Nasıl hissedeceğimden pek emin değilim.
Bir mezarın başında duruyorum. Nasıl hissedeceğimden pek emin değilim. Çünkü başında durduğum mezarın sahibini tanımıyorum. Yazı biraz tanıdık ama benim bildiğim bir dilden değil. Dinine mezhebine dair ibareler de yok. Etrafta gördüğüm diğer mezar taşlarına göz gezdiriyorum. Çağrışımlar başlıyor. Kelimeler… Burada olan herkes mimar…
Hayır ben bir cemaate, dine ait mezarlıkta değilim. Şimdi nasıl hissettiğimi anlamaya başladım. “Bu mezarlığın dinsizliği” beni bir yandan üzüyor çünkü kaybettiklerimizi ve nelere sahip olabileceğimizi görüyorum. Bu biraradalık imkansız bir hayalin ancak edebi bir sonda varolabileceği ihtimalini yüzüme çarpıyor. Bir yanda ise yaratılmış kimlikler ile değil de, bireyin harcadığı emek ve ürettiğiyle varolabileceği bir dünyanın ihtimalini de gösteriyor.
19.yy kendilerini kanıtlamak zorunda olan mimarlar “Bir dönemi cımbızla çekip almak istedim” diyen Tayfun Serttaş’ın Studio-X’de 31 Ocak’ta açılacak olan Mimarlar Mezarlığı sergisine konu oluyor. Sergi modernizme bağlı gelişen birey kimliğine yaptığı vurgu kadar ardındaki mikro ölçekli araştırmanın toplumsal belleğe yaptığı katkı ile de oldukça provakatif bir yere oturuyor.
Bu mezarda biraz kimsesizlik de var. “Devlet destekli saray mimarlarının major projelerinden farklı olarak kent parsellerinde çalışan apartman mimarları” burada. Çünkü araştırmaya konu olan mimarların kendilerini tanıtma, adeta bir sanatçının eserine imzalar gibi binasına imza atması aslında süreçte bir kendilerini gösterme ve kanıtlama çabasında içerisinde olduklarını gösteriyor. Onları mezarları başında anıyoruz çünkü bir sebepten onları kaybettik. Toplumsal dönüşümler, mimari akımlar derken kaybolan bir dönemdi onlar. Bu gayretleri ile de “bireyselliği çok erken bir dönemde tanımış ve ortaya atmış”, Serttaş’ın sözleriyle, “Şimdi kimsenin olmaya cesaret edemeyeceği kadar Batılı ve Janti”.
Bir kesiti inceliyor olmasının yanısıra serginin sunduğu çok katmanlı bakış açısı gerçekten keyif verici. Özellikle Tayfun Serttaş’a da ilham veren tipografi sunumları…
Çünkü işler aslında bir dönem tipografisine dair çok özel bir argüman niteliğinde. Tayfun Serttaş’ın tek tek binalardan aldığı yazıt örneklerinden oluşan ve 19.yy mimarlarının tipografi kullanımına dair ipuçları sunan çalışma çok daha geniş çalışma alanlarına gebe.
Çoğu yazıtın bir logo gibi binalarda yinelendiği bilgisi sunuluyor
Toplanan yazıtlardan çıkarılan kalıpları “Issız Kent Üçlemesi” kitabında görmek mümkün
Fakat tartışmaların çoğu şimdiden mimarların ölümünden çok ölüm sebebine odaklanmış durumda ki bu da daha çok tarihsel okumaları ve ilgilisine hitap ediyor. Serttaş içerik ile ilgili bu gibi çekiştirmelere şu sözleri ile açıklık getiriyor;
“Bu sergiyi bir dönem sorunsalı bir etnisite durumu olarak okumak doğru değil. Bir Ermeni, Rum meselesi değil dedim soranlara. Hala Rum evi, Türk evi diyoruz. Bir yapıyı hala art deco var, neo-klasik vs diye okuyamıyoruz. Ahşapı Türk’e, taşı Ermeni’ye mal ederek biryere varamazsınız…
Yapının böyle bir standartlaştırmaya tutulması bile yanlışken sergide böyle bir tartışmaya düştük. Ermeni mimarlar yapmıştır diye hala neoklasik mimarlar Ermenidir diyorlar.. Peki burada sırtsırta vermiş iki bina yapılmışsa birini Taşcı Cihan yapmış birini Ermeni Kalyas. Ama aynı anda yapmışlarsa hatta belki ortaklarsa ne olacak?
Yani bu bir dönem meselesidir.. Etnisiteyle ilgili değildir.”
Sergi etnik tutkulardan ve nostaljik bir gezintiden sıyrılıp sizi hangi yöne gitmek isterseniz çekip götürüyor. Girmek istediğiniz tartışmalar için de geniş bir yelpaze sunarak, güncel için de oldukça geniş bir zemin hazırlıyor.
Tayfun Serttaş’ın Mimarlar Mezarlığı sergisi Studio-X’de 31 Ocak – 28 Mart 2014 tarihleri arasında gezilebilir. Tavsiye ederiz.