Büyükçekmece’de deprem, sel ve yüke meydan okuyan tarihi bir eser var, Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü... Mimar Sinan’ın “Eserlerimin içinde şaheserimdir” diye tanımladığı ve imzasını attığı bu yapı Kanuni ile Sinan’ı son kez buluşturmuştur.
Zigetvar Seferi’ne çıkarken Koca Sinan’a emir verir Kanuni Sultan Süleyman. Büyükçekmece Gölü’nün denizle birleştiği yerde, yani Avrupa’ya çıkışta Osmanlı ordusu zorlanır. Sallarla karşıya geçmek sıkıntılıdır. Aslında köprü vardır o mevkide. Hepsi benzer sonla doğaya teslim olur. Sinan, buradaki köprülerin yıkılma nedenlerini Sultan Süleyman’a şöyle açıklar: “Hazineden para sarfında tasarrufa özen göstermişler. Köprüyü denizden uzağa çekerek kenardaki yatağa oturtmuşlar. Bu yüzden temel dayanamayarak yıkılmıştır. Kısacası denizin kenarı hem sığ hem de sağlam olduğu için, köprüyü denizin tarafına kondurmak daha iyidir.”
Doğaya uyumlu, kalıcı işlere imza atar Mimar Sinan. Belgrad Ormanları’ndan kente su getirmek için yaptığı su kemerlerinin aştığı derin vadiler, 80 metreye kadar yükselebilen kemerler tecrübe olur. 400’den fazla yapısının içinde “Eserlerimin içinde şaheserimdir” diye tanımlar köprüyü. Öyle ki imzasını attığı tek eseridir. Mustafa Sai Çelebi Mimar Sinan’ın türbesindeki kitabesinde bile bu köprüden bahseder: “Çekmece cisrine bir tak-ı mualla çekti kim / Aynidir ayine-i devranda şekl-i Kehkeşan.” (Çekmece Köprüsü’ne bir yüksek kemer yaptı ki / Zamanın aynasında Samanyolu ile aynı şekilde yansır.)
Ustalığını gösterir Sinan. 1566’da tulumbalarla sularını çektirdiği gölün içine, temeline dev kazıkları şahmerdanla çaktırır. 40 bin metreküp taş kullanır. Bu dev çivilerin üzerinde taşları demirle birleştirir, aralarına kurşun akıtır. Ve köprüyü inşa eder. Birleşim yerleri sudan zarar görmesin diye sel yaranlar yapar. Köprü yüzyıllara meydan okur, pek çok depreme, sele, yüke dayanır.
Günümüzde sadece yayaların kullandığı köprüyü iki yıl, iki ay ve 22 günde bitirdiği söylenir Sinan’ın. Köprü 7.17 metre genişliğinde 635 metre uzunluğundadır. Bir ve ikinci bölümlerinde yedi, üçüncü bölümünde beş, son bölümünde ise dokuz göz bulunur. Bölümlerin yükseklikleri birbiriyle eşit olmadığı için köprü inişli ve çıkışlı gözükür. Simetriye düşkünlüğüyle bilinen Sinan için sıradışı bir uygulamadır.
Olağanüstü şehircilik uzmanı da olan Sinan yapacağı eserin yer seçiminden çevre düzenlemesine dek çok titiz çalışır. Köprünün civarında bulunan 1567 tarihli caminin yekpare taştan oyularak yapılan ve dünyada sadece iki tane bulunduğu bilinen minaresiyle önemli Sokullu Mehmet Paşa Camii, 16’ncı yüzyılda büyük konaklama yeri olan 48 metre uzunluğundaki Büyükçekmece Kervansarayı ve klasik üslupla üç kanatlı olarak taştan yapılan ve halen kullanılan Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi uyumlu mimarileriyle dikkat çekiyor.
Mimar Sinan’ın isminde ‘Sinan’ hep geçer. Adını Yusuf Sinanüddün olmasına rağmen, bazen Sinan, bazen Sinan bin Abdülmennan, bazen Yusuf bin Abdullah olarak kullandığı bilinir. Abdullah yani ‘Allah’ın kulu’. Büyükçekmece’deki köprüde ‘Ameli Yusuf bin Abdullah’ olarak yazılıdır ismi. Eserlerine attığı bilinen tek imzası da bu köprüde. ‘El- Fakir Sinan Ser Mimaran-ı Hassa’ şeklindeki imza 60’lı yıllarda sökülür. Orijinal ve tek imzanın nerede olduğu bilinmiyor. 1970 onarımında bir kitabe konur. Köprünün dördüncü bölümünde bulunan karşılıklı iki kitabenin hattatı Derviş Mehmed olup manzum metnin şairi Hüdayi’dir.
Köprünün hızlı inşaasından son derece memnun, Avusturya’ya karşı sefer için Zigetvar’a doğru ordusunun başında yola çıkan Kanuni, 7 Eylül 1566’da vefat eder. Belgrad’dan 400 kişilik muhafız birliğiyle yola çıkan naaşı, 33 gün sonra şehre ulaşır. Mehmet Coral Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım adlı kitabında, Kanuni’nin ölüm haberini alan Sinan’ın duygularını şöyle aktarır: “Ölüm haberi geldiğinde, onun gidişinden beri gece gündüz hep bulunduğum aynı yerde, dönüşüne yetiştirmek için yemin ettiğim köprünün üzerindeydim. Taş yontuyordum. Adımı üzerine işlediğim kitabe taşını! Bir an onunla özdeşleştiğimi sandım. Yaşam anlamından sıyrıldı, dünya durmuştu; Kanuni Sultan Süleyman ölmüştü.”
Sinan çok üzgündür. Zigetvar ve Belgrad’dan sonra İstanbul’da kılınan üçüncü cenaze namazından sonra gömülür. Köprü ve etrafındaki eserler, 1567’de, oğlu II. Selim döneminde tamamlanır. Dönemin ünlü şairi Hüdayi’nin aktarımıyla; “Tamam etti Süleyman köprüsünü Sultan Selim.”