir bölümü tekerlekli sandalyelerin rahat kullanımı için aynı dokuda düz taşlarla döşenmiş. Yaratıcı çözümler üzerinde çalışmaya devam ediyorlar.
İsveç 2008’de engelli hakları konusunda dünyadaki tek ve en önemli belge olan Birleşmiş Milletler Engelliler Sözleşmesini imzalıyor, bir yıl sonra ise ayrımcılığa karşı çıkarılan yasayla engellilik de bir ayrımcılık biçimi olarak tanımlanıyor.
Ancak Fiziksel Emgelliler Derneği’nden (DHR) kendisi de fiziksel engelli Rasmus Isaksson, erişilebilirlik konusunda daha kesin çözümler almak için 2,5 yıl boyunca parlamento önünde haftanın bir günü toplanarak “erişilemezlik”in de bir ayrımcılık biçimi olarak yasaya girmesini talep ettiklerini anlatıyor. Bunu 2015’in başında başarmışlar. Ancak yasa yeni çıktığı için henüz sonuçlanan bir mahkeme kararı yok ve yasadaki istisnalardan dolayı çok da memnun değiller. Çünkü yasa birçok kurumu kapsamadığı gibi verilen cezaların algı değişikliği için yeterli olmayacağını düşünüyorlar. Bütün gezi boyunca hükümete gelen en büyük eleştirinin bu olduğuna dikkatinizi çekmek isterim.
Engelliler için mimari eşilebilirlikten sonraki en önemli sorun alanlarından biri de eğitim. İsveç kaynaştırma eğitimi, yani tüm engelli çocukların aynı okula gittiği sistemi neredeyse başarmış. Engel türü ne olursa olsun tüm çocuklar aynı okula gidebiliyor. İşitme engelliler ve zihinsel engelliler için hala farklı okullar var. Ancak çocuğunu buraya göndermek ailenin isteğine bırakılıyor. İşitme engelli okulları genelde işaret dili için tercih ediliyormuş.
Zihinsel engelli çocuklar için ise durum o kadar kolay değil. Şöyle ki, aileler çocuğunu hiçbir şekilde uyum gösteremese de kaynaştırma okulunda tutmak istiyorsa devletten ekstra eğitim desteği talep ediyor. Devlet, “çocuğun uyum sağlayamadı, onu zihinsel engelli okuluna alalım” diyemiyor.
Ancak Özel Eğitim İhtiyaçları ve Okulları için Ulusal Ajansı’ndan Helena Foss Ahlden, diğer çocukların aileleri ve okul yönetiminin önyargıları nedeniyle zihinsel engelli çocukların kaynaştırma eğitimi almasında sorunlar yaşandığını da itiraf ediyor. Yani aslında aileler bir yerden sonra çocuğunu zihinsel engelliler okuluna göndermek zorunda kalabiliyor.
“Kaynaştırma eğitimini nasıl başarıyorsunuz, ekstra öğretmen mi oluyor, neler yapıyorsunuz?” sorularımı anlamakta biraz güçlük çektiler. Sınıflarda zaten birer öğretmen olmadığı, her engelli çocuğun ihtiyaçlarına göre özel çözümler üretildiğini anlattılar. Ancak tabii ki her okul özel eğitime gereksinimi olan çocuklar için tamamen erişilebilir değil. Zaten Eğitim Bakanlığı altında 2008’de kurulan Özel Eğitim İhtiyaçları ve Okulları için Ulusal Ajansı’nın görevi tam da bu; özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar için bireysel ders programları hazırlanması, özel eğitim materyalleri sağlanması, öğretmenlere ve okul yönetimine engelli çocukların eğitimi için eğitim verilmesi vb. Türkiye’de kaynaştırma eğitiminde yaşanan sorunlar göz önüne alındığında İsveç modelinden öğrenecek çok şey var.
Engelliler, mimari erişilebilirlik sayesinde sokağa çıkabildi, süper eğitim sistemiyle eğitim de aldı diyelim. Peki bu işe girebilmesi için yeterli mi? Hayır. İsveç’te engellilerin yüzde 45’i işsiz. Yani aslında iki engelliden birinin işi var. Türkiye’de sadece kamuda 25 bin engelli kadrosunun kotaya rağmen boş olduğu düşünülürse kulağa oldukça inanılmaz geliyor.
Ama onlar için engelli işsizliği acil olarak halledilmesi gereken sorunların başında. Hükümetin engelli politikasını kontrol etmekle görevli devlete bağlı Katılım için İsveç Ajansı’ndan Terry Skehan, bize bugüne kadar neler yaptıklarını değil, nerelerde eksik olduklarını anlattı. Bu bile kurumun hükümeti denetleme konusunda ne kadar tarafsız olduğunun yeterli bir göstergeydi. Ve engelli işsizlik oranın ülke ortalamasının üstünde olmasınının eşit yurttaşlık ilkesi çerçevesinde kabul edilemez olduğununu vurguladı.
İstihdam konusunda 35 yıldır uygulanan SamHall projesi oldukça etkileyici. Dünyada da benzeri yok. Devletin kurduğu Sam Hall şirketi, en başta özellikle erkek engelli bireyleri istihdam eden bir fabrikaymış. Yıllar içinde binlerce kişiyi çalıştırmış. Ancak daha sonra politikasını geliştirmiş. Engellileri fabrikada görünmez halde değil, görünür yerlerde birebir diğer insanlarla iletişim halinde olabilecekleri yerlerde çalıştırmaya başlamış. Devlete başvuran engelli Sam Hall’e yönlendiriliyor. Kişinin yetenek ve isteklerine göre nasıl bir işte çalışacağı belirleniyor, kendisine eğitim veriliyor. Herhangi bir firmada hamburgerci de olabilir, temizlik ya da resepsiyon görevlisi de. Saatleri engeline göre belirleniyor. Yani konsantrasyon sorunu ya da sırt ağrısı varsa günde 2 saat de çalışabilir 8 saat de. Şu anda 23 bin engelli çalışanı var. Bunların yüzde 40’ı zihinsel ve birden fazla engeli olanlardan oluşmak zorunda. Giderlerinin yarısını devlet karşılıyor. En büyük amaçlarından biri her yıl en az bin kişiyi Sam Hall dışında “normal” bir iş yerinde çalışabiliecek duruma getirmek. Peki karşılaştıkları en büyük sorunlar ne? Engellilerin işi öğrenmesi mi, adapte olması mı? Hayır. Engelli çalıştırmakta önyargılarını yıkamayan şirketler.
Engellilerin özellikle görme engellilerin en önemli sorunlarından biri ise bilgiye erişim. Bu konuda da Erişilebilir Medya Ajansı imdada yetişiyor. Yine bir devlet kurumu olan ajans engellilerin medya ve edebiyata erişimini sağlıyor. Tam 125 çalışanı var. Okuma güçlüğü olanlar için Sekiz Sayfa isminde haftalık bir gazete çıkarıyorlar. Okuma güçlüğü derken zihinsel engelli, disleksi, vb. gibi durumlar olabilir. Gazete bir haftada İsveç’te olan olayların basit ve anlaşılır cümlelerle yani bir çocuğun anlayabileceği seviyede anlatan haberlerden oluşuyor. Bu anlamda İsveççe öğrenmeye başlayan göçmenler için de oldukça verimli bir kaynak oluşturuyor.
Merkezin bir diğer önemli işlevi ise kitapları briaille alfabesine ve sesli kitaba dönüştürmek. Sesli kitaplar sadece görme engellilerin değil, elinde kitap tutamayan engellilerin de kitaba erişimini sağlıyor. Şu ana kadar Türkçe dahil 50 dilde 100 bin kitap çevrilmiş ve web üzerinden erişilebilir hale getirilmiş. Türkiye’de de sesli kitap çalışması gelişiyor ancak bu meselenin devlet tarafından yapılması görme engelli birinin şu kitabın sesli halini istiyorum diye kolayca talep edebilme olanağı sağlıyor. Çünkü bu bir gönüllü işi olarak değil devletin hizmeti olarak sunuluyor.
Engellilerin görünürlülüğüne dair İsveç’teki en çarpıcı hareketlerden biri ise Funki Model Ajansı. Lou Rehinlund, 10 yıl reklam sektöründe çalıştıktan sonra istifa edip engellilerle çalışmaya başlamış. 2011’de kurduğu ajans bir sivil toplum örgütü aslında. Tek amaçları sinema, reklam, moda sektöründeki “mükemmel ve kusursuz” dış görünüş algısına karşı engellilerin görünürlüğünü arttırmak. Bunun için çeşitli engelli gruplarıyla defileler düzenlenmiş. Çeşitli reklam firmaları, ünlü modacılar engelli modelleri kullanmış. Serebral palsili, down sendromlu, görme engelli gibi çeşitli engelli gruplarından 450 engelli modeli var şu anda. Geçen sene 3 sinema filmi için ajanstan engelli model çağrılmış. Rehinlund, engelli bireylerin podyumda, reklamda, filmde yer almasının inanılmaz bir özgüven sağladığını söylüyor.
Mesela üniversitelerin fotorafçılık bölümlerinde çekimlere gitmişler. Bir öğrenci serebral palsili bir kadının fotoğrafını çekeceği zaman eli ayağı birbirine karışmış, ne yapacağını şaşırmış. Sonunda ortaya yukarıdaki gibi bir fotoğraf çıkmış…