Hükümetin en önemli projelerinden birisi olan "Kentsel Dönüşüm" yerel seçimler yaklaştıkça gerek hükümetin gerekse kentlerin gündeminde ön sıralara çıkmaya başlıyor.
Gazete ilanlan. televizyon reklamlanyla temel atma törenleri hızla artıyor. Geçen haftaki yazımı Bursa’da başlayan ve 3000 konutun yapılacağı projenin temel atma töreninde konuşan Başbakanın şu buyruğu ile bitirmiştim: “Kibrit kutusu gibi binalar istemiyorum. Selçuklu ve Osmanlı Mimarisi tarzında yapılar yapıla”
Sanat her zaman siyasilerin mesaj verme aracı olmuştur. Mimarlık sanatı da insanlann günlük yaşamlanyla birebir ilişkisi nedeniyle siyasette en fazla kullanılan yöntemlerden birisidir. İşte bugün yapılmak istenen ve adına “Kentsel Dönüşüm” adı verilen program özünde toplumu dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
Türkiye 60 yıl gibi kısa sürede üçüncü kez değişim yaşamakta demiştik. 1950 sonrası çoğulcu demokrasiye geçiş, liberal ekonomi; Sanayileşmemiş kent, ama köyden kente göç. Arazi rantına dayalı yeni ekonominin ilk izleri. Gecekondulaşma ve ona koşut “Yap-Sat mimarlığı”, apartmanlaşmaya başlayan kent. Göçle gelen kültürün kent kültürüyle çakışması yada çatışması. Ne diyordu 1940 yıllanın, ünlü “Lüküs Hayat” opereti, zengin ve modem yaşam özlemini dile getirirken “Şişli’de bir apartman; yoksa eğer halin yaman”
1980 sonrası, askeri yönetimden yeniden demokrasiye geçiş. Yeniden silahla kurgulanan Türkiye, tmar Kanunuyla getirilen belediyelere plan yapma özgürlüğü, üstelik denetimsiz. Kasaplann, manavlann, emlakçilerin, müteahhitlerin, tasarladığı yeni kentler. İşlerine ve çıkarlanna geldiği gibi, özgürce! Yağma Kültürünün egemenliği.
Ve 2000 yıllann başı. Yüzyılın en büyük krizinden çıkış. İktidarla buluşan, varoşlarla bütünleşen, yeni kentli, yeni küftür, yeni mimari ve yeni kentler. TOKİ destekli yeni yerleşimler, kentsel dönüşüm projeleri. Sadece onlar mı? Eğirim kurumlan, adalet saraylan, kamu hizmet yapılan, 16.yüzyıl özentisi Mimar Sinan çakması cami, biraz Selçuklu motifi, biraz Osmanlı sövesi. Ama ne işlev, ne kitle oranı ne de yapı yoğunluğu Osmanlı ya da Selçuklu. Bunlar yeni kentlerin simgeleri. Üstelik sadece bir kişinin dünya görüşüyle.
Oysa bugün bir kentin esenlikli ve kimlikli yaşam hedeflerini gözeten gelişme süreci için aynı hedefleri esas alan planlama ve buna uyma kültürü ne denli önemliyse, aynı kültürün katılımcı ve birikimli kararlarla yaşama geçmesinde demokratik gelenekler ve kurallar da o denli yaşamsaldır.