Eski Kültür ve Turizm Bakanı Günay'dan Koray Çalışkan'a çarpıcı açıklama: İstanbul'da rant lobisi var. Arkadaşlara 'İstanbul'un rant lobisi hesabımızı görecek' demiştim, öyle de oldu.
Attığı Tweet’lerle Gezi Parkı projesini eleştiren ve parkı korumak için örgütlenen eylemlerin meşru olduğunu söyleyen bir önceki Turizm ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, henüz kimseye ayrıntılı bir mülakat vermemişti. Meclis’te buluştuk, serin bir bahçede konuştuk.
Genel Kurul’dan çıkan AK Partili vekiller yanımızdan geçiyor, Günay’ı gören selamını esirgenemiyor, onun duruşunu destekleyen nüktedan laflar atıyordu.
Artan selamların üstüne, “Vatandaş sizi yolda çevirdiğinde ne diyor?” diye sordum, Geçenlerde Kürtlerin yaşadığı İzmir Kadifekale’de bazı vatandaşlarla sohbet ederken birisine şöyle demiş: “Neden şikayet ediyorsunuz? Bakın ne varsa yapıyoruz. Hangi hizmet, işte Uludere’ye, pardon Uludere demeyeyim… Yüksekova’ya…”
O sırada durdu. Sürçen dilin kıvrak ironisi ikimizin de yüzüne düşünceli bir gülümse yaydı. “Allah söyletiyor galiba” dedim.
Güldük ve devam etti: “Yüksekova’ya, Şırnak’a havaalanı yapıyoruz dedim. O gün yaşlıca bir bey dedi ki: ‘Evet hizmete itirazım yok. Allah razı olsun. Ama kimlik? Bizim var olma hakkımız ve kendimizi ifade hakkımız var, bunu vermiyorsunuz.’ Bizim anlamamız gereken, hayat tarzlarına müdahale edilmeksizin hayat kalitelerini yükseltmeye çalıştığımız insanların bizimle ilgili tereddütlerini okuyup, ona uygun cevaplar üretme zorunluluğu.”
“Gezi Parkı’nı yıkmak, ağaç kesmek nasıl yükseltecek hayat kalitesini?” diye sordum: “Eskiden yeşil olan alanlar, şu anda betonlaşmış. Ortada sadece bu kışlanın yıkılmasından kalan bir yeşillik var ve insanlar istiyorlar ki artık bu yeşillik yok olmasın, çünkü her taraf beton oldu. Taksim’de böyle bir yeşilliğe çok ihtiyacımız var, orada 80 yıllık ağaçlar var.”
Bakanlığı sırasında verilen Koruma Kurulu kararını anımsattım.
“Koruma Kurulu orada eskiden Topu Kışlası diye bir bina vardı dedi, binanın varlığını tescil etti, bina yapılsın demedi” dedi ve yaşlıca bir başörtülü teyzenin “Benim canımı alsın Allah ama bu ağaçları almasın” diye hayıflandığını anlattı.
Başbakanı neden ikna edemediniz? “İstanbul’da özellikle bu imar sorunlarında, betonlaşma, yüksek yapılaşma konularında İstanbul Belediyesi ile de, zaman zaman Sayın Başbakan ile de ihtilafım oldu. Arkadaşlarıma ‘bu İstanbul’un imar lobisi, daha doğrusu rant lobisi bizim hesabımızı görecek’ dedim. Sonuçta da öyle oldu…
Rant lobisi konusunda itirazlarımı ve kaygılarımı Başbakan dahil herkesle paylaştım. Bıraksanız Sultanahmet’e dahi AVM yapar bunlar.
İstanbul’da 1 metrekare çok değerli… Ama onlar, göklere kadar yükselen ne kadar şirk kulesi, ‘şirk kuleleri diyorum ben bunlara’, dikerlerse o kadar gelir elde edecekler. Ve kapitalizm çağındayız. Bunu bir kez daha çok çarpıcı bir şekilde hatırlamak gerekiyor.”
Günay’a göre bakanlıktan ayrılmasına neden olan gelişmelerden biri Gezi Parkı olmuş. İstanbul’un rantına göz diken rant lobisi uzun süredir kendisiyle uğraşıyormuş. Bu noktada ” AK Parti ‘de kendisinden başka bu konuyu sorgulayan başka kimse olup olmadığını” soruyorum.
“Liderler seçim kazanıp üst üste güçlü hale gelince hemen hemen hiçbir siyasi partide eleştirilmezler. Böyle bir partiye egemen olunca hiçbir lider de eleştiriden pek hoşlanmaz. Bunu Sayın Erdoğan’ın dışında da söylüyorum… Sayın Erdoğan çok başarılı bir siyaset adamı ama dost odur ki ‘başka türlü düşünsek ya da başka türlü yapsak’ diyebilme cesaretini gösterir. Öyle bir eksiğimiz olduğunu düşünüyorum. Erdoğan gibi güçlü bir insanın çevresinde doğruyu söyleyen insanlara ihtiyaç var. Liderlerin etrafını öyle insanlar sarıyor ki dışarıyı görmüyorsunuz. Ve tabi oradan her yaptığım doğru anlayışına varıyorsunuz”.
Oturduğumuz parkı gösteriyor: “Şu Meclis’in bahçesi kadar büyük bir park Ankara ‘nın içerisinde yok. İstanbul’u konuştuğumuzda ben Sofya’yı örnek gösteriyorum. Sofya İstanbul’a bir saat mesafede. Sofya’nın içinde bırakın Gezi Parkı gibi minicik bir yeri, Beyoğlu kadar yeşil alan var. Gezi Parkı’na dair halkın talebi çok insani. Gezi Parkı’nda yeni bir bina yapılmasını doğru değil.”
“Peki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş o parkı yok edip, neden kışla yapmak istiyor?” diyorum. Bir süre düşünüyor: “İstanbul’un değil, Türkiye ‘nin ve dünyanın en değerli arsalarından birisi orası. İnanılmaz rantı var. Özet.” Devam etmesi için bekliyorum. “Anladınız siz” diyor, anlıyorum.
Günay’a göre polisin İstanbul’daki göstericilere aşırı müdahalesinin Cuma’ya denk gelmesi tesadüfi değil: “Cuma günü orada namaz kılınacaktı ve bu eylemlerin İstanbul’da sadece AK Parti karşıtlarının işi olmadığını, İstanbul halkının, AK Parti’ye oy vermiş bir çok insanın da ortak eylemi olduğu ortaya çıkacaktı. Bundan sonra o parka müdahale etmek çok zor hale gelecekti. O engellendi. Bu çok kasıtlı bir davranıştır. Bir Cuma birlikteliğini engelliyorsunuz. Ne için? Oraya yapacağınız rant merkezini korumak için. Bu kabul edilmez bir şeydir. Orada bambaşka bir eylem var. Türkiye insanına çok tanıdık bir başka dayanışma sergilenecekti ve parka müthiş bir dokunulmazlık kazandıracaktı. Bunu aynen bizim anladığımız gibi başkaları da anladı. Aslında bu ihtimale müdahale ettiler.”
“Peki Cuma kılınsaydı, ağaçların altında insanlar saf tutsaydı?” diye sordum.
Şöyle devam etti: “Millet anlayacaktı. Bu eylemlerin AK Parti karşıtlarının işi, marjinallerin, inançsızların işi olmadığı, tam tersine AK Parti’nin mütedeyyin tabanının da ağaca, yeşile, İstanbul’a sahip çıktığı anlaşılacaktı. Her şeye rağmen burası insanlığın omuz omuza verdiği bir kutlu park haline geliyor. Onu yıkıp artık bir rant merkezi yapamazsınız.”
“Şimdi ne olacak?” diye sordum: “Mahkeme kararı var bir kere, onu bekleyeceğiz. Hukuki prosedür budur. Şu anda ondan fazlası söylenemez. Gerçi sayın Başbakan ‘mahkeme kararına rağmen de yapacağız’ dedi. Ama Sayın Arınç, ‘biz hukuk devletiyiz ve bu kararın sonucunu bekleyeceğiz’ dedi. Doğrusu budur. Proje değiştirilir mi bundan sonra? Sayın Cumhurbaşkanı bunun da olabileceğine işaret etti. Umuyorum ki Sayın Başbakan da bu gelişmeleri gördükten sonra hiçbir binanın, bir insanın ölümüne, birkaç kişinin gözünü yitirmesine değmeyeceğini vicdanında hissedecektir ve bu projeyi değiştirme ihtiyacını o da kabul edecektir. Çünkü akıl da izan da iman da bunu gerektiriyor. Bir insanın canına, bir gencin gözüne dünyanın bütün binaları feda olsun!”
Konuyu yerel seçimlere getirdim.
Düşünülenin aksine Günay net: “Benim yerel seçimlerle ilgili hiç bir hazırlığım da yok, beklentim de yok. Niyetim de yok…” İzmir’i soruyorum: “İzmir’i ister miydiniz belediye başkanı olarak?” Yanıtı yine net: “Belediye başkanlığı hiçbir yerde istemem.”