Milli Savunma Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışma ile askeri alanların şehir dışına taşınması gündemde. Uygulama hayata geçerse büyük şehirlerde ‘yeşilin son kalesi’ kışlalar da betonlaşma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak.
I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında şu anda ibadete açık durumda olmayan pek çok kilisenin askeri amaçlarla kullanıldığı biliniyor. Örneğin Topkapı’daki Surp Nigoğayos Kilisesi 1927’de Ermeni toplumuna iade edilmişti. Ayvansaray’daki Hagios Dimitrios Kanabu Rum Kilisesi ve Beykoz Hagia Paraskevi Rum Kilisesi ise II. Dünya Savaşı yıllarında askeri depo olarak kullanıldıktan sonra savaş akabinde tekrar Rum toplumuna verilmişti.
Yakın zamana kadar Ani, Türkiye-Ermenistan sınırında bulunduğu için askeri bölge olarak kabul ediliyordu; burada fotoğraf çekmek ve gezebilmek için bile izin almak gerekiyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 2004’te Ani’de fotoğraf ve film çekme yasağını kaldırdı. Bu Ani için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Ani gibi ziyaretçilerini bekleyen mabetlerden bazılarının hikâyesi şöyle:
Heybeliada’da bulunan ve Bizans döneminden bu yana Rumlarca kullanılan kilise ve manastır, 1942’de Deniz Kuvvetleri tarafından istimlak edilince ibadete kapandı. Bir dönem hamam ve depo gibi işlevlerle kullanıldığı söylenir, ancak askeri bölgede bulunduğu için görmek olanaksız, 2012’de bir dergide yayımlanan fotoğrafından ayakta durduğu anlaşılmakta.
Bizans döneminden 1942’ye kadar özgün yapısını büyük ölçüde koruyarak kullanılan Panagia Kamariotisa Kilisesi’nin doğusunda da, Hagios Ioannes Prodromos Kilisesi var. Manastırın içinde 1831’de kurulan Rum Ticaret Okulu’nun binası, 1923’ten sonra Rum Kız Yetimhanesi olarak kullanılmış, günümüzde ise Deniz Lisesi’nin Hazırlık Okulu olarak kullanılmakta.
İzmir-Menemen’in Esatpaşa Mahallesinde bulunmakta. 19. yüzyıl yapısı olduğu sanılan Surp Sarkis Ermeni Kilisesi terk edildikten sonra askeri depo olarak kullanılmaya başlandı. Kesme taştan inşa edilen yapı, dikdörtgen planlı ve günümüze sağlam durumda ulaşmış. Şu an ibadete açık değil.
Milas Belediyesi’nin internet sitesinde yer alan bilgide, Azize Osia Kseni’nin Milas çevresinde Hıristiyanlığın yaydığı ve mezarının Milas’ta olduğu anlatılır. Hatta 19. yüzyılda Milas Rumları azizenin adına bir kilise inşa ettirmişler. Muğla-Milas’taki bu kilise şu anda askeri gazino olarak kullanılmakta ve kapısında da Rumca bir yazıt yer almakta.
Halk arasında Büyük Kilise olarak da bilinen, Konya-Sille’nin Subaşı mahallesindeki kilise, duvarlarla çevrilmiş bir avlunun içinde. İlk olarak 327’de Roma İmparatoru Konstantinos’un annesi Eleni (Helena) tarafından Mikhail Arhangelos (Başmelek Mikhail) adına yaptırıldığı sanılır. Günümüze ulaşan yapının 1833’te temelden inşa edildiği, 1880’de de kubbenin eklendiği yazıtlarından anlaşılıyor.
İbrahim Hakkı Konyalı, yapının I. Dünya Savaşı yıllarında askeri depo, mübadeleden sonra ise cephanelik olarak kullanıldığını, 1944’da ziyaret ettiği kiliseyi boş ve terk edilmiş durumda bulduğunu anlatır. 1998 ve 2002’de Konya Valiliği tarafından onarılan yapı 2008’de Selçuklu Belediyesi’ne devredilerek belediye tarafından restore edilmişti.
Konya’da Sille ile Akyokuş arasında, Takkeli dağının eteğindeki bir vadinin yamacında yere alan Hagios Hariton Manastırı; Akmanastır, Eflatun Manastırı ve Havari Pavlos’un Mağarası olarak da adlandırılır. Mübadeleye kadar faaliyet gösteren manastır, askeri bölgede bulunması sayesinde korunmuş ve günümüze iyi durumda ulaşmış.
İbrahim Hakkı Konyalı, Akmanastır’ın ilk olarak Frigyalılarca su perileri Silenler adına inşa edilmiş bir tapınak olduğunu, Sille’nin adının da buradan geldiği de öne sürer. Halk arasında Eflatun Manastırı olarak adlandırılan manastırın ilk olarak 274’te Pagan Romalıların baskısından kaçan keşişlerce kurulduğu sanılır.
Kayseri’de Gesi’nin Bahçeli (Efkere) Mahallesi’nin karşısındaki yamaçtadır. Manastırdan günümüze yalnızca duvar kalıntıları ulaşmış, onlar da askeri bölgenin sınırları içinde olduğu için görme olanağı yok.
Geçmişte halk arasında ‘Efkere Büyük Manastırı’ olarak bilinen Surp Garabed Ermeni Manastırı, 20. yüzyıl başına kadar, Kayseri Ermenilerinin dini merkezi ve Anadolu Ermenilerinin en önemli hac merkezlerinden biriydi. Manastırın başkeşişi, aynı zamanda Kayseri Metropoliti unvanını da taşıyordu. 20. yüzyılın başında manastır okulu, öğretmen lojmanları, yemekhanesi, yatakhanesi, 200 elyazması ve 20 bin kitabın bulunduğu zengin bir kütüphanesi ve kervansarayı andıran 93 odalı misafirhanesi bulunuyordu. Özellikle Vartavar Yortusu zamanı manastırı ziyaret eden hacılar bu odalarda ağırlanırdı.
Sivas Temeltepe’de askeri bölgenin içinde yer alan, 1974 ya da 1975’te yıktırılan Surp Nişan Manastırı, Sivas’ın en önemli Ermeni manastırıydı. Manastırdan geriye hiçbir şey kalmazken, 250 kg. ağırlığındaki çanınınsa Şükrü Kanatlı Kışlasında yangın alarmı için kullanıldığı belirtiliyor.
Manastırın kurucusunun 1020’de topraklarını Bizans’a bırakan Vaspurakan Kralı Senekerim olduğu bilinir. 80 bin kişilik halkıyla birlikte Van civarından çıkıp Sivas’a yerleşen Senekerim, Surp Nişan Manastırını kurmuş ya da onartmış.
Manastırın yakınlarında eski bir Ermeni köyü olan Tavra’da da Surp Hagop Kilisesi bulunuyor. İlk olarak 1636-1638 arası inşa edilen ve dış görünümü oldukça iyi olan yapının duvarlarında resimler ve Ermenice yazıtlar var. Tavra’da köyden geriye hiçbir şey kalmazken, Surp Hagop Ermeni Kilisesi, askeri bölgenin içinde olduğundan günümüze sağlam ulaşmış. Aslında askeri bölgenin sınırları kilisenin üstündeki tepede sona eriyor, buna rağmen kilisenin bulunduğu düzlükte bir asker nöbet tutmaya devam ettiğinden, izin almadıkça kiliseyi görmek mümkün değil.
Mardin’de Diyarbakırkapı Mahallesi’ndeki manastır duvarlarla çevrilmiş geniş bir avlunun içindedir. Yapının Ortaçağ’da inşa edilmiş bir Ermeni Ortodoks manastırı olduğu bilinir. Daha sonra Ermeni Katoliklere geçmiş, Mardin Ermeni Katolik Başepiskoposu Melkon Nazaryan tarafından Süryani Katolik toplumuna verilmiş. 1884’te yeniden inşa edilen manastır 1933’te terk edilmiş, bir dönem askeri hastane olarak hizmet verdikten sonra günümüzde konut olarak kullanılmakta.
Eski Midyat olarak bilinen bölgede birçok Süryani Kilisesi bulunmakta. Bunlardan Mor Barsavmo Kilisesi’nin 1926-1948 döneminde askeri depo olarak kullanıldığı biliniyor. Yapı 1949’da tekrar kilise olarak kullanılmaya başlandı. Midyat’ın en son inşa edilmiş kilisesi olarak bilinen Mor Şarbel Süryani Ortodoks Kilisesi, Mor Şarbel Manastırına el konulup, askeri bölge içinde kalınca inşasına izni almış ve 1955’te ibadete açılmıştı.