Burası Türkiye, bugün bizim kuşaktan çok farklı bir gençlik var. En azından daha nüktedan ve cevval zekalı. Belki daha az okuyorlar, Türkçeleri kullanılan bilgisayar yüzünden düzgün değil ama dünyayı daha çok kokladıkları belli.
Tarih 5 Haziran; altı gazeteci hanımefendi oturmuş, akşam saatinde bir televizyon programı, olaylar karşısında görmezden gelen malum kanal nihayet kamuoyu baskısı ve vicdan sesi dinlemekten çok, reytingin düşmesi endişesinden olacak iki taraf arasında bir panel yapmaya karar veriyor.
Sloganlar ilginç; kanalın kendi gazetesinde yazan hanımefendi ki benim için bir zamanlar benim hafif bir tenkidime karşılık “Silivri’deki zihniyetin uzantısı” demeye gelen bir yazı yazmıştı. Gezi Parkı’ndakileri “beynelmilel 28 Şubat’çılar” olarak niteliyor. Ne kadar parlak bir çıkış (!) Yanındaki sosyolog hanımefendimiz “Bu iş yüzünden bizi Arap Baharı ile karıştırıyorlar rezil olduk” demeye geliyor. Beri tarafta CHP yöneticilerinden biri olan hanımefendi doğrusu bu zırvalara karşı hiç de parlak bir tahlil yapamadı. Galiba Gezi Parkı’ndaki çocukların afişi çok yerinde; CHP için “ambulansın arkasına takılan araba” demişlerdi. MHP kendilerine sorulmuş gibi “terbiyeli, kasabalı aile çocuğu olmayı” tercih ettiğini bildiriyor. BDP ise “bizim davamız ile ilgisi olmayanlarla bizim ne işimiz var” demeye geliyor.
Bir zamanlar Maçka’da bulunan Taşlık Şark Kahvesi.
Herkes oradaydı, üç hilalli bayrak, solcular, liberaller…
Burası Türkiye, bizim kuşaktan çok farklı bir gençlik var. En azından daha nüktedan ve cevval zekalı. Belki daha az okuyorlar, Türkçeleri kullanılan bilgisayar yüzünden düzgün değil ama dünyayı daha çok kokladıkları belli. Herkes oradaydı. Ankara, İstanbul, İzmir’e baktığın zaman üç hilalli bayrak, yanında solcular, liberaller… Sayın sosyolog hanımefendi hiç endişe etmesin.
Pazartesi İtalya’da Lecce’de dersim için bulunmak zorundaydım. Güney İtalya’nın bu barok şehrindeki ince zevkli insanlar televizyon ve internetten seyrettikleri manzaralar karşısında “Bravo, ne sempatik şeyler” dediler. Müzik insanları bağlar. Fausto Giovannardi ve Yahudi Klezmer müziğinden gelen bir melodiyle Mishka Tsiganoff’un müziği olan “Bella ciao”yu çalıp söyleyen Gezi Parkı’ndaki gençler İtalyanların gönlünü kazandı. Duvar yazılarını okuyup anlasalar daha herkes ne övgüler dizerdi.
Etrafta münasebetsiz haberler dağıtmayı kurnazlık zannedenler var. “Direnişçiler 150 otobüs yakmış” gibi… İstanbul’da belediye otobüsü yakanlar oldu. Otobüslere sabotaj tertipleyenler de… O takımların her yere provokasyon için girdiğine şüphe yok. Provokasyonu da kimlerin tertip ettiğini Allah bilir. Taksim Gezi Parkı’ndakilerin öyle olmadığı açık. Yalanla ikinci parti yaratmak mukaddes vatanımızın içinde kimlere hizmet ettiği belli olmayan karışıklıklar çıkartmaktır. Gösteri ile sokak aşınmaz. Benim oturduğum Üsküdar’daki tek toplumsal olay cenaze için sabah okunan salâ’dır. Oysa bugünlerde her yerde tencere-tava çalındı ve sonra herkes evine çekildi: Bir kavmi birbirine kırdırmanın manası yoktur.
Taksim kışlası adı üzerinde; Talimhane ve Harbiye gibi isimlerden de anlaşılacağı üzre geçen asrın askeri kışla ve tesisleri ile dolu semtin ortasında Topçu kışlasının kurulmasından ileri gelir. Taksim’in kendi ise modern anlamda su şebekesinin tevdi eden tesisten isim alır. Kışla 1930’larda yıktırıldı ve yerine park yapıldı. Şimdi onun yerine illa o kışla yapılacak deniyor; yapılacak şeyin aynen kışla olmayacağı malum, zira o kışla binası alışveriş merkezi olmaya yetmez. Mazide yıkılan binaların her birini yeniden tesis ediyor musunuz? O halde 1940’larda edepsizce yıkılan Dolmabahçe Saray Tiyatrosu ve at tavlarını da yeniden ihdas edin ve Swiss Hotel’in yerine “şark kahvesi”ni yapın ve daha bunun gibi yıkılan nice eseri ihya edin. Bazı şeyler üzerinde ısrar etmenin hiçbir manası yok.
Geçen Cumartesi günü doktor dostumla Beşiktaş’ta görüştük; ayrıldım ve motora bindim. Karşı taraftan gelen gemiyi iskeleye yanaştırmadılar. Bir dakika sonra hekim arkadaşım arabasına giderken gaz yediğini söyledi. Cumartesi, Beşiktaş çarşısını gazlamak benim gibi devletin emniyet güçlerine saygı duyanları da dehşete düşürür. Türkiye barış istiyor. Partizanlık yapan, her yere kendininkileri yerleştiren televizyon kanallarını bir yönde kullanmaya çalışan, dediğim dedik ve “Yüzde 48 buçuktansınız, sizi mi dinleyeceğiz?” diyen tavrından uzak kalmalıdır. İnsanlar bilmelidir ki; Türkiye dışında bazı bireyler kendilerine hayat bulabilir ama belirli grupların bu toprakların dışında yaşama imkanı ve rahatlığı bulabileceğini hiç sanmıyoruz. Her şeyi yurt dışına göre ölçenlere söylüyorum. Bu hareketleri yurt dışındakiler sempatiyle karşılıyor ama kıstas o da değildir. Gezi Parkı’nda ben vandalizm görmüyorum, aksine insanı ferahlatan, gülüp düşündüren manzaralar da var. Düne kadar iktidarı övenlerin şu sıra baş tenkitçi olmaları bir yana, onlar kadar teşhirci ve yüksek sesle konuşmayan samimi bir kitle var.
Bence onlara kulak vermeli.