100 yıllık kitabevleri, “kamu yararı muğlak” denilerek kapı önüne koyuluyor... Beyoğlu’nun tüm tarihi mekanlarıyla birlikte kitapçıları da “mutenalaşma”nın kurbanı.
İstanbul’un en iyi kitapçılarından biri, Robinson Crusoe, maddi sıkıntılar nedeniyle kapanma tehlikesiyle karşı karşıya… Robinson, akıllıca bir çözüm yarattı ve “önce öde sonra al” kampanyasıyla müdavimlerini yardıma çağırdı.
Robinson’umuzu yalnız bırakmayacağız elbet. Peki Beyoğlu’ndaki diğer kitapçıların hali ne olacak? Pandora, Kelepir Kitap, Bengi ve Ana Kitabevi’nin de bulunduğu bina el değiştirmiş, otel olacakmış… Müdavimleri koşsa bile kurtaramayacak onları.
Korsan kitapla, e-kitapla mücadele eden kitabevleri, kentsel dönüşüm furyasıyla baş edemez. “Mutenalaşma” harekatının sonuçları bunlar: Her yer AVM, her yer otel! Beyoğlu öylesine pahalandı, öylesine hızlı el değiştiriyor ki, “butik” kitabevlerinin bile yaşama şansı kalmadı.
Beyoğlu’nda kitapçılar için bir “dönemin sonu”nun geldiği, Libraire de Pera’nın kapandığı haberiyle tescillendi… Radikal’in haberinde, 1900’larda kurulan Libraire de Pera’nın, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile mücadelesinin sürdüğünü öğreniyoruz.
Kitabevinin sahibi Uğur Güracar, restorasyonu üstlenip yerinde kalmayı ve “kamu yararının gözetilmesi”ni talep etmiş. Cevap, aslında her şeyi anlatıyor: “Kamu yararı muğlak bir şeydir!”
Oysa devletimiz için kamu yararının ne olduğu muğlak filan değil. Zira kamu yararı, rantla aynı anlama geliyor artık. Misal, verimli tarım alanlarının yapılaşmaya açılmasının gerekçesi de “kamu yararı”! Ormanların talanı da “kamu yararı”na yapılıyor… Ve elbette, Taksim Meydanı da “kamu yararı” için yeniden düzenleniyor.
Kitapçısız, sokakları masasız, tarihi sinemasız bir Beyoğlu’nun, turistler için de uzun vadede ilginç olmaktan çıkacağını kimse düşünemiyor. Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan her rengini yavaş yavaş yitirmesine aldırmıyorlar.
Turistlerin metrekarelerce uzanan beton bir meydanda dolaşıp, lüks otellerde kalacağını ve bunlarla zenginleşebileceğimizi düşünüyorlar.
Beyoğlu Belediyesi her yıl sahaf festivali yaparak, yayıncılık kültürüne güzel bir katkıda bulunuyor. Varolan kitabevlerini astronomik kiralara karşı koruyan, onları destekleyen bir çözüm bulması çok mu zor?
Özendiğimiz, yarışa girdiğimiz Avrupa kentlerinin hiçbirinde 100 yıllık kitapçılar “yüksek kira” nedeniyle tahliye edilmez. 100 yıllık sinemalar acımasızca yerle bir edilmez. Kentin tarihi merkezinin dokusu, kültürü bu kadar hunharca talan edilmez.
– Anayasanın birçok yerinde “kamu yararı” ifadesi kullanılıyor. Bu maddelerin çoğunda “kamu yararı” kavramı, birey haklarının devlet tarafından gasp edilebileceği anlamını taşıyor.
– “Kamu yararının” ne olduğuna dair bir görüş birliği yok. Hukukçu Levent Korkut, bu soyut kavramı bir makalesinde ele almış. (Kaynak: ozgurtoplumundegerleri.com)
– Bu yazıyı yazarken, Türkiye ve İstanbul’da kaç kitapçının olduğunu merak ettim. Tuhaftır, her şeyin dijitalleştiği, rakama dökülebildiği bir çağda, kitabevlerine dair bilgi yok.
– Bırakın kitabevini, yayınevlerinin sayısı bile net değil. En son 7 yıl önce, Akademik Yayıncılar Birliği bu soruyla yola çıkmış.
– Türkiye ISBN (International Standart Book Number / Uluslararası Standart Kitap Numarası) Ajansı’nın 2006’daki beyanına göre, kendilerine kayıtlı 12 bin 704 yayınevi var. Bunlar, yayın dünyasının ancak yüzde 70’ini temsil ediyor.