Harvey “Asi Şehirler” (2013) isimli kitabında Park’dan yaptığı alıntı ile şöyle bir soru sorar; “….. Ünlü kent sosyoloğu Robert Park’ın bir keresinde belirttiği gibi; şehir, insanın içinde yaşadığı dünyayı arzularına daha uygun hale getirebilmek için verdiği çabaların en tutarlısı ve bütününe bakıldığında en başarılısıdır. Fakat insanın yarattığı bir dünya olan bu şehir, aynı zamanda onun bundan böyle içinde yaşamaya mahkûm olduğu dünyadır. Böylece dolaylı olarak ve kendisini bekleyen görev hakkında net bir fikri olmaksızın, şehri inşa ederken insan kendini de yeniden inşa etmiştir. Eğer Park haklıysa, nasıl bir şehir istediğimiz sorusu, nasıl kimseler olmak istediğimiz, ne gibi toplumsal ilişkiler arayışı içinde olduğumuz, doğayla nasıl bir ilişkiye değer verdiğimiz, ne tür bir yaşam tarzı arzuladığımız, hangi estetik değerlere sahip olduğumuz sorularından ayrı düşünülemez. Öyleyse şehir hakkı, şehrin barındırdığı kaynaklara bireysel veya kolektif erişim hakkından çok öte bir şeydir; şehri gönlümüze göre değiştirme ve yeniden icat etme hakkıdır bu. Dahası, bireysel değil kolektif bir haktır, çünkü şehri yeniden icat etmek kaçınılmaz olarak kentleşme süreçleri üzerinde kolektif bir gücün uygulanmasına bağlıdır. Kendimizi ve şehirlerimizi şekillendirmek, insan hakları içinde en değerli, fakat bir o kadar da ihmal edilmiş olanıdır. Öyleyse bu hakkı en iyi biçimde nasıl kullanabiliriz?”…
Ülke gündeminin yolsuzluklarla, polis şiddetiyle, her gün yenisi yayınlanan tapelerle dolup taştığı, yerel seçimlerin yakın zamandaki varlığıyla stabil tutulmaya çalışılan zamanlar yaşıyoruz. Her yeni gün mesaimizi, rutin yapılması gerekenler işlerimizi ve temel insani ihtiyaçlarımızı bile anlamsızlaştıran, hatta içini boşaltan durumlar ile karşılaşıyoruz. Böyle bir ortamda daha nitelikli yaşanabilir kentler yaratmak, Gezi Parkı eylemleri ve sonrasında yaşananları unutmamak için; Harvey’in sorduğu sorunun benzerlerini, başkalarını sormak, türetmek ve cevaplar aramak istiyoruz. Bu bağlamda çeşitli siyasi süreçlere maruz kalan, bir süredir de bilinçli olarak işlevsiz bırakılan ve kent merkezinin çok önemli bir parçası olan Haliç Tersaneleri bütünlüğünün korunması ve yaşatılması konusundaki söz hakkımızı daha yüksek sesle dile getiriyoruz. Bu amaçla Temmuz 2013’ten bu yana alanın Sembol-Ekopark Turizm-Fine Otel OGG’ye verilmesinin ardından Haliç Tersaneleri’nin tüm sürecinin yakın takipçisiyiz ve 15 Mart 2014 tarihinde projelendirme süreci ile ilgili bir şeffaflık talebinde bulunduk. Çağrıya Y. Mimar Han Tümertekin “projenin müellifi olmadığı, yatırımcının görüşmekte olduğu mimar adaylarından biri olduğu” yönünde bir cevap verdi. Yukarıda ifade ettiğimiz tartışmanın kamuoyu önünde yapılması gerekliliğine verdiğimiz önemle cevabı için Y. Mimar Han Tümertekin’e teşekkür ediyor, yaklaşımını şeffaf bir sürecin ilk adımı olarak görmek istediğimizi belirtiyoruz ve varsa diğer müellif adaylarından da aynı hassasiyetle bilgilendirme bekliyoruz. Bir kere daha açıklığa kavuşturmak gerekir ki, amacımız olağan üstü zamanlar yaşadığımız şu günlerde kamuoyuna açık, şeffaf bir tartışma ortamının oluşturulmasıdır. Zira yaşadığımız olaylar, dayanışarak hareket etmenin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.
Özetle Haliç Dayanışması olarak talebimiz, Haliç Tersaneleri’nin yeniden kullanımına ilişkin programdan çevresiyle kurduğu ilişkilere kadar cevap verilmesi gereken birçok sorunun açık platformlarda tartışılmasıdır. Bu noktada ülkesine, kentine, mahallesine, doğaya ve çevreye sahip çıkan; tarihi-kültürel mirasın korunması ve geleceğe taşınması konusunda duyarlı tüm kişi, kurum, kuruluş, sendika, meslek örgütü vb. ile siyasi partileri bir kez daha HALİÇ DAYANIŞMA’sına çağırıyoruz. Gelin Haliç Tersaneleri bütünlüğünün korunması ve yaşatılması süreci ile birlikte sadece kentsel bir alanı değil, kendimizi de yeniden inşa edelim…
Haliç Dayanışması sekreteryası
İletişim: halicdayanismasi@gmail.com