Küçükarmutlu'da kentsel dönüşüme karşı alternatif bir proje olarak geliştirilen Cemevi ve Kültür Merkezi Projesi'ni mahalleli ve Halkın Mimar Mühendisleri ile konuşuyoruz.
Küçükarmutlu’ya gelince doğruca Cemevi’ne gidiyorum. Kapıda beni Hasan Ferit Gedikli’nin dedesi Mustafa amca karşılıyor. Mahalleden birkaç kişi de ekleniyor bize ve başlıyor sohbetimiz. Tırnaklarıyla kazıyarak yarattıkları mahallelerini anlatıyorlar. Binbir mücadele sonucunda kurdukları bu mahalleye kendi çabalarıyla otobüs duraklarını getirmişler, ayakkabılarını değiştirmeden yürüyemedikleri çamurlu yollarını yaptırmışlar. Şimdi Küçükarmutlu da kentsel dönüşüm sürecinde adını duymaya alışık olduğumuz yerlerden biri oldu. Ama mahallelinin bu sürece yenik düşmeye pek niyeti yok. Artık mücadelelerini simgeleştirdikleri somut bir projeleri de var. Şuan inşa ettikleri Cemevi’nin, kentsel dönüşüm tahliyelerinin karşısında burada kalıcı olduklarını gösteren bir simge olduğunu söylüyorlar ve “Cemevimiz kentsel dönüşüme karşı birliğimiz ve geleceğimizdir.” diyorlar.
Küçükarmutlu, 1980’lerde Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelenler tarafından kuruluyor. Mahallenin kuruluş öyküsü kollektif bir başarı. Başta mafyanın parselleyip sattığı arazilere kurulan tektük evlerin oluşturduğu mahalle devrimci plancı ve mimar öğrencilerin yardımlarıyla düzenli bir yerleşime dönüştürülüyor. Bina yüksekliklerinden sokak genişliklerine, bina metrekaresinden park alanlarına kadar detaylı bir yerleşim planı yapılıyor. Bu düzen daha sonra mahalleliler tarfından da devam ettiriliyor. Kurdukları Halk Meclisleri’nde mahalleleri için kendileri karar üretiyorlar.
Mahallede bir gezintiye çıkıyoruz. Gecekondu mahallesi olarak anılan ve afet riski altında olduğu bakanlıkça tescillenen bu mahalle yoğun olarak iki katlı, geniş bahçeli ve olabildiğince bakımlı konutlardan oluşuyor. Öyle ki, yağmur suyunu depolayarak bahçe sulaması için kullanmak üzere oluşturdukları bir sistemi, girişi gökkuşağına boyanmış evleri görmek mümkün.
Küçükarmutlu da muhteşem manzarasıyla inşaat firmalarının gözlerini parlatan bir bölge. Eğimli arazi üzerinde konumlanan mahalle tepeden tüm manzaraya hakim. Ama o manzarayı gelin bir de mahalleliye sorun. “Mücadeleden başımızı kaldırıp da bir kadeh rakı içmişliğimiz yoktur denize karşı” diyorlar.
Buradaki hakim politik kimlik diğer gecekondu mahallelerinden ayırıyor Küçükarmutlu’yu. Böyle olunca da burada dönüşümü meşrulaştırmak kolaylaşıyor. Şimdiye kadar dönüşüm baskısına karşı birlikte mücadele eden mahalleliyi 2013 Ocak ayında yayınlanan riskli alan ilanı ise hiç korkutmuyor. Tam tersine, daha da kenetlenip dönüşüme karşı mahallelerini güzelleştirmek için alternatif projeler üretiyorlar. İnşaatına başlanan Cemevi ve Kültür Merkezi projesi de bunlardan biri. Halkın Mimar Mühendisleri ekibinin desteğiyle yürütülen bu proje tamamen halkın dahil olduğu bir süreçle yürütülüyor. Küçükarmutlu’da tamamen gönüllü çalışan ve Cemevi projesinin de mimarlığını, mühendisliğini üstlenen ekip, mesleklerini halkın ihtiyaçları doğrultusunda yapmayı ilke edinmiş. Küçükarmutlu’yu ve Cemevi projesini Halkın Mimar Mühendisleri’nden Barış Önal ile konuşuyoruz.
1980’lerin ortalarında kurulmuş bir ekibin devamıyız. 2005’ten beri de Artı İvme Dergisi faaliyetini yürütüyoruz. Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı mesleğinin aslında çok sosyal meslekler olduğunu düşündüğümüz için bu işe başladık. Mesleki bilgilerimizi doğrudan halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanmamız gerektiğini farkettik. Yalnızca proje bürolarında, şantiyelerde çalışmanın mesleğe yabancılaştırdığını düşünüyoruz. Uzunca bir süredir de mesleğimize bu şekilde bakıyoruz. Tüm teknik bilgimizi doğrudan halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanmayı hedefliyoruz. İstanbul’un tüm mahallelerinde, HES yapılan köylerde insanların mühendislere ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Gerçek bilgiyi, doğru bilgiyi edinebileceği insanlara ihtiyaç duyulduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple de hedefimiz Türkiye’deki tüm yoksul, ezilmiş insanların mühendisi olmak.
2008 yılından beri Küçükarmutlu’da çalışmalar yürütüyoruz. Bunun bir ayağı Cemevi Kültür Merkezi projesiydi. Diğer ayağı ise mahalle için bir envanter oluşturma çalışmasyıdı. Tüm evleri kapı kapı dolaştık burada. İnsanların teknik anlamdaki ihtiyaçlarını tespit ettik. Mesela en önemlisi buranın eğimli bir arazi olmasından dolayı istinat duvarı ihtiyacıydı. Diğeri ise sokak aralarında üst kotlardan alt kotlara geçişi kolaylaştıracak merdiven ihtiyacıydı.
Başta burada yalnızca bir kültür merkezi yapmayı düşünüyorduk. Daha sonra Cemevi’nin de mevcut durumunun yeterli olmadığı görüldü, daha büyük bir Cemevi ihtiyacı oraya çıktı. Sonrasında bunu Cemevi ve Kültür Merkezi olarak birleştirelim dedik. İçinde derslikleri, misafirhaneleri, konferans salonu, kafeteryası gibi birçok fonksiyonu barındırıyor. Projede mimar arkadaşlarımız çalıştı, jeoloji mühendisleri arkadaşlarımız tarafından zemin etüdleri gibi detaylı incelemeler yapıldı. Bilimsel ve teknik anlamda doğru çalışmalar yapıldı. Sonrasında statik projelerinin oluşturulmasına başlandı. Statik projelerini de yine biz oluşturduk. İnşaata başlandığı günden itibaren de şantiye faaliyetini yürütüyoruz. Bu sırada yardımcı olan birçok insan oluyor tabi. Mesela geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımız elektrik projesinin eksiklerini tamamladı. Mekanik projesi de bu şekilde yapılıyor. Tamamen gönüllülük esasıyla yürütülen bir proje bu. İnşaatında da mahallemizin insanları çalışıyor ancak ücretli olarak. Ancak bağış usulü ilerlediğimiz için zaman zaman ücretleri ödemekte zorlanıyoruz. Ancak işçi arkadaşlarımız ücretleri ödenmediğinde bunu sorun etmiyorlar ve o günün emeğini Cemevi’ne bağışlıyorlar.
Cemevi ve Kültür Merkezi Projesi “biz burada kalıcıyız” iddiası aslında. Burada kentsel dönüşüme karşı verilen en iyi cevap kendi yaşam alanlarımızı daha nitelikli bir hale getirmek oldu. İçinde birçok fonksiyonu barındıran bu proje başlı başına kentsel dönüşüme karşı bu mahalleleri güzelleştirmenin somut bir adımı. Buranın tamamı kollektif bir şekilde, binbir emekle kurulmuş bir mahalle. Mahallede kimse mevcut düzenini bozmak istemiyor. Her şeyiyle kendilerine ait mahallelerini terketmek istemiyorlar. Ancak devamlı alternatif üretmeye ihtiyaç var. Çünkü sermaye yeni kılıflar üretmekte hiç gecikmiyor. Bizim de buna karşı her zaman alternatifleri en yaratıcı ve güçlü şekilde ifade etmemiz lazım. Mesela deprem bunlardan bir tanesiydi. Deprem konusunda en riskli yer aslında en yoğun nüfusun yaşadığı Şişli, Gaziosmanpaşa gibi çok katlı yapılaşmanın sağlıksız bir şekilde olduğu semtlerdir. Deprem yönetmeliğine uygun olmadan yapılan binalar çoğu. Aslında dönüşüme buradan başlamak daha acil. Ama öyle yapmıyorlar, yoksul mahallelerden başlıyorlar ise. Şöyle yapabilirler, biz burada evleri depreme dayanıklı hale nasıl getiririz? Güçlendirme çalışmaları da çok katlı yerleşim bölgelerine göre daha basit, pratik çekilde yapılabilir. Bununla ilgili yapılan bilimsel çalışmalar var. mesela Hatay’da yığma yapıların deprme dayanıklı hale getirilmesi üzerine çalışmalar yapılıyor. Yani tüm saldırılara karşı alternatif üretmemiz lazım. Mahallenin de ihtiyacı olan bu aslında. Alternatiflerin olduğunu görmek, onları elinde hissedebilmek. Bunu hissettirebilirsek kendilerini daha güçlü görecekler.