Cemal Kutay’ın kitapları dışında, çok sayfalı ciltler halinde yayımlanan “Bilinmeyen Tarihimiz” adlı bir yayını daha vardı.
Ayrıntıları ile yazdığı konuların arasına “Arşivimden” ve “Meşhurlardan Nükteler” başlıklarıyla kimi ilginç olayların belgelerini ya da küçük hikâyeleri serpiştirmişti.
Aklımda kalan küçük hikâyelerden kimi de şöyleydi:
Taşrada görevli vali paşalardan biri ödeneğinin yetersizliği nedeniyle ailesini geçindiremediğinden yakınan dilekçelerle sadrazam paşa hazretlerine başvururmuş.
Dilekçelere verilen yanıtlarda da ödenek artışı müjdesi yerine öğüt alırmış:
“Paşa hazretleri inşaat yapınız.”
Osmanlı’ya öykünmenin nedenlerinden biri de sadrazam paşanın bu öğüdü olabilir mi diye zaman zaman düşünmeden edemem.
Şehrin dış alanlarında yükselen gökdelenleri fazla bulurken anayolların hemen yanında yükselen inşaatların da eklenmesiyle neredeyse tarım yapılan alanlar yok edil-meye başlandı. Yeşil alanlar da anayolların hemen kenarındaki 15-20 metrelik düzenlemelerle sınırlı kalacak gibi görünüyor. Ama bir başka gerçek de o alanların sadece bakıp geçmekle sınırlı kalması…
İstanbul’un seçkin yeşil alanlarından biri de Çamlıca Tepesi ve etekleriydi.
Tepe önce Çamlıca Tepesi olmaktan çıkıp “Anten Tepe” olmuştu. Yapılan açıklamalardan, Çamlıca’nın canına rahmet okunup “İnşaat Tepe” olması için planlar yapıldığını öğreniyoruz.
Kadıköy’ün inşaat rantına kurban edilecek boş alanlarından birinin de Kuşdili Çayırı olacağı konuşuluyor. Kuşdili Çayırı’nın yazlık eğlence yeri olarak kazandığı ünün yanı sıra basın tarihimiz açısından da önemi var.
Çünkü İstanbul’da yayımlanan ilk Türkçe gazetenin yayımlanmasının da gerekçeleri arasında adı geçiyor. Wilyam Çorçil adlı bir İngiliz gazete muhabirinin Kuşdili Çayırı’nda avlanırken kuzusunu otlatan bir çocuğu yaralamasıyla başlayan olaylar söz konusu.
Gelelim benim yetiştiğim döneme.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin dünya savaşı sırasında uyguladığı karne dönemi, Demokrat Parti’nin “Görülmemiş Kalkınma” döneminde de hortlamıştı.
Eski çok sayfalı nüfus cüzdanımda “kok kömürü verildi”, “şeker verildi”, “çivi verildi” damgalarının da bulunuyor olması durumu kısaca anlatır sanıyorum.
“Kok kömürü verildi” damgası Kuşdili Çayırı’nda vurulurdu.
Taş kömürleri şatlarla Kadıköy Rıhtımı’na getirilir. Hasanpaşa’daki gazhanede koka dönüştürülür ve elinde karnesi olanlara Kuşdili’nde dağıtılırdı.
Kuşdili Çayırı, Kömür Satış ve Tevzi Müessesesi’nin Anadolu yakasındaki açık deposuydu.
Sabah erkenden gidilir, karneler verilerek sıraya girilirdi.
Kömürü taşıyacak at arabaları da kendi aralarında sıraya girmiş olurlardı.
Sırası gelen hak sahibinin adı yüksek sesle okunur, yine sırası gelen araba kantara yanaşır, küfelere doldurulup tartılan kömürler arabaya boşaltılırdı.
Kömür tepelerinden kepçelerle alınan kömürler bazen çok tozlu olur ve hak sahibi kantarcılarla kavgaya tutuşurdu.
Kömürün arabaya doldurulmasının ardından kışı oldukça rahat geçirecek olmanın verdiği gururla arabacının yanına kurulur ve arabacıya yolu tarif ederek eve giderdik.
Kuşdili Çayırı önce Kadıköy’ün meşhur Salı Pazarı’na ayrıldı. Ardından betonlanıp otopark yapıldı.
Hiç değilse yaşanacak depremde toplanacak ve barınılacak bir alan olmasının önemi korunuyordu.
Anlaşılıyor ki o da “inşaat yap” öğüdüne kurban gidecek…