Peki sosyal medya aracılığıyla tüm dünya olan biteni hayretle izlerken, acaba yazılı basınımız Gezi Parkı olaylarını nasıl gördü? Eylemin başladığı ve polisin protestoculara saldırısının gerçekleştiği günün ertesinde gazetelerin birinci sayfalarına baktım
İstanbulluların Taksim Gezi Parkı protestosu ve polisin artık iyice çığırından çıkan göz yaşartıcı gaz kullanma pratiği, bu hafta basında öne çıkan olaylardı. Uluslararası haber ajansı Reuters’ın tüm dünyaya geçtiği biber gazı hortumlu polis fotoğrafı, milyonlarca kişi tarafından görüldü. Aynı polisin sosyal medyada paylaşılan “çılgın” videosu da tüm dünyada izlendi. Barışçı, sakin eylemcilerin arasında gazı hızla boşalan bir balon gibi dengesizce koşturup saldıran bu emniyet görevlisinin agresif, ama bir o kadar da komik hali, adeta Gezi Parkı protestolarının sembolü oldu. Tüm baskılara ve sansüre rağmen bir şekilde izlenen bu görüntüler, kuşkusuz, protesto eylemini yapanlara karşı sempatiyi arttırdı, Türk polis teşkilatına ilişkin olumsuz yargıları pekiştirdi.
Peki, sosyal medya aracılığıyla tüm dünya olan biteni hayretle izlerken, acaba yazılı basınımız Gezi Parkı olaylarını nasıl gördü? Eylemin başladığı ve polisin protestoculara saldırısının gerçekleştiği günün ertesinde gazetelerin birinci sayfalarına baktım. Durum şu:
Yeni Şafak, Star, Bugün, Türkiye ve Habertürk’ün 1. sayfalarında Gezi Parkı protestoları YOK!
Zaman’da, pul kadar bir fotoğraf ve kısa bir resim altıyla yıkımın başladığı anlatılıyor. Protestoculardan ve polisin saldırılardan bahis YOK!
Milliyet, “Ağaç nöbeti tutanlara gaz” başlığıyla 1. Sayfada resimli haber yapmış. Saldırgan polisin ve eylemcilerin tepkilerinin anlatıldığı büyük bir haber var.
Hürriyet, işin magazinine kaçıp Gürsel Tekin, Ahmet Hakan ve Sırrı Süreyya Önder fotoğrafıyla vermiş haberi. “Gezi Parkı savunması” başlığı ilk bakışta pek de bir şey ifade etmiyor.
Akşam, “Gezi’nmeyin gazlarım!” başlığıyla polis müdahalesini “polis ağzıyla” dile getirmiş. Adeta tırnak içinde gözdağı vermiş.
Birgün, “Taksim Gezi Parkı Direnişi” haber başlığıyla protestoculara sahip çıkmış.
Cumhuriyet, yine protestolara destek veren “Gezi kıyımına direniş” başlığı altında geniş haber yapmış.
Vatan, sürmanşette “Tam gaz direniş” başlığıyla ironi yapmaya çalışmış. Polisle mi, yoksa eylemcilerle mi dalga geçiyor, belli değil.
Posta, “nefes almak istiyoruz” başlığıyla tüm 1. Sayfasını eyleme ve polisin saldırılarına ayırmış.
Sözcü, “Gezi Parkı’nı yıktırmayız dediler, gazı yediler” demiş. Bu kez de çevrecilerin polis gazını tattığına vurgu yapan Sözcü, “çevreci gençler” genellemesiyle haberi oturduğu yerden yazdığını açık etmiş. Sözcü editörleri, eylemci olsa olsa genç olur diye düşünmüş herhalde. Belli ki, İstanbul’un göbeğindeki eyleme muhabir yollamamışlar.
Taraf, sürmanşetten “İktidar Gezi Parkı’na kepçeyle girdi: Taksim’de AVM ve rezidans projesi başladı” başlığıyla olayı haber gibi (olması gerektiği gibi düz başlıkla) anlatmış.
Evrensel, İstanbul’un sermaye tarafından fethi” başlığıyla “tematik” bir habere imza atmış. İşin ekonomi politiğini anlatmış. İstanbul’da 3. Köprü, Gezi Parkı’na AVM ve vapur iskelesi satışları bilgi içeren bir “şemsiye haber” ile veriliyor.
Günümüzde, halkın siyasal iktidarları protesto ettiği eylemler modern demokrasilerin vazgeçilmez parçası. Halkın yönetime katılımı sadece seçimde verdiği oyla değil, kamuoyu yoklamalarıyla ve protesto eylemleriyle de şekilleniyor. Medyanın bu eylemleri aktarma biçimi de demokratik çıktının kalitesinde büyük rol oynuyor. Ayrıca, bu gösterilerin medyada haber oluş sıklığı, şekli, derinliği ve büyüklüğü sosyal araştırmacılar için de önemli bir kaynak.
Bizde, ne halkın protesto eylemleri, ne de protestoların içerikleri gerektiği gibi haber ol(a)mıyor. Bir iki istisna hariç, büyük medya artık kendi kendisine yayın yasağı uyguluyor. Sokak eylemlerini, belli politikalara karşı direnişleri “protesto eden-gazı yiyen” pasif döngüsü içinde vermek, demokrasiye zemin hazırlayan bir gazetecilik değil. Gazeteciliğin esası, protestocuları dinlemek, taleplerini geniş kamuya aktarmak, iktidarın da onları dinlemesi gerektiğine vurgu yapmak… Ayrıca, gerçek gazetecilik, o arazinin dönüşümünün ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, tarihi arka planını da araştırıp ortaya çıkarmak… Gezi Parkı arazisi aslında nedir? Gezi Parkı olmadan önce kim(ler)indi? Nasıl ve neden el değiştirdi? Şimdi nasıl ve neden kime veriliyor? Bunları bilmiyoruz, bilenlere mikrofon uzatmıyoruz, halkı bilgilendirmiyoruz. Bu nedenlerle, olan biteni doğru bir zeminde tartışamıyoruz. Belki Gezi Parkı eylemini yapanlar bile o arazinin dönüşümü konusunda bilgisiz. Sadece Gezi Parkı örneğinde değil, HES eylemlerinden nükleer santral karşıtı eylemlere kadar tüm çevreci-politik itirazlarda basının haber değeri anlayışı ve olayları çerçeleyişi yetersiz. İşte bu nedenle, başbakan Erdoğan eylemcilerle dalga geçerek “siz ne yaparsanız yapın, biz bunlara kulak tıkayacağız, yolumuza devam edeceğiz” diyebiliyor. Büyük basından cılız bir ses çıkıyor: PISSSS!
Bu da bir tür gazdan farksız.