“MEB’in Okullarından Sonra İlaç Gibi Bir Ölçek”

Gökçeada Lise Kampüsü Mimari Proje Yarışması kolokyumu 19 Temmuz günü Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası'nda yapıldı.

Kolokyum kazananların açıklanması ve ödüllerinin takdim edilmesi ile başladı. İlk olarak 3.’lük ödülünü alan AboutBlank ardından 2.’lik ödülünü alan ekipten Fatih Yavuz ve Emre Şavural ödüllerini aldı. 1.’lik ödülü sahibi PAB Mimarlık’ın kolokyumda bulunmaması ise tartışma konusu oldu. Önseçimli yarışmalar, jürinin kolokyum ve sonuçlanma tarihini aynı güne koyması ve mimarların kolokyumlara katılımı salondakilerce tartışıldı.

“Kısıtlayıcılığı az kriterler koyduk”

Yarışma süreci ile ilgili tartışma ilk olarak jüri başkanı Dürrin Süer’in konuşması ile başladı. Ön seçimli yarışmalara gelen genel eleştirilere bir açıklama mahiyetinde de olan konuşmasında Süer; idarenin genel eğiliminin de ön seçimli bir yarışma olması yönünde olduğunu, aynı zamanda projelerin niteliğinin de oldukça yüksek olduğunu belirterek “Bunu söylüyorum çünkü bu yarışmanın ön seçimli oluşuna biraz da olumlu ve ılımlı bakmaya da yöneltecektir bu sonuçlar bizi.” dedi.

“Kısıtlayıcılığı az kriterler koyduk” diyen Dürrin Süer, yarışma alanında iki farklı kurumun olması, tasarımın bu ilişkiyi çözebilmesini beklediklerini, Gökçeada’ya yeni bir yaşantı kurabilmesini buranın bir ada olmasıyla kopukluğu, yalıtılmıştı yansıtmasını “Yani yer ile kurduğu ilişki”nin jürinin değerlendirme kriterlerinde önem teşkil ettiğini belirtti. “Sonuç ürününe ulaşmamıza en büyük etken ada ile kurulan ilişki ve yeni bir yaşantı sunma şekli, eğitim yapısı ve ortak mekanlarla yeni bir cazibe merkezi oluşturulması oldu” dedi..

Jüri üyelerinden Ömer Selçuk Baz gelen projelere yönelik değerlendirmesini ise şu şekilde yaptı; “Tasarım problemi oldukça zordu. Adanın kendisi tasarım için oldukça zor bir parametreydi. Jüri de, ada ile bir eğitim yapısının ilişkisi nasıl kurulurdu bunu yeniden sorguladı. Şunu gözlemledik ki bazı projeler de ada ile ilişikisi kurulmuş iken bazıları kendi içinde kapalıydı.”

Yarışmaya katılan mimarlardan Semra Uygur; “Programın ve arsanın büyüklüğü aslında hem bir zenginlik hem de negatif durum… Alanı koruyarak kullanışlı hale getirilmek gerek. Alanın kuzeyindeki yeşil alan da dahil olmak üzere bir proje üretilmesi daha etkili ve alanın tamamına yayılması adına daha etkili olmaz mıydı?” sorusu üzerine Ömer Selçuk Baz; “Bunlar tamamen tasarım kriterleri kapsamında değerlendirilmelidir, birinci projede yaygın kullanım ile bir tasarım önerilmiştir.” diyerek soruyu cevapladı.

“MEB’in okullarından sonra bu ölçek ilaç gibi oldu” diyen Kutlu İnanç Bal’ın ardından Hasan Özbay “Yıkılacak olan projenin ölçeği adaya hiç uymayan bir binaydı ama gördüğüm o ki seçilen projeler yine ölçeğe uygun değil jürinin ölçek ile ilgili bir kaygısı olmamış” diyerek hem 1.lik ödülü alan projeyi hem de ölçeği gözetmediğini düşündüğü jüriye eleştirilerini yöneltti.

Jüri program ile ilgili olduğunu belirttiği ölçek kaygısının, aralarında da çok tartışılan bir konu olduğunu, yapının ufalanmasının da bir yere kadar gerçekleşebildiğini belirtti ve katılımcı Kutlu İnanç Bal’ın projesini örnek gösterdi.

Etiketler

13 yorum

  • omer-yilmaz says:

    Öncelikle PAB’ı tebrik ederim, umarım iyi başlayan ve sonuçlanan yarışma süreci bina ortaya çıkana dek böyle devam eder.

    Proje gönderen 15 ekibi de kutlamak gerek. En azından ben öyle düşünüyorum. Açık yarışmalara göre genel seviyenin çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. Elbette kendi tecrübelerimle. Bu açıdan Abdi Güzer’in Facebook’ta Adana Ticaret Odası Yarışması ile ilgili eleştirilerine otomatik bir cevap olduğunu da eklemem gerek.

    Proje teslim etmeyen 3 ekip oldu. Bu ekiplerin teslim etmelerini beklemek, başka mimarların yarışmaya katılım haklarına engel olduklarını düşünmek elbette mümkün. Ancak iş yapan herkesin bildiği gibi öncelikler değişebiliyor. Sayı 18 olunca istatistiki olarak teslim edilmeme şansı artıyor, bir de buna ödül ücretinin 5.000 TL gibi maket ücretini bile karşılamayacak seviyede kalmasını eklersek durum açık bence. Şahsen bunun çaresinin daha makul sayıda ekip davet etmek ve daha iyi ücret verilmesi olduğunu düşünüyorum. Yarışmacıların yarışmasını düşük ücretlerle küçük olan pastayı daha küçük parçalara ayırarak değil pastayı büyüterek sağlamamız gerektiğini düşünüyorum.

    Kolokyum ve ödül süreci bir dizi ilke sahne oldu: İlk kez yarışma sonuçları kolokyum sabahı açıklandı. Bu bir denemeydi. Başarılı oldu, şöyle ki: Benzer zamanlarda açıklanan Adana Yarışması’nda 13 ödül sahininden 5’i ödülünü almaya gelmemiş. Gökçeada’da ise 15 ödül sahibinden 12’si ödülünü almaya geldi… Buradan yöntem iyidir sonucu çıkmıyor hatta şahsen bu yöntemi bir daha uygulamanın gerekli olmadığını düşünüyorum.

    Süreçte yaşanan bir diğer ilk 1.Ödül sahiplerinin de ödüllerini almaya gelmeyenler arasında olduğu. Bu hiç de hoş bir durum olmadı. Mimarların idarelere karşı bir kez daha gol yediğini söyleyebiliriz. İl Özel İdaresi Genel Sekreteri’nin “İyi ki Vali Bey katılmamış” sözü aklımdan sanırım uzun süre çıkmayacak. Öte yandan Gökçeada Kaymakamı, Belediye Başkanı, İlçe Milli Eğitim Müdürü ve Çanakkale İl Özel İdaresi Genel Sekreteri tam kadro olarak kolokyumdaydı…

    Bir yarışmaya harcanan emek yanında kolokyuma katılmanın gerektirdiği emek çok az esasında. Hele de 1.’lik söz konusu ise katılmamayı anlamak elde değil. Mimarın 1.liğe oynadığını biliyor olması da gerek.

    İçinde olduğum için söylemiyorum ama jürimiz de harikaydı. İçinde olmak onur vericiydi.

  • omer-yilmaz says:

    Son bir not Kutlu Bal & Hakan Evkaya ikilisinin projesi için: Önerdikleri proje Gökçeada için oldukça iyiydi. Bu önermeyi oldukça iyi incelttiklerini söylemek de mümkün. Konu bir konut geliştirme projesi ya da AVM olsa önerileri belki bu kadar etkili olmayacaktı. Lakin bir eğitim kurumunda bu öneriyle gelmek oldukça cesaret gerektiriyor.

    Yine de seçilmediler. Önerinin kendisi bir yandan da seçilmeyi engelliyor zaten.

    Bir kez de buradan tebrik etmek istedim kendilerini.

  • omer-yilmaz says:

    Okuyorlarsa asli jüri üyeleri seçimleri ile ilgili yorum yaparlar sanıyorum. Ben tartışmaların içinde yer alan, jüri heyeti üyelerinden birisi olarak kendi açımdan yorumlamak isterim notları.

    “Haber metninde yanlışlık var” dendiğinde olmayan bir şey yazılmış gibi algıladım. Esasında orada söylenenlerin habere yansıması ve sizin buna itiraz söz konusu. Ben de Hasan Özbay’ın yorumlarına itiraz ediyorum, şöyle ki: Gökçeada nüfusu 8.000 Küçükçekmece nüfusu 250.000 oranlaması ile okul büyüklüğüne karar verilemez. Nasıl Urfa nüfusu 1.000.000 Kastamonu 100.000 diye MEB Eğitim Kampüsleri’nde verilen ihtiyaç programlarına eleştiri bu açıdan getirilmedi ise Gökçeada’da da eleştirinin oranlama üzerinden gelişmesi manasız.

    Kaldı ki MEB Eğitim Kampüsleri’nde ölçeğin büyüklüğünün çeşitli nedenleri var, bence izleyiciler de bunun farkında. Ama yine de daha küçük ama kampüs ölçeğinde hatta ismine de sahip olan bir çözümle uğraşmak yarışmacılara iyi gelmiştir, bu oldukça doğal.

    Gökçeada için bu büyüklük fazla değil mi? Ön çalışmalarda bu konu tartışıldı. Ne fazla ne eksik, bunu önce söyleyelim. Devletin Gökçeada’ya yaklaşımı on yıllardır sorunlu bence. Demek istediğim Türkiye’nin denizle ilgili ilgisiz dört bir yanından vatadaşlar alınıp buraya yerleştirilmiş. Rumlar da göç edip gitmiş. Devlet burada iskan politikasını sürdürmek istiyor, bu bana garip görünüyor. Ben olsaydım, adanın eski köylülerini nasıl geri getiririm sorusu üzerinde çalışırdım… Hal böyle iken yarışmada ne idare ne jüri ölçeğin büyütülmesini istemedi. Mevcut kapasitenin yeterli olduğu hep söylendi ve bu şartnameye de yansıdı, sonuçlara da yansıdı bence.

    Eski yapıların ada ölçeği için zaten büyül olduğu eleştirisine katılabilirim. Ancak jürinin seçimleri ağırlıklı olarak parçalı projelerden yana oldu. Zaten eleştiri metninde bu okunabiliyor. Hala jürinin büyüklüğü hiç önemsememiş olduğunu söylemek son derece garip. Uygur ekibinin ya da başka ekiplerin projelerinin büyük olması jürinin seçimini ya da önemsediklerini değil mimarlık ortamının olaylara yaklaşımını tartışmamızı gerektirir sadece. Kaldı ki oy kullanma hakkım olsa Kutlu Bal ve Uygurlar’ın projelerinin daha fazla ilerlemelerini desteklerdim. Tek kriterle değerlendirmenin doğru olmadını düşünüyorum. Bu nedenle de Fatih Yavuz & Ramazan Avcı projesinin orada olmasının da hiçbir yanlış tarafı olmadığını düşünüyorum.

  • omer-yilmaz says:

    Kutlu ve Hakan’ın önerisini birinci olarak seçmeye kolay cesaret edilemez diyerek o konuda paralel düşündüğümüzü belirtmiş olayım.

    Ancak bir önceki mesajımda jürinin büyüklük meselesini dert edindiğini yazmıştım zaten seçimleri ile de bunu ortaya koydu. Sadece 2. Ödül üzerinden değerlendirme yapılıyor. Hasan Özbay çoğumuzdan daha deneyimli yarışmacı/jüri. Jürilerin seçimlerini, jüri ortamını, olasılıkların defalarca değerlendirildiğini bilir. Garip doğrusu jüriye gelen bu eleştiri bence.

  • hasan-ozbay says:

    Haber metninde bir yanlışlık var. Düzelteyim.
    Gökçeada merkezinin nüfusu 6 bin. Tüm ada ise 8 bin civarında. Buraya yapılacak okulun nüfusu ise 1200 kişi. Yani merkez nüfusunun %20 si büyüklüğünde bir kitle buraya gelecek. (Ankara ile kıyaslarsak 1 milyon kişilik kampüs yapmak gibi bir durumdan bahsediyoruz.) Aslında , şu tartışılan, MEB kampüslerden bile daha vahim bir büyüklükten bahsediyoruz. Bu nüfusu barındıracak okul binası da yerleşkeyi baskı altına almamalı, onunla diyaloğa girmeli. Yıkılması düşünülen ve 1960 yıllarda yapılan okul binaları ölçekleri ile bu durumun bir kanıtı.
    Jüri bu büyüklüğü hiç önemsememiş. Kolokyumda da dediğim gibi, 2. ödül ve Uygur ekibinin önerilerini bu açıdan tartışmalı buluyorum. Sözüm birinciye değil. O projede ölçek konusunda duyarlı bir yaklaşım var. Bu açıdan haberde sözlerim yanlış anlatılmış.

  • hasan-ozbay says:

    Okulun nüfusu 1200 kişi. Yatılı kapasitesi ise 200 kişi. Bu durumda geride kalan 1000 kişi ada sakinlerinin çocukları mı olacak? Yani ada nüfusunun 1/8 i lise çağında mı? Buradaki okul bu büyüklük ile (burada bahsettiğim inşai büyüklük değildir) adayı nasıl etkileyecek? Bu soruların yanıtını zaman gösterecek. Ancak yapı ölçeği konusunu mimari bilgi ve deneyimimizle tartışabiliriz. Biz mütavazi ve yerle yarışmayan bir kurgu peşinde koştuk. Bunu ne kadar yapabildik, bu tartışılabilir. Ancak yarışmacıların ve jürinin büyüklük konusunu hiç dert etmemesini yadırgıyorum. Programın parçalanması bu konuda bir çözüm olabilir. Ancak Gökçeada, Mardin veya Urfa değil. Kış iklimi sert geçen bir yer. (Kolokyum sonrası Çanakkale’de yağan yağmur nedeniyle yaz günü bir saat dışarı burnumuzu uzatamadık.) Böyle bir iklim zonunda bir laboratuar-bir bina olacak şekilde kütleyi ve programı parçalamak da başka sorunlar yaratır. Bu nedenle Kutlu ve Hakan’ın önerisi değerli bir tasarım olmasına karşın, birinci alternatifi olamaz.
    Başa dönersek, 1200 kişilik bu okulun etkileri İstanbul’da yapılacak 10 bin kişilik okuldan daha risklidir.

  • ahmet-turan-koksal says:

    JÜRİNİN ZAFİYETİ VARRRRRR….

    Biraz uzun olabilir. Okursanız sevinirim.

    Uzun ama başlığı böyle provakatif atayım da merak edip okuyun.

    Önelikle PAB’ı tebrik ederim. Hepsi iyi çocuklar. Niğde’den sonra farklı bir eğitim yapısı yapmaları çok hoş olacak.

    Onlar benim öğrencilerim olmadı ama o kadar kibar ve o kadar mütevazı ve yetenekliler ki tebriği gönülden yaptığımı bilmelerini isterim. Çok sevindim.

    Şimdi eski Forum gibi olmasa bile aklımdan geçenleri paylaşmak isterim.

    Önce bazı bilgiler.
    Ben ve ekibim de bu yarışmaya ön teklif verdik. Uygun görülmedik. Saygıyla karşıladık ve süreç devam ederken de sonra da bir şey demedik. Demeyeceğiz.
    Ben ve ekibim genel olarak iyi bir dosya verdiğimizi düşünüyorduk ama jürinin seçim kıstaslarına uygun olmadığından elendik. Bu kadar doğal bir süreç olamaz. Kabul ediyoruz.
    Ben ve ekibim ön seçmeli yarışmaları destekliyoruz. Ayrıca jürinin genel olarak bizi seçse de seçmese de hakkaniyetli bir seçim süreci geçirdiğine eminiz. Sorun yok.

    Sorun başka yerde.

    Ömer Yılmaz’dan alıntı:
    Proje teslim etmeyen 3 ekip oldu. Bu ekiplerin teslim etmelerini beklemek, başka mimarların yarışmaya katılım haklarına engel olduklarını düşünmek elbette mümkün. Ancak iş yapan herkesin bildiği gibi öncelikler değişebiliyor.

    Kimler teslim etmedi neden etmediler bilmiyorum. (istesem bakarım, Ömer’e sorar bilgi alırım ama amacım kişilerle polemiğe girmek değil) Fakat vebali büyüktür. 90 dosya gitmiş bunun 18’i seçilmiş. Sen öneri göndermiyorsun. Bir sebebi olmalı deklare edilecek.

    Tabii ki, sağlık sorunları ya da daha farklı MÜCBİR sebepler olabilir. Bunu sorgulayamam. Sorgulamamak gerekir. Ama “önceliklerin değişmesi” kabul edilemez.

    Yani 90 dosyadan 72’si bir şekilde dışari itilmiş (öyle gerekiyor, ön seçmeli çünkü) Hah o zaman önceliklerim değişti X işi daha önemli diyemezsiniz. Bu diğer kişilerin fikirlerini söylememesi demektir. Ancak o sırada çözemeyecğeimiz bir sorun oldu denebilir. Eh ekibin diğer kısmı devreye girseydi akıllara gelir. Bana garip geldi öneri vermeme rahatlığı.

    Dediklerim ön seçmeli yarışma kötüdür anlamına gelmiyor. Ömer Yılmaz’ın 5000 lira verildi o yüzden azdı belki de daha az kişi seçip çok para vermeliydik lafı daha fena. Belki de mantıksız.

    Neden? İlk duyuruda 50.000 dendi sonra 5.000 denmedi ki. Hep 5.000 TL idi. Yani eğer birileri “yahu 5.000 çok az bu yüzden girmeyelim” diyecekse baştan bunu der dosya vermezdi. O yüzden Ömer Yılmaz’ın argümanı çalışmıyor. 5.000 sonradan az geldi evdeki hesap çarşıya uymadı diyorsa ekip daha fena.

    Şimdi “her şey para mı” muhabbetine girmiyorum. Her şey değil ama çok şey para. Projecilikle hayatını kazanmak, masrafları karşılamak ve tabii ki ayakta kalıp iyi mimarlık yapmak o kadar zor ki. Lütfen dediklerim yanlış anlaşılmasın. 5.000 çok azdı tabii. Gönül istedi sayı yine 18 olsaydı 20.000 tl olsaydı.

    O kadar para yok. Ön seçmeli yarışma kültürümüz de yok ne yazık. Yarışma kültürümüz türkiyedeki tüm mimarların %95’i yarışmalarla ilgili değil. Odanın bile böyle bir istatistiği yok. Şimdiye kadar hiç mimari proje yarışmasına katılmamış kaç mimar var.

    Tam sayı veremem ama bilin ki çok. Hem de düşündüğünüzden de çok.

    O yüzden idarelerin hele böyle özel konularda yarışma açması çok hoş.

    Ama kamuoyuna mazeret bildirmeden önseçmeli yarışmamay iş göndermemek bence ayıp. uzaktan bakınca “Nasılsa ilk 18’e girdik. 5.000 için değmez. Hesap kitap yapamadık yoğunluk fena. Vermesek de olur” denmiş gibi geliyor. Bence ufak da olsa bir savunma ya da nezaketen bir mazeret bildirimeli.

    Ekipler zaten genelde kalabalık örneğin biz ayrı ayrı yarışma teslim edebilecek güçte 6 minik ekiptik.
    Tekil olarak mücbir sebep doğuracak tek ekip seçmek jürinin zafiyeti bence. 5.000’e bağlamasak. Jüri diyecek ki. Ekipten bir bölümü yoğun olsa, ters bir şey olsa teslim gelmez, o yüzden alt ekiplerin de iş verebileceği ekipleri seçmek lazım demeliydi. Özeleştiri lazım. sadece iki kişilik bir ekip seçersen birinin dişi ağrır (atıyorum) öbürüsü masraflar kabardı uygulama projesi verirsek ceza da ödeyebiliriz bilmem ne şirketine 5.000 az der (atıyorum valla salladım) iki kişi bir pes eder. Hop sayı düştü 17. Sonra 16 sonra 15. Mazeret bildirmişlerse (jüriye) asıl diğer 72’ye söylemek lazım o mazereti. Jüriye ne oluyor onlar seçmekle yükümlü mazereti kabul etmekle değil.

    Kısaca: Jüri artık seçim kıstası neyse onun başına ekibin diş ağrısı ve para kaygısı olur da öneri vermezler riskini de öne koymaları gerekirdi. Müneccim değiller tabii ama alt ekiplerin muhakkak teslim edeceklerine dair ipucu aramaları gerekirdi. Zafiyet burada.

    Kolokyumlara gelince. Ben sadece girdiğim değil girmediğim yarışmaların da kolokyumlarına katılmayı severim. Çok şey öğrendim. Genelde teslim tarihine bakarken kolokyum tarihine de bakarım. Kazansam da kaybetsem de gitmek isterim. bazen kolokyumlar da beni germiştir. Bunu da bildireyim.

    Hatta en yakın arkadaşım Ömer Yılmaz “ATK şu yarışmanın kolokyumuna beraber gidelim mi” derse içim kıpır kıpır olur. Bundan daha iyi meslektaş tartışması olur mu? olmaz.

    Gitmediğim kolokyumlar da oldu. Ya da gittiğime pişman olduklarım da. Sebepleri aklıma geldiği şekilde şöyle.

    1- Jüri kafasına göre teslim ve kolokyum tarihini değiştirmişse. Bu çok ayıp bir şey. (AFAD yarışması öyleydi. Ben o yarışmayı çok çok kötü buluyorum)
    2- Kolokyumda katılımcı ve tartışmacı bir durum yoksa. Biri alır mikrofonu iş karşılıklı atışmaya girer. Hangisinden öyle olur önceden bilemem ama artık hissedebiliyorum. Kolokyumu yöneten çok önemli.
    3- Jüri üyelerinin bazılarının kolokyuma gelmemesi. Şişli cami yarışmasında Konuralp gelmemişti. Çok ayıp mazeret yok bir şey yok. Böyle jüri üyesi mi olur. Koloyum ve sonuçlar ertelendi de ertelendi. Yarışmanın değeri eridi de eridi.
    4- Bir de jüri kestirip atar. Adana Ziyapaşa yarışmasında 5-6 sayfaslık şartnamenin 3 sayfası camiyi tarfilerken her şey o yöne giderken camiye abanınca elenmiştilk. Jüri haklıydı. Fakat biz şartname hakkında eleştirince jüri başkanı kestirip atmıştı. Bir de böyle mansiyonlardan birinde “kentsel kilim” lafını görünce kendimizce jüriye bir işaret saymıştık ama bunu söyleyemedik. Korktuk. Jüri kestirip atar diye. Falan filan. Kolokyumlarımız güzel geçmiyor. Gidince verim alamıyoruz. Bu da bir gerçek.
    5- ETO yarışmasını Alişan kazanmıştı. Alişan’ı tebrik ettiler kürsüde o da çıktı sağolun dedi. Sonra ne oldu? Onu ablukaya aldılar diğer yarışmacılar devamlı Alişan’a sorular da sorular. Bir kolokyum idarecisi olur. Önceden belidir X kişisinin kolokyumu idare etmesini istiyoruz denir o da kabul eder jüri dışından biri idare eder. örneğin Kurbağalıdere kolokyumu o yönde çok iyiydi ama orada da Mimarlar odası SABOTAJI geldi kolokyum rezil oldu. İpek yönetiyordu ben buradan tebrik edeyim onu.

    Kolokyuma gelmenin de bir kazancı olmalı. Yarışma kazanan ya da kazanmayan kişi kolokyuma dahi gidemiyor. Ben Arkitera Forum’un bir sayısal kolokyum (idare edilen kategori edilen) olması yani dijital ortamda yapılması taraftarıyım.

    Ölçek ve sayı meselesi sorunlu. Hasan Özbay’a katılıyorum. Fakat idarenin bir garip “nüfus politikasıı” olduğunu düşünüyorum.

    Ama teslim etmeyenler, meslektaşlarına saygıları varsa sebeplerini de açıklamaları gerekir. Ben kendi adıma ne derse desin “Çok sıcaktı havalar ofisin klimasının gazı bitmişti, sıcaktan çalışamadık” deseler bile önemli olduğunu ve diğerlerinin kabul etmesini “mazeretini beğenmedim” DEMEMESİ gerektiğini düşünüyorum.

    Ben demem. Ama 72 dosyaya saygı varsa bir açıklama yapılmalıdır.

    Jüri 18’in teslim edeceğini bilemez, garantisini veremez. Nasıl versin. Ancak öneri vermeyen 3 ekip mazeret bildirdiyse ŞEFFAF olmalı herkese açık etmelidir. Bildirmediyse ona göre anons etmelidir.

    Ancak böyle zafiyetini az da olsa giderebilir.

    Hür fikrim budur.

    Teşekkürler.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Benim derdim bu tür çözümler değildi. Böyle şeyler olur. Bir yarışmacı olarak diğer yarışmacının bu yaklaşımını sorgulayamam. Burada jürinin görevi ŞEFFAF olup eğer gelen mazeret varsa açıklamasıdır. Ama ses seda yok. Hemen toplanmalı bu konuda bir cevap vermeli bence.

  • emre-ozkan says:

    Ön seçimli yarışmalarda seçildikten sonra teslim etmeme sıkıntısını çözmek çok kolay. Mesela, bu yarışma şartmanesinde “teslim etmeyen ekipler 10.000TL ceza ödeyecektir” denseydi, herkes teslim ederdi. Ölüm, ameliyat vb. özel durumlar istisnai durumlar olarak kabul edilebilir.

  • emre-ozkan says:

    Veya ön seçimler tamamlandıktan sonra, seçilen katılımcılardan 5.000 TL kapora alınabilir, teslim etmeyen ekıbe kaporası geri ödenmez, teslım edenlere kaporaları artı kazandıkları ödül miktarı ödenir.

  • hasan-ozbay says:

    Bence idare sevinmiştir. 15.000 TL kar ettik demiştir.Acaba katılmayanlara verilecek para mansiyonlara paylaştırılamaz mı? (Ha ha haaa)

  • ahmet-turan-koksal says:

    15+3’teki 3 birinci, ikinci ve üçüncü olmasın sakın. Bence jürinin bütçesi kısıtlıydı. (Bunu üzülerek beyan ettiler) Açık yarışma olsaydı genelde (80 teslim gelse) ilk elemeden sonra ya da ciddi yapılan bir elemeden sonra 15-20 proje kalır. Bunu yarışmalarla yoğurulan kişiler bilir.

    Kısaca özetliyim
    1- Kimseye teslim etmedi diye bir kızgınlığımız yoktur. Onları töhmet altında bırakmak derdimiz yoktur. Sadece “öncelikler değişir ya da 5.000 TL ondan” demek ters geldi. Bunu aha şimdi telefon açıp jürideki arkadaşlarıma söyleyebilirim. Fakat herkese açtım. Amaç fikir paylaşımı.
    2- Ön seçmeli yarışmalara karşı duruşumuz yoktur
    3- Sadece jüri bir mazeret bildirildiyse sunmalıdır.

    15+3’teki 3’ün iş vermeyeceğini tahmin ettiğini hiç zannetmiyorum. 3 ödül olsa 15 mansiyon olsun denmiş belli (Benimkisi de tahmin)

  • bay-cambaz says:

    belli bir sayıda ekibin zaten teslim etmeyeceği önceden düşünülmüş olabilir. seçilen ekip sayısının 18 olması (15 + 3) belki de bundandır. eğer böyle ise jürinin hesabı tutmuş.

Bir yanıt yazın