“Aynı Mimari Problem Üzerinde Farklı Zihinlerin Üretimlerini Görmek Çok Besleyici”

Arkitera Genç Mimar Ödülü 2019'a layık görülen, FREA mimarlık ofisinin kurucu ortakları, Emre Şavural ve Fatih Yavuz ile mesleki serüvenleri ve iş yapma biçimlerini konuştuk.

Üniversitede dönem arkadaşı olarak, 2003 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden mezun olup ilk ofisiniz olan onbir41’i kuruyorsunuz. Bu nasıl bir dönemdi, hangi şartlar altında bir araya geldiniz?

Fatih Yavuz: Mezuniyet sonrası kısa süre de olsa başka ofislerde çalıştık ve bir yarışmaya hazırlanabilmek için çalıştığımız ofislerden ayrılarak bir araya geldik. Belki de kendi işimizi yapmanın ve ofisin kurulumuna giden yolun ilk adımıydı istifalarımız. 6 kişi birlikte hem yarışmaya hazırlanmaya çalışıyorduk hem de hayatlarımızı idame ettirebilmek için tasarım ve program bilgimizi kullanarak işler yapıyorduk. Bir araya gelişin amacı doğrudan para kazanmak ya da yarışmaya odaklanmak değildi. Bir taraftan oldukça eğlendiğimiz bir taraftan da birbirimizi beslediğimiz ilginç bir birliktelikti. Kurumsal kimlik işleri yaptık, mimari fotoğraf çektik, ufak tefek mimari projeler bile yaptık. Fazla keyifli bir ortamdı ve oyun oynamak için çok daha fazla zaman harcamaya başlamıştık. Esasında fazla kalabalık olan bu yapının sürdürülebilmesinin pek de kolay olmadığını tartıştıktan sonra biz üç kişilik bir grup olarak yolumuza kendi ofisimizde devam etmek istedik. Bu arada son günlere sıkışmış bir yarışma tesliminden de güzel dersler çıkarmıştık. 3 kişilik bir ekip olarak başka mimarlık ofislerinin yarışma ve proje süreçlerine oldukça yoğun bu tempoda destek vermeye başlamıştık. Ekip olarak yarışmalara hazırlanmaya devam ettik ve birlikte girdiğimiz ilk yarışmada elde ettiğimiz 3’üncülük ödülü ile bizim için ofisin yolu açılmış oldu. Resmiyete henüz kavuşmuş bir ofis yapımız olmasa bile kendimizce muhasebe kayıtlarımızı oluşturmaya başladık.

Emre Şavural: Kartvizitte onbir41 yazıyordu ama resmi bir şirket olacak fırsatları henüz yakalayamamıştık ve yarışmaları denemeye devam ettik. Birlikteliğimizin resmiyet kazanmasının yolunu açan gelişme ise yine bir yarışma projesi ile olmuştu. ODTÜ Kuzey Kıbrıs kampüsünde yapılacak Mühendislik Laboratuvarı Yapısı için organize edilen davetli yarışmada 1. ödülü kazandık, onbir41 hemen ardından resmi olarak kuruldu.

Çokça ödül kazanmış iki müellif olarak yarışmaların kariyerinizdeki yeri nedir?

FY: Yarışmalar kariyerlerimiz için çok ama çok önemli yer tutuyor. Tecrübesiz ama bir o kadar da heyecanlı ve enerjik genç tasarımcılar için müthiş bir fırsat sunuyor. Yarışmaların varlığı bir kere çok adil iş alım fırsatları sağlıyor. Özellikle yeni mezun olduğumuz ve sürdürülebilir bir çalışma hayatı kurmaya çalıştığımız günlerde açılan her yarışmanın bizim için ne kadar önemli fırsatlar sunduğunu hatırlıyorum. İlk ödülümüzü kazandıktan sonra düşündüklerimizin yanlış olmadığını anlamak bizim için müthiş bir özgüven kaynağı oldu. Bunun yanında kazandığımız ödüller bilinirlik adına önemli oldu ve başka mimari üretim süreçlerinin de kapılarını araladı. Kazanılan ödüllerin maddi olarak tüm kariyerinizi beslemesi olanaksız ancak size sağladığı motivasyon tüm kariyeriniz için itici bir güce dönüşebilir. Ayrıca özellikle aynı mimari problem üzerinde farklı zihinlerin ürettiklerini görmeyi çok besleyici buluyorum. Sonunda ortaya çıkan ürünlerin portfolyomuzun sayfa sayısını artırması kadar aynı zamanda arkadaş ve meslektaşlarımızla tartışma fırsatları sunuyor olması da gelişimimiz için önemliydi.

: Bir yandan da yarışmaların diğer yöntemlerden ayrıştırılıp ilahlaştırılması çok doğru gelmiyor açıkçası. Evet dinamikleri farklı, mesleğin ilk yıllarında bizim gibi ilişki ağı dar olan genç mimarlar için en ideal ve adil yol ama yarışmacılık diye ayrı bir kolu yok mimarlığın. Yarışmacı sıfatı ile bir mimarın pratiği negatif ayrıştırılıyor. Özellikle yarışma yapmaya vaktimiz yok söylemlerine çok da sığınmamak gerekir.

FY: Bir şekilde iş ağı oluştuktan sonra yarışmalarda da seçici olmaya başladık açıkçası. Yarışmayı açan kuruluş, jüri, işin verilme biçimi ve konunun cazibesi bizim için seçim kriterleri arasında.

Hasan Okan Çetin ile birlikte tasarlamış olduğunuz, 2005 yılında inşaatı tamamlanan ilk yapınız, ODTÜ KKK Mühendislik Programları Laboratuvarları projesi ile birlikte başlayan, büyük ölçekli eğitim/kamu yapıları yoğunluklu bir üretiminiz var. Bu ölçek ve yapı tipolojisine yöneliminizin ardında çeşitli tesadüfler mi yoksa bilinçli kararlar mı var?

FY: Tesadüf olduğunu söyleyerek başlamak doğru olacaktır. ODTÜ KKK Mühendislik Programları Laboratuvarları projesi bizim için çok önemli bir kırılmayı tarif ediyor ama bu yapının ortaya çıkışından sonra benzer tipolojiler için bilinçli bir yönelimimiz olmadı. Bu süreç sonunda şunu çok net anladık ki işveren ve kurum niteliği proje ve yapım süreçleri için hayati önem arz ediyor. Nitelikli işverenler ile nitelikli proje süreçlerinin peşinde koşmak için bilinçli adımlar atmaya çalışsak da bu hedefe ulaşmanın çok da kolay olmayacağını biliyorduk. Ama büyük ölçekli işlerde yeterli deneyime sahip olmadan yaşadığımız olumsuz tecrübeler de seçimlerimizi daha dikkatli yapmamız gerektiği konusunda müthiş bir öğreti oldu.

: Fatih’in söylediği gibi ne öyle bir stratejik hamlemiz ne de yönelimimiz oldu. Süreç kendiliğinden gelişti her seferinde, tamamı ile tesadüf. Bunun yanında uzmanlaşma meselesi yapıyı talep eden açısından en risksiz durumu tarif etse de bir tipolojide fazlaca deneyimi olan bir mimarın elinden bir süre sonra hep aynı sorgulamalar ile türemiş işler çıkabiliyor, bu da heyecanı azaltıyor kanımca.

FREA olarak, hepsi Ankaralı ve dönemdaşınız sayılabilecek SCRA, SMAG gibi ofislerle uzun yıllardır iş birliği içinde hareket ettiğiniz bir ortamın parçasısınız. Bu basitçe yarışma kültürünün devamlılığı mı sizin için, yoksa eğitiminiz veya ölçek ile mi alakalı?

FY: Başka grup veya mimarlar ile de ortak üretimlerimiz oldu halen de olmaya devam ediyor. Biz bu tarz paylaşımları ve ortak üretim fırsatlarını çok önemsiyoruz. Okullarda bize de çok defa öğütlenen kolektif üretim pratikte o kadar da kolay değil ama size müthiş deneyimler kazandırıyor. Bu ortaklıklar sadece yarışma projeleri için yapılmadı esasında. Örneğin SCRA ile yarışmalar dışında da üretim ve proje süreçlerini deneyimledik. Ofisin yapısı ve ölçeğinin bunları yapabilmeniz için çok kritik olduğunu söylemeliyiz. Ayrıca hiyerarşik yapılar olmaya başladığınızda bu süreçlerdeki lezzetlerin de ortadan kaybolacağını görebiliyoruz.

: Meseleye daha fazla zihnin kafa yorması, tartışılması işin niteliğini arttırmaya yönelik bir hedefken, diğer taraftan farklı iş ağları üzerinden iş geliştirme olasılıklarını arttırmak gibi daha rasyonel gerekçeleri de olabiliyor bu birlikteliklerin. SCRA ile olan birlikteliğin çıktılarını

“Kooperatif” başlığı ile bazı ortamlarda paylaşma fırsatımız olmuştu. Bu paylaşımlar için sunumu hazırlarken; geriye dönüp içinde bulunduğumuz, bize olağan gibi görünen süreçleri deşifre etme çabası kolektif üretimin katkılarını görmek adına ayrıca öğretici olmuştu.

FY: Günün sonunda her birlikteliğin farklı katkıları oluyor, beraber iyi işler çıkıyor, herkes birbirinden yepyeni şeyler öğreniyor. Beni kişisel olarak iştahlandıran da bu oluyor açıkçası. Kendi bildiğiniz iş yapma yöntemleriniz her birliktelik sonrası eviriliyor ve git gide idealize oluyor.

Tüm bu diğer ofisler ile, hem de kendi içinizdeki iki ortaklı yapı dahilinde, nasıl bir iş bölümünüz, çalışma kurgunuz var?

FY: Kendi içimizde çok net ayrılmıyor sorumluluklarımız. Diğer ofisler ile yürüttüğümüz süreçlerde de keskin ayrımlar olmadığını söylemeliyim. Birlikte ürettiğimiz ofislerle farklı disiplinleri temsil ediyor olmadığımız için üretim süreçlerinin uzmanlıklara ayrılmış ve çokça ayrışmış şekilde ilerlemesi de çok doğru gelmiyor. Esasında kolektif üretimi biz üretim odaklı olmaktan çok düşünsel odaklı görüyoruz diyebiliriz. Bir diğer deyişle mesele çok zihnin bir araya gelmesi ve probleme kafa yorması olarak görülebilir. Önemli olan ortaya koyduğunuz tartışmaya gelecek katkılardır. Bir düşüncenin mimarileşmesi veya temsili sürecinde belli konularda daha özel bilgi ve tecrübeye sahip arkadaşlar olabiliyor ama önemli olan ortaya konan çokseslilik ve düşünsel zenginlik. Üretim süreçlerine keskin ayrımlar getirdiğinizde herhangi bir sorumluluğu alan kişinin sadece üretimin bir kısmı ile yoğun bir bağ kurup bütünü kaçırması olası. Bunun için üretim süreçlerinin çok daha bütünleşik ve iç içe gitmesini önemsiyoruz. Bazı proje süreçlerinde daha net tanımlar ve sorumluluk paylaşımları getirsek de genellikle her sürece dokunmaya gayret ediyoruz. Özellikle de ofiste tartışılan her şeyin üzerinde birlikte kafa yormak ya da katkı koymak çok önemli.

: Ofisin işleyişindeki daha statik işleri paylaşıyoruz, tasarıma dair karar barındıran herhangi bir süreci bölmüyoruz kesinlikle. Ya ofiste ya da süreçte başka bir paydaş varsa onlarla mutlaka tartışıyoruz. Bu durum süreçleri uzatsa da çıkan kararın içe sinmesi ve herkes tarafından içselleşmesi için gerekli olduğunu düşünüyorum.

Siz ve benzer dönemlerde mezun olmuş insanların kendine has bir ortam veya ekol oluşturduğunu düşünüyor musunuz?

FY: Bunun bir ekol oluşturduğunu ben şahsen düşünmüyorum ama benzer dertlerle yüzleşmiş olmak belki de yeni arayışlarda bizleri buluşturmuş olabilir. Benzerliğin bir üslup olmaktan çok iş yapma yöntemi olduğunu düşünüyorum. Yakın yaşlardaki meslektaşlarımızın da çoğunlukla kolektif üretimi desteklediğini görüyoruz. Ortak iş yapmak belki de hayatta kalmak adına ortaya konmuş bir çözüm ama üretim süreçlerinin sonunda ortaya konan işlerin farklı lezzetler doğurduğunu görmek çok keyifli oluyor. Bir üst jenerasyonda çok daha az örneklerini gördüğümüz bu durum bizim jenerasyon için sürdürülebilir bir ofis olmak adına geliştirilmiş güzel bir çözüm bence.

: Kendine has ortam belki ama ben de bir ekol oluşturduğunu düşünmüyorum. Aynı dönemde aynı işi yapmaya çalışan kişiler olarak bizim kontrol edemediğimiz ve birebir etkilendiğimiz durumlar belli bir noktaya kadar (her jenerasyonda olduğu gibi) kendine has bir ortam oluşturuyor. Ama sonrasında her ekibin üretimi; meseleyi ele alma biçimi, neyi öncelediği ve hafızasına göre farklılaşıyor. Ki bu da çeşitliliği yaratıyor zaten.

Genç mimar olma kavramı üzerine ne düşünüyorsunuz? Üzerinde fikir yürütmeye veya ödüllendirilmeye değer bir eşik olduğunu düşünüyor musunuz?

: Genç meselesi özellikle baya eğlence konusu oldu açıkçası. Özellikle meslek dışı çevreden kimse şakasını eksik etmedi sağ olsun. Mimarlıkta işler öyle değil, tüm dünyada bu bir kabul 40 yaşa kadar mimar genç veya benzeri başka sıfatlar ile anılıyor desek de içinde olmadan anlaşılması zor. Herkes bir şekilde belli kriterleri önceleyerek pratiğini devam ettiriyor. Bunu yaparken de elle tutulur karşılığı olmayan kriterlere öncelik vermek ve bunda ısrarcı olmak kolay olmuyor, “e yeter” diyebileceğiniz çokça eşiği geçecek sabrı göstermek gerekiyor. Bu ödül bu çetrefilli yolun bir aralığında soluklanıp, sonrası için motivasyon depolamanızı sağlıyor.

FY: Genç mimar kavramını mezuniyetimin ilk yıllarında biraz garipsiyordum doğrusu, özellikle de 40 yaş sınırının olmasını komik buluyordum. Ama üretmeye başladıktan sonra düşüncelerin ne kadar geç hayata geçebildiği ve hatta çoğunlukla hayata geçemediğini gördükçe, 40 yaşın aslında çok da ileri bir yerde durmadığını görmeye başladım. Bu anlamda yaptığınız hatalardan ders çıkarıp yeni fırsatlar yaratabilmek için ciddi zamanlara ihtiyaç duyuyorsunuz. Ödül nitelikli ürünler veren genç mimarların işleriyle tanınmasını sağlamak ve çalışmalarının değerlendirilmesi için ortam oluşturmak amacıyla veriliyor. Anlamı o yüzden bizim için büyük ama aldıktan sonra önce ve sonra arasında bizim yaklaşımımız arasında hiç fark yok.

2020’ye dair mesleki hedefleriniz veya tamamlamayı beklediğiniz projeler var mı?

FY: 2020 yılının meslek için verimli ve üretken bir yıl olmasını diliyorum. Umarız yarışmaları bol, ürünleri de nitelikli olur bu yılın. Yurtdışında proje yapabilmek adına enerjimizi daha çok yurtdışı birlikteliklerine ve uluslararası yarışmalara aktarmak istiyoruz. Geçen yıllarda sektörün yaşadığı daralma ve genel belirsizlik sebebiyle buzlukta bekleyen projelerin de hız kazanıp tamamlanmasını bekliyoruz.

: Yurtdışında proje yapmak öncelikli hedefimiz. Bunun için yarışmalar ve diğer yolları zorluyoruz. Biraz yavaş ilerliyor olsa da bir tane işimiz var hatta. Diğer yandan inşaatı devam eden 2 projemizin de seneye bu zamanlarda tamamlanacağını ümit ediyoruz. Son olarak belki de en önemli temenni krizden buhrandan kurtulduğumuz, daha sakin üretebildiğimiz, daha çok tartışabildiğimiz bir yıl olur 2020.

Etiketler

Bir yanıt yazın