Son Tren Kalktı

Haydarpaşa Garı'ndan son tren dün akşam kalktı. Artık anılarda kalacak banliyö treni hareket etmeden önce büfeye, lokantaya, berbere uğradık ve garın son sakinlerine kulak verdik.

Tren, Süreyya Plajı istasyonunda durunca saate baktım. 6’yı çeyrek geçiyordu. Demek son 25 saat 45 dakika… Haseki’nin bahçesinde, dedemin en fazla iki gün daha yaşayabileceğini öğrenince çaylarımızı aynı anda masaya bıraktığımız, sonra tek bir yudum daha alamadığımız günü hatırlıyorum. Garsonun 10 dakika sonra gelip şangır şungur toplayıverdiği yarım kalıp soğumuş beş çay dedemin son resmidir hafızamda. Şimdi tren Süreyya Plajı istasyonundan tıngır mıngır ayrılırken, karşımdaki yaşlı kadının kucağında tuttuğu hanımeli çiçekleri ve ayağının dibinde duran Kırkağaç kavunu da Haydarpaşa’nın son resmi olsun istiyorum. Güzelim Süreyya Plajı istasyonunu bıraktığım gibi bulamayacağımı bildiğimden, uzun uzun bakıyorum.

Haydarpaşa Garı’ndan son tren dün akşam kalktı. İki yıl önce kapanan Eskişehir hattından sonra, Pendik banliyö hattı arasında yapılan tren seferlerine de iki yıllığına ara verildi. Amaç; istasyonların, vagonların ve rayların yenilenmesi. Ancak ortada muğlak bir durum var. Gebze-Halkalı hızlı tren hattı çalışmasının Kadıköy ayağı Ayrılıkçeşme durağında son buluyor. Yani görünüşe göre yenilemeden sonra trenler Haydarpaşa’ya uğramayacak. Peki Haydarpaşa, gar olarak kullanılmayacaksa ne olacak?

Kamuoyuyla paylaşılan bir proje olmadığı için bunu bilmiyoruz. Ancak Haydarpaşa’da çalışan işçiler, durumu içeriden bilen ancak açıklama yapamayan insanlar aynı şeyi söylüyor: Burayı otel yapmak istediler. Uzmanlara incelettiler. Ancak uzmanlar gar binasının otel olamayacağını, duvarına bir çivi dahi çakılamayacağını söyledi. Odalar çok büyük, tavan yüksekliği 4-5 metre. Odaları içeriden bölmek imkânsız. Banyo eklemek de söz konusu olamıyor. Dolayısıyla otel olmayacak. Ancak içinde müzeler, hediyelik eşya dükkânları, kafeler olan bir kültür merkezine çevrilmesi gündemde.

Girişteki büfede yıllardır çay-tost satan insanlarla konuşuyorum. Üzgünler. Haydarpaşa’nın akıbeti gibi kendi gelecekleri de muğlak. Dükkânda pek mal kalmamış. Üç top kekle, iki şişe suyun arkasından anlatıyor İbrahim Bey: “Karaköy vapurunun buraya yanaşmaya devam edip etmeyeceği belli değil. Yanaşırsa kapatmayız. İki tost, üç kutu sigara derken, şükürler olsun… Ama yanaşmazsa, bilemiyorum.”

Tam bir şeyler daha anlatacakken, “Bir dakika” deyip ayağa kalkıyor, “Şu televizyonu kapatayım, asabım bozuluyor. İzlenecek kanal kalmadı. Ama dün Köy TV diye bir kanal buldum, tavsiye ederim. Her şeyi gösteriyor. Kızın saçını bir çektiler, vallahi benim kafam acıdı.”

Yıllardır garda çalışan bir işçi, “Beni Malatya ‘ya gönderecekler. Ayın üç haftası orada olacağım, bir hafta İstanbul ‘a geleceğim. İsteyeni emekli ediyorlar. Çoğu insan emekliliği tercih etti.

Etmeyenleri dağıtıyorlar Anadolu ‘ya. Burayı çok seviyorum, Malatya’da ne yapacağım bilmem ama mecbur…” diyor.

“Ben de eski vagonları çok seviyorum” deyince, “Onları Bandırma’ya gönderecekler abla, gider binersin” diyor.

Bu arada vapurdan inen insanlar trene koşturuyor. O kadar çok insan var ki bu hattı kullanan, o kadar canlı bir güzergâh ki…

‘Buradayız, değil mi Duman?’

Fotoğraf çekerken bir güvenlik görevlisi “Çek çek, bol bol çek, kalmayacak buralar” diyor. Kucağında bir kedi uyuyor. İkisi de sandalyenin altında… “Kedilere kim bakacak siz gidince?” diyorum. “E Muzaffer Abiler açık, berber açık, ondan sonra şeyler açık…” diye sayıp gar lokantası tarafını gösteriyor.

Postane o saatte kapalı. Berber elinde usturayla ince iş üstünde, selam verip geçiyorum. Lokantanın önünde iki masa, rakı yudumlayan dört kişi var. Garsona “Siz burada mısınız bundan sonra peki?” diye soruyorum. O da kapının önünde uyuklayan kediye dönüp, “Duman, biz buradayız değil mi Duman, gitmiyoruz bir yere değil mi?” diyor. Duman gözünü açıp kapatıyor.

Herkeste buruk bir hava var. En büyük üzüntü ve korku hem Haydarpaşa hem de istasyonlarla iki yıl sonra tekrar buluştuğumuzda onları değişmiş bulmak.

1908’de İstanbul-Bağdat demiryolu hattının başlangıç noktası olarak inşa edilen, TCDD’nin ana garı olarak hizmet veren ve İstanbul’un tarihi ve kültürel sembollerinden biri olan bu mekânın işlevini kamu yararına sürdürmesi yani gar olarak korunması gerekiyor. Ayrıca istasyonların restorasyon projeleri de kamuoyuyla paylaşılmalı. Canım Erenköy istasyonu mesela, yıkılmamalı.

Gar Lokantası’na girip bir bira söylüyorum. Lokantanın içi boş, garsonlar deniz tarafından dışarı bakıyor. Haydarpaşa son saatlerine, kar yağınca sokaklara inen sessizliğe benzer gibi bir sükûnetle giriyor. Lokantanın açık kapısından garı seyrederken, son sözü Zeki Müren söylüyor: Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak…

Trenlerin de hastasıyız

Haydarpaşa Dayanışması 71 haftadır, Haydarpaşa Garı ve Liman Dönüşüm Projesi’ne karşı eylemde. İnsanlar her pazar garın merdivenlerinde toplanıp “Haydarpaşa Garı gar olarak kalmalıdır”, “Haydarpaşa halkındır” diyor. Dün akşam 20.00’de de “Garı sermayeye feda etmeyeceğiz” demek için gar merdivenlerinde 72. kez buluşuldu. “Haydarpaşa’yı kaybetmek istemiyoruz” denildi. “Diren Haydarpaşa” ve “Her yer Taksim, her yer Haydarpaşa, her yer direniş” pankartları taşındı. Gezi Parkı’nda başlayan direniş ruhu Haydarpaşa’yı da yalnız bırakmadı. Bırakacağa da benzemiyor çünkü biz ağaçların olduğu kadar trenlerin de hastasıyız.

Etiketler

Bir yanıt yazın