Kadıköy ile özdeşleşmiş Altıyol'daki meşhur "Döğüşen Boğa" heykelinin Milli Saraylar tarafından geri istendiğini öğrendik.
Milli Saraylar gayet milli bir hassasiyet göstererek, meydanlarda sayısı hızla azalan heykellere bir yenisini eklemek için kolları sıvamış durumda. Bu heykel düşmanlığı malum “ucube” tartışmalarıyla zaten ayyuka çıkmıştı. 150 yıllık bir heykelin birden bire “mülkiyet” eksenli bir tartışmaya konu olması tam da yerel seçimler öncesi çok düşündürücüdür.
Bazılarına göre Döğüşen, bazılarına göre Tokuşan boğa heykelinin neredeyse 150 yıllık bir hikayesi var. Osmanlı tarihinde yurtdışına seyahat etmiş tek padişah olan Sultan Abdülaziz 1867 yılında özel treniyle Paris’e vardığında o günlerde devam eden Paris Evrensel Sergisini ziyaret eder. Sergide gördüğü küçük boyutlu iki boğa heykelini çok beğenir ve heykeltraş Jules İsidore Bonheur ile tanışır. 34’5×59 cm boyutundaki bu heykellerin 1/1 boyutlu birer kopyasını sipariş eder. Sultan Abdülaziz’in av merakı ve vahşi hayvanlara duyduğu hayranlık meşhurdur. Çırağan ve Beylerbeyi sarayında birer Aslanhane inşa ettirdiği de bilinir. Toplam olarak 24 adet heykel siparişi verir ve Bonheur başkanlığında bir gurup heykeltraş kolları sıvar. Birçoğunun kalıbı zaten hazırdır ve adeta fabrikasyon bir imalat ile hızlıca dökümler gerçekleşir. Atlar, boğalar, geyikler ve aslanlar hızla dökülür ve bunlar Beylerbeyi sarayına yollanır.
(1865 Evrensel Sergisindeki Tokuşan Boğa Heykeli)
İttihatçılar işbaşına gelince Enver Paşa bir Ermeni tüccara ait meşhur Bilezikçi Çiftliğine yerleşir. İlk iş Beylerbeyi saayındaki bu heykellerin bir kısmını kendi çiftliğine taşıtmak olur. Heykellerden Münevver Ayaşlı “Dersaadet” adlı kitabında bahseder. Bu heykellerden bir kısmı, Feneryolundaki Ahmet Muhtar Paşa köşküne bir kısmı da Moda’da Dimitri Veldemi köşküne nakledilir. Modadaki köşk Milli Eğitim tarafından kamulaştırıldıktan sonra bahçedeki heykeller açık arttırma ile satışa çıkarılır ve uzun yıllar Elmadağ Divan Otelinin önünde yer alan Geyik Heykeli Vehbi Koç tarafından satın alınır. Diğer bir at heykeli de Sabancı ailesi tarafından satın alınır ve Atlı köşkün üst girişine yerleştirilir.
(Divan Oteli önündeki geyik heykeli)
Heykel gurubunun içinde yer alan kaktüsün üzerinden atlayan aslan heykeli ise 1950 lere kadar Taksim gezi parkında sonrasında ise İstanbul Belediye’sinin önünde boy gösterir. Hala da belediyenin önünde durmaktadır.
Tokuşan boğa heykeli ise 1940’larda harbiye Spor ve Sergi sarayının önüne, 1950lerde Hilton otelinin önüne, 1960’larda ise Divan otelinin tam karşısında yer alan kavşağa yerleştirilir. Kavşağın tam karşısında Divan Otelinin önünde yer alan Geyik Heykeli ile Boğa heykeli 60 yıl sonra yine biraraya gelmiştir. Heykel 1987 yılına kadar burada kaldıktan sonra nihayet Kadıköy Altıyol’a taşınır. Yaklaşık 25 yıldır sadece Kadıköy’ün ve Kadıköy’lülerin değil tüm Fenerbahçelilerin de sembolü haline gelmiştir.
Leyleği adeta havada gören Tokuşan Boğanın kardeşi Böğüren Boğa heykeli ise, belki duruşunun sevimsizliğinden yerinden hiç kıpırdamamış 150 yıldır Beylerbeyi sarayı büyük havuz başında unutulup gitmişti.
(Sarayın bahçesindeki böğüren boğa)
Tokuşan Boğa figürünün hangi antik mitolojinin devamı olduğu ve dünyadaki kopyaları ayrı bir yazının konusu olabilir. Aynı şekilde bir sultanın Paris’e gidip heykel siparişleri vermesi, hatta New york’taki özgürlük heykelinin tasarım aşamasında sponsor olması ve günümüzde Osmanlıya çok özenen idarecilerin bu durumdan nasıl bir feyz alıdıkları da öyle.
Ancak bu yazı şu soruyla bitebilir: Acaba Milli Saraylar Kadıköy’de halka malolmuş bu boğa heykeline gösterdiği hassasiyeti aynı sipariş gurubunun içinde yer alan ve İstanbul Büyükşehir belediyesi önünde bulunan aslan heykeli için de gösterecek mi? Ya da geçmişte haraç mezat satılan diğer heykellerin peşine düşecek mi?
(İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Önündeki Aslan heykeli)
Bu satırların yazarı ne Saraçhanedeki aslan ne de Kadıköy’deki boğa heykeline dokunulmaması taraftarıdır. Çünkü heykeller üzerine çıkıp fotoğraf çektirenlerle yaşar, onların malıdır. Hatta saraylara hapsolmuş heykeller de meydanlara çıkarılmalı halkın arasına karışmalıdır. Böylece gerçek manada kamusal bir görev edinebilirler.