Mimari Yapının Özgünlüğüne Kim, Nasıl Karar Verir?

İstanbul SMD 8 Eylül 2013 Resmi Gazetede yayınlanan 3194 sayılı İmar Kanunu "Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 5. Maddesinde yapılan değişiklik ile ilgili yazılı bir açıklamada bulundu.

İstanbul SMD yönetimi tarafından yapılan açıklamada, yapılan yönetmelik değişimi ile yapıların Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından belirlenen bir kurul tarafından “özgün”lüğünün ve eser olup olmayışının belirlenecek oluşuna, ayrıca mimarın fikri mülkiyet haklarına yapılacak olan müdahelelere ve beraberinde “kamu yararı” adı altında belirsizce kendisinden alınabilecek miras haklarına vurgu yapıyor.

Açıklamanın tam metni şu şekilde;

Mimarlar Anayasa Mahkemesi Yolunda

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” (Anayasa’nın 35. maddesi)

“Son aylarda hükümet tarafından yapılan bir takım düzenlemeler, mimarların telif hakları Anayasa’ya aykırı bir biçimde kısıtlanıyor. 8 Eylül 2013 Resmi Gazetede yayınlanan 3194 sayılı İmar Kanunu “Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 5. Maddesinde yapılan değişiklik ile Mimari Eser ve Projelerin Özgün Fikir ifade edip etmediğine karar verme yetkisi Mimari Estetik Komisyonuna veriliyor.

İşin ilginç yanı telif haklarına yönelik kısıtlamaların doğrudan Fikir ve Sanat Eserleri yasasına değil, bir başka yasaya, imar yasasıyla yapılmasıdır.

Oysa mimari eserler ve bu eserlerin yaratan mimarların telif hakları, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasası içinde tanımlanmıştır. Yasada sanat eserlerini korumak ve bunun için gerekli tüm tedbirleri almanın devletin görevleri arasında olduğu yazılıdır. Bu yasada tanımlanan haklar Türkiye’nin de imzaladığı Uluslararası Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın teminatı altındadır.

Bern Sözleşmesi, uluslararası alanda, eser sahiplerinin hakları konusunda en eski ve en geniş katılımlı sözleşmedir. Anılan sözleşme’nin 2/1 maddesi şöyledir:

“Edebiyat ve Sanat Eserleri” deyimi, ifade şekli ne olursa olsun, edebiyat, bilim ve sanat alanındaki kitaplar, dergiler ve diğer yazılar; konferanslar, nutuklar, vaazlar ve benzer nitelikteki diğer eserler; dramatik eserler veya dramatik-müzik eserleri; koreografik eserler ve pandomima gösterileri; sözlü veya sözsüz müzikal kompozisyonları, sinema tekniğine benzer bir yöntemle ifade edilen sinematografik eserler; çizim, sulu ve yağlı boya resim, mimarlık, heykeltıraşlık, oymacılık ve taş basma eserler, fotoğraf tekniğine benzer bir yöntemle ifade edilen fotoğraf eserleri; uygulamalı sanat eserleri; resimlendirmeler, haritalar, planlar, krokiler ve coğrafya, topografya, mimari veya bilimsel üç boyutlu eserler gibi bütün ürünleri içerecektir.
Anayasamızın 90/5 maddesi Fikir ve Sanat Eserleri yasasına yapılacak müdahaleleri temel hak ve özgürlüklere ilişkin olması nedeniyle, olası uyuşmazlıklarda uluslararası anlaşma hükümleri esas alınır yazılıdır.

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır.”

Bu çerçevede, anılan anlaşmanın hükümlerinde eser sahiplerine tanınan, eser üzerinde değişiklik yapılmasını önleme hakkı, kanun hükmünde olup, tüm idari mercileri bağlayıcı niteliktedir.

Mimarın telif hakkını kim koruyacak

Son düzenlemeyle hükümet, önce İmar Yasası’nın Tip İmar Yönetmeliğinde yaptığı değişikliği bu kere İmar Yasası’nın içine koymuş; ve yaptığı değişiklik ile, mimari eser ve projelerin özgün fikir ifade edip etmediğine karar verme yetkisi Mimari Estetik Komisyonuna vermiştir.

Özgünlük, bir eserin var olma sebebidir. Herhangi bir idari organın bir eserin özgün olup olmadığına yönelik karar vermesi yetkisinin İmar Planına bağlı bir yönetmelikle verilmesi mümkün olabilir mi?

Bu değişikliğin anlamı, Kültür ve Turizm ile Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın oluşturacağı bir komisyonun, mimari proje ve yapılarının özgünlüğü ve “eser” olup olmadığını, ilgili yerel yönetimlerde kurulacak komisyonun kararına bağlanmış olmasıdır. Oluşturulacak kurulların nasıl seçileceği, mimari projelerin hangi kriterlere göre değerlendirip, “eser” olup olmadığına karar verileceği, yanıt arayan önemli sorular olarak karşımızda duruyor. Bir başka önemli sorun ise, yerel mimari örneklere uygunluğun, bir yapının “eser” olup olmamasıyla ilişkilendirilmiş olması. Bu kriter üzerinden yapılan incelemelerde özgünlük koşulu nasıl ve nerede aranabilir? Benzerlik ve anonim oluşumla özgünlük kavramının bağdaşması çok zordur ve mimaride tektipleştirme tehlikesini oluşturur.

Yasaya göre, estetik kurullar proje ya da yapıyı “eser” niteliğine sokmazsa, proje mimarının maddi manevi hiçbir telif hakkı olmayacak. Bir mimarın kendi tasarladığı bir yapı üzerinde telif hakkının olup olmayacağı, bahsi geçen kurullardaki kişilerin iki dudağı arasında olacak.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasının gereği, esere tanınan haklardan eser sahibinin yani mimarın yararlanmasını önlenmesidir. İdari bir otoritenin, bir yapıtın, “ilim ve edebiyat eseri” ya da “güzel sanat eseri” olacağını belirleyeceğini düşünmek, mevcut hukuki düzenlemeleri bir kenara bırakın, akla mantığa aykırıdır.

Yasa tadilatlarının amacının herhangi bir eserde özgünlük unsuru yoksa, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasının gereği esere tanınan haklardan eser sahibinin yararlanmasını önlemek olduğu açıkça görülmektedir. Halbuki, özgünlük dahil, bir projenin “eser” niteliğini hangi durumda taşıyacağı yasal düzenlemelerle bellidir. Öte yandan, mimarın proje üzerindeki imzası, projenin yetki ve sorumluluğunu üstlendiğine dair hukuki bir sonuç da taşımakta olup; yapıların inşa edilmesi sürecinde olduğu gibi sonrasında da mimara sorumluluk yüklemektedir.

İmar Yasası’na ve Tip imar yönetmeliğinin içine konulan bir madde ile Fikir ve Sanat Eserleri Yasasının mimarlara tanıdığı hakların ortadan kaldırılmasını açıklamak, hukukçular acısından da çok zor olacağa benzer… Birbirinden farklı iki kavramsal oluşum; biri telif haklarını diğeri imar planlarının kimler tarafından yapılacağını ve meslek uzmanlığı ve alanlarını tanımlar. Bu iki yasa aynı pota içinde nasıl yer alabilir?

Hükümetin neden doğrudan Fikir ve Sanat Eserleri Yasasının değiştirmek yerine İmar Yasası’ndaki müdahalelerle hakların kısıtlanmasını gündeme getirdiği de bir bilinmeyen. Şöyle de düşünülmüş olabilir: Bu konuda doğrudan değişiklik yapmak Anayasaya aykırı davranmak olurdu. Anayasa 90-5 Mad. bunun yerine daha indirekt bir yol seçilerek, İmar Yasanına bağlı yönetmeliklere müdahale ederek Fikir ve Sanat Eserleri Yasasındaki hakları müdahale edilmiştir. Ancak işin özünde hiçbir fark yoktur. Bu durum her halükarda Uluslararası Sözleşmelerle, Anayasayla ve Yasayla verilen hakların kısıtlanmasıdır.

Meslek Odalarının haklarının kısıtlanmasının da ayni döneme denk gelmesi ilahi bir tesadüf müdür bilinmez ama, bu konuda en çok ses çıkarması beklenen sivil toplum kuruluşu olan Mimarlar Odası’nın yetkilerinin bir başka düzenlemeyle eş zamanlı olarak kısıtlanması, Oda’nın kamu alanında işlevinin sorgulandığı gibi hukuki bir durumu da ortaya çıkarmıştır.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası, nelerin “eser” olarak korunacağını belirledikten sonra, 8.ci maddede, eser sahibini belirlemiştir. Maddeye göre, “Bir eserin sahibi onu meydana getirendir.” Bu çerçevede, mimarlar, mimari proje ve eserlerin eser sahibi olarak, yasada yazılı haklara sahiptirler.

Anayasamızın 35. Maddesi eser sahiplerinin maddi haklarının korunmasına açıklık getirir. “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.”

İptali istenen kanun maddesinde ise kamu yararının ne sebeple var olabileceğine değinilmeden, mülkiyet hakkına bir sınırlama getirilmiştir. Eser sahibinin izni alınmaksızın eserde değişiklik yapma hakkının idareye ve ilgili kişilere bırakılmasında nasıl bir kamu yararı olacağı tartışmaya açıktır.

Yapılan bu düzenlemeyle, mimarların Anayasayla belirlenmiş olan hakları çiğnendiği gibi, mimari üretim açısından yaratıcılığı ve yeniliği sınırlaması çok muhtemel olan bir uygulama yoluna gidilmektedir. Bu nedenle, İstanbul Serbest Mimarlar Derneği olarak yürütmeyi durdurmak ve konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşımak için hukuki yollara başvurmaya karar verdik. Ama konu sadece mimarları değil, yaşadığı çevreye sahip çıkmak isteyen herkesi ilgilendirmekte olup; bu nedenle sadece meslek odaları ve mimarlar değil, kamuoyunun konuya hassasiyet göstermesi çok önemlidir”

Etiketler

Bir yanıt yazın