Türkçe kökenli araştırmak sözcüğündeki "-ıştır" eki süreklilik ve farklı yönlere aynı zamanda hareket bildiren fiiller üretir.*
“Araştırmak” her araştırmacının (öğrencinin, öğretmenin, akademisyenin, gazetecinin, vs.) çoğunlukla, aracı. En önemli aracı hatta, ama bazen ister istemez fazla vakit kaybetmemize yol açabiliyor. Belki de bunun için hayatta bir kez, bu fiile bir araçtan daha fazla değer verip amaç haline getirmeli!
Geçen hafta ODTÜ’den bir grup öğrenci Ankara’daki kütüphaneleri bitirip, İstanbul’a araştırma merkezlerini araştırmaya geldi. “The Archives – Institutions of Memory, Identity and Power” konulu atölye çalışmasına iki farklı Mimarlık Tarihi doktora dersinden öğrenciler katıldı. Amaç her ne kadar metod dersi ödevi olsa da, gezi amacını aştı!
Doç.Dr. Elvan Altan Ergut tarafından yönetilen atölye çalışmasına, İstanbul ayağında Prof.Dr. Belgin Turan Özkaya eşlik etti. 3 günde kaç adet arşiv gezilebilirse o kadarını gezdiler. “Nasıl araştırma yapmaya başlamalı”yı anlayabilmek için araştırma merkezlerini araştırmayı görev edindiler. Aslında her biri; yapı tarihleriyle, barındırdıkları arşivlerin hikayesiyle başka bir yazının konusu olabilecek değerde, ki ödevler de bunun için zaten. Biz belki de bir kısmının üstünden kısaca geçersek geziyi size de sanal olarak yaptırabiliriz. Ama kaç tane arşive ulaşırsak ulaşalım, İstanbul’da keşfedilmeyi bekleyen daha kaç tane merkez, kaç tane özel arşiv, kaç tane kütüphane var bilemeyiz. Biz başlatalım, siz devam edin.
Cumhuriyet dönemine ait devlet arşivi Ankara’da, ama Osmanlı dönemini araştırıyorsanız, ilk uğramanız gereken arşiv burası. 1846’ya kadar her kurumun kendi bünyesinde barındırdığı belgeler, öncelikle Bab-ı Ali Evrak Odası’ndaydı, şimdi de Kağıthane Sadabad’da. 2013 Nisan ayında buraya taşınan belgelerin sayısal verileri göz dolduruyor: 100 milyonu aşkın belge, 376 bin defter.
Taşındıkları dönemden bu yana hala hummalı bir çalışma devam etmekte. Defterlerin tasnifi bitmiş ama 100 milyon belgenin %20’si – genellikle mali dökümantasyon – hala tasnif edilmeye çalışılıyor ve öyle kolay bir iş de değil, hedef 2020’ler. Her bir belge ya da defter Osmanlıca bilen uzmanlar tarafından konularına göre tasniflenip, özetleriyle ve görselleriyle birlikte dijital arşivde saklanıyor. Hafta içi çalışma saatlerinde araştırma odalarında tarama yapıp bu belgelerin orijinallerini istemek mümkün, ya da dijital kopyası alınmışsa siz de ücreti mukabilinde hemen CDsine sahip olabilirsiniz. Küçük bir kütüphanesi de mevcut, ama sizin de hak vereceğiniz üzere arşiv kapalı sistem, belgeler depolarda muhafaza ediliyor. Klimatizasyon sistemi, toz emme üniteleri, gazlı yangın söndürme sistemi gibi arşivcilik adına tüm teknik konular ele alınmış ve uygulanıyor.
Kompleksin yapılış sürecindeki tüm tartışmaları bir kenara bırakmak olmaz tabii. Hassa Mimarlık tarafından tasarlanan bina TOKİ tarafından ihale edildi ve Siyah Kalem Firması tarafından inşa edildi. 2009 yılından 2012 yıl sonuna kadar süren inşaat sürecinde, bulunduğu konum ve Cendere Vadisi’ndeki su taşkınları tehlikesi bol bol konuşuldu. Mimarlık camiası için tasarım süreci de ayrı bir önem teşkil etti. Sonuçta devlet eliyle gerçekleştirilen bir dönüşümdü söz konusu olan. Osmanlı dönemine ait belgeleri bir noktada toplama ve dağınık yapıdan kurtulma isteği, belgelerin ait olduğu Tarihi Yarımada’dan çıkması demekti, sonuçta minimum 50 dönüm araziye ihtiyaçları olduğu söylenmişti. Peki arşivlerin bir sonraki durağı neresi olmalıydı? Daire Başkanı anlatıyor, ya Sadabad, ya Kemerburgaz ya da Göztepe olacaktı. Tarihi alana yakınlığı ve Osmanlı’nın yazlık kültürel merkezi olması nedeniyle bu bölge seçildi diyor. Belki akıldaki soruları aydınlatan bir cevap değil, ama yine de belgelerin teknik açıdan hayatta kalabilmeleri için bazı önlemlerin alınması gerekti ve sonucu bu arşiv oldu. Şekilsel bazı farkındalıklar yakalamaya çalışan yapı bir süre daha, geniş saçakları, tonoz çatıları ile tartışılacağa benziyor.
Gelelim bu merkezle ilgili, ilgi çekici bir başka detaya. Kompleks sadece depolardan ve araştırma salonlarından oluşmuyor. Kongre merkezi de mevcut. Osmanlı arşivleri beni ilgilendirmiyor, zaten araştırma da yapmıyorum diyorsanız, kalıcı sergiye ne dersiniz?
Kim Mondros Ateşkes Antlaşmasının orijinal sayfalarını görmek istemez ki? Öyle ki, görünce hayret etmek istemez misiniz? Sizce hangi dilde yazıldı? Birçoğunun aklına Fransızca ihtimali gelecektir elbet ama aslı İngilizce ve inanır mısınız daktiloda yazılmış bir kağıt parçası. Ya da Islahat, Tanzimat fermanları?
Sadece belgeler de değil müzenin parçaları, aynı zamanda arşivciliğin de sergisi var. Dönem araç gereçleri de dikkat çekici.
Pera Müzesi’yle kardeş olan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, hemen iki-üç bina yanında duruyor müzenin. Oda Kule’den geçtikten sonra sola değil de sağa dönün! Açık raf sistemine sahip bu merkez, İstanbul’la ilgili araştırma yapan herkesi bekliyor. 3 katını 3 farklı dönem kütüphanesine çevirmiş: 1.katta Cumhuriyet Dönemi ve Atatürk Araştırmaları Bölümü, 2.katta Osmanlı Araştırmaları Bölümü ve 3.katta Bizans Araştırmaları Bölümü var. Kütüphanelerde sadece kitaplar bulunmuyor: Cumhuriyet Dönemi bölümünde zengin bir fotoğraf koleksiyonu, Osmanlı Dönemi bölümünde Şevket Rado yazmaları, gravürler, haritalar, Bizans Dönemi bölümünde ise çağdaş yayınların yanısıra Semavi Eyice Kitaplığı (bu koleksiyon sadece İstanbul odaklı değil) var. Bunların yanısıra, tezleri, nadir eserleri ve süreli yayınları depolarında muhafaza ediyorlar. Salondaki bilgisayarda yaptığınız tarama sonucu depodaki belgeler anında size ulaştırılıyor.
Yalnız, kurum olarak katalog basıp, kitap yayınladıkları için, araştırmacılar fotoğraflar veya nadir eserleri ancak yayınlandıktan sonra kendi çalışmalarında kullanabiliyor.
Toplamda; vakıf 20 bin üzerinde koleksiyon satın almış, JStore ve Grekçe bir veri tabanına üye. Bizans Araştırmaları’nda koleksiyonuyla iddialı. Ama burada asıl önemli olan, dinamik kadrosuyla araştırmacıya karşı takındıkları ilgili tavır. Araştırmacı da çok önemli, biz onları beslediğimiz gibi onlar da bizi besliyor, biz de arşivimizi genişletiyoruz onların önerileriyle diyorlar. Eliniz boş dönmeyeceksiniz muhtemelen İstanbul’la ilgiliyseniz. Cumartesi günleri de açık olması cabası.
Koç Üniversitesi Kütüphanesi ile alışveriş yapan bu merkez, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü gibi şehir merkezinde. Salt Beyoğlu’nun hemen karşısında. Anadolu Medeniyetleri ile ilgili kültürel miras araştırmalarına destek verebilmek adına yeni yeni gelişen bir merkez. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü gibi detaylı bir iç örgütlenmeye sahip değil, ama yine de sahip olduğu tarih, sanat, arkeoloji, mimarlık vb. kitap ve diğer belgeleriyle çalışmaya davet ediyor. Zaten sistemde üniversitenin ana kampüsünde olan bir kitabı da isteyebiliyorsunuz. Sarıyer’e gitmiyorsunuz da, kitap size geliyor. Kütüphanesi kitaplarla sınırlı değil, örneğin Josephine Powell koleksiyonuna (kitaplar, notlar, fotoğraflar) erişmeniz mümkün. Diğer merkezlerde olduğu gibi tasnif edilmiş olması yeterli. Hele bir de Koç Üniversitesi öğrencisi ya da AnaMed’in bursiyeri iseniz kaynakları ödünç de almanız mümkün.
Evet, AnaMed aynı zamanda araştırmacılarına burs olanağı da sağlayabiliyor, kiriterleri web adresinden öğrenebilirsiniz. Araştırmanız için sağladığı olanakların yanısıra, aynı binada konaklama şansına da sahip olabilirsiniz.
Unutmadan, aynı binada Hollanda Araştırmaları Enstitüsü de var. Haftaiçi, Hollandalı ya da değil, tüm araştırmacılar özellikle arkeoloji ve tarih konusunda bu merkezden de faydalanabilir.
1989 yılında beş kadın tarafından kurulan vakıf, şu anda Cengiz Bektaş’ın restorasyonunu yaptığı tarihi binasında hizmet vermekte.
Fener-Balat’a yolunuz düşerse ya da ‘kadın’ ile ilgili bir araştırma yapıyorsanız kesinlikle ziyaret edin. Sadece bağışlarla hayatta kalmaya çalışan bu merkez daha fazla ilgiyi hakediyor gibi. Bünyesinde 500 tez, 5.000’in üzerinde makale, 15.000 kitap ve 30 kadar kadının özel arşivlerini barındırıyor. Daha çok Cumhuriyet Dönemi odaklı olan bu arşiv, Osmanlı’nın son döneminden de belgeler biriktirmeye çalışmış. Bunların içeriği daha çok kadın dergileri, kartpostallar ve fotoğraflar.
Osmanlıca olan bu kadın dergilerini Latin harflerine çevirme görevini de üstlenmişler ve bağış karşılığında bu muazzam kaynakları alabiliyorsunuz. Örneğin, 1913’te kadınlarca basılmaya başlanan ve feminist kelimesinin ilk defa geçtiği dergiyi (Kadınlar Dünyası) okumak isteyenler elbette olacaktır.
Arşivleri bu kadar genişlemeden evvel, aynı mekanda kadın sanatçıların sergilerini de yapıyorlarmış. Şu anda duvarlarını süsleyen eserler de bu sergilerden hatıra. Bu merkezin tek sıkıntısı özel bir vakıf olarak bağışlarla geçinmeye çalışması. Sadece bir adet çalışanı ve bazı gönüllüleriyle destek sağlamaya çalışıyorlar. Bu nedenle haftasonu hizmet veremiyorlar.
Yine Beyoğlu’na dönersek, ara sokaklardan birinde Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsüne rastgelmeniz olağan. Kimliğinizi verdiğiniz takdirde geçişte hiçbir sorun yok, merkez halka açık. Koç Anadolu Araştırmaları Merkezi gibi, binasında araştırmacı bursiyerlerini hem konuk ediyor hem de onlara çalışma ortamı sağlıyor. Genellikle Fransızların bursiyer olarak geldiği bu merkezde 500 kitaptan oluşan Seyyahlar Koleksiyonu’nu bulmak mümkün. Edebiyat, arkeoloji ve kent çalışmaları ile ilgili çeşitli kaynaklara haritalar, gazete küpürleri ve gezi yazıları eşlik ediyor. Tabii ki kütüphanede bulunan kitaplar çoğunlukla Fransızca ama Türkçe kaynak da bulabilirsiniz. Anadolu tarihinde Fransızca’nın önemini hatırlarsak, kuruluşu diğer merkezlere göre daha eskiye dayanan bu enstitünün zengin belgeleri gözönüne gelebilir. Aynı zamanda Fransızca bilen Türk araştırmacılara da stajyer olma imkanı tanıyorlar.
Gelen araştırmacıya göre arşivleri zenginleşen kurumlara bir diğer örnek de Fransız Araştırmaları.
Zaten merkezleri tanımaya başladıkça, kurumların işleyiş sistemlerine göre nasıl geliştiklerini ve gelecekteki konumlarını anlayabilmek mümkün. Gezideki merkezleri tanımlarsak, devlet arşivleri, özel arşivler ve vakıf arşivleri başlıkları başlangıç için uygun. Her birinin arşivi oluşturma yöntemi, geliştirme motivasyonu ve hedefleri farklı tabii, ama araştırmacı açısından hepsinin hayatta kalması mühim. Bu minvalde araştırmacılara da çok büyük görev düşüyor. Mutual bir ilişkinin iki bileşeni gibiler adeta. Arşivin gelişmesine en büyük katkıyı yine araştırmacı sağlıyor. Böylece özelde rastlantıyla gerçekleşen koleksiyonlar zamanla güçleniyor, kurumsallaşma ve uzmanlaşma hedeflerine yaklaşıyor.
Ankara’ya dönüşte devam edecek olan atölye gezisi bu kadar değildi elbette, bu merkezlerin yanısıra İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRSICA), Salt Galata ve Tarih Vakfı da ziyaret edildi. Biz bu seçmeyle sizin için başlangıç rehberi oluşturduk, siz de yenilerini eklemekten çekinmeyin. Hatta arşiv üzerine araştırma yapmak, teorik olarak da ele almak isterseniz, onun için de atölyenin hazır okuma listesi mevcut. Onlar artık bu konuda uzman, siz de isteyin yeter ki!
*Kaynak: Nişanyan etimoloji sözlüğü
Not: Bu geziye dahil olmamızı sağlayan Doç.Dr.Elvan Altan Ergut’a ve araştırma merkezlerinde büyük bir özveriyle arşivlerini tanıtan herkese teşekkür ederiz.