HUTUR
İnsan ve doğa ilişkisi -felsefi açıdan bakıldığında- ilk çağlardan beri süregelir ve insanın ruhsal sürecinin gelişimi de bu birlikteliğin taraflarının birbirlerinden uzaklaşması olarak düşünülebilir. İnsan, doğanın gücüyle baş edebilmek için, diğer insanlarla bir araya gelip toplumları oluşturmuştur. Bu süreç ise doğadan kopmasına, genlerinde ve/veya tarihinde bulunan bu aidiyetlik duygusundan uzaklaşmasına neden olmuştur. İnsan, çağdaş toplumlarda bu ilk ‘evinin’ eksikliğini hep hissetmiş, kentin içinde bu birlikteliğinin hatırasını devam ettirmeye çalışmıştır. Psikiyatrist Engin Geçtan ’ın bu durumu ‘geçiş toplumu’ olarak adlandırdığı, bu birliktelikten kopmuş olmanın acısını açıkça gözlemlendiğini ifade etmektedir. İnsanlar doğayla olan birlikteliğini kentin çevresinde oluşturdukları küçük köy evlerinin benzerlerini oluşturarak toprağa duydukları özlemle bağ kurmaya çalışmış ve kentin toplumsal yapısı onları yutana dek orada yaşantılarını sürdürmeye devam etmiştir. (İnsan Olmak, Engin Geçtan, 1983) Çağdaş toplumlara bakıldığında, insan, bir şekilde hep doğayla bir bağ kurmaya çalışmış, doğa her konuda ürünlerinin öznesi olmuştur. Bu ilk evinin hatırası ve kavuşma isteği de her buluşmada ruhsal dinginlikle açığa çıkmıştır.
“Öğelerin açığa çıkarılması, birleşik altbölümler olarak gruplandırılması, her yanda aynı zamanda bölünmesi ve ardından yine bir bütün içerisinde birleştirilmesi, biçimleyici çok seslilik, devinimlerin denkleştirilmesi yoluyla dinginliğin sağlanması…”
Tarih boyunca, hastane tasarımı ve hasta arasındaki ilişkinin birçok psikiyatristlerin ve tasarımcıların da odağı olmuş, arayışlarının teması doğanın etkisi olmuştur. Doğayla iç içe olmanın her zaman fiziksel, mental ve ruhsal iyileştirici etkisi olduğu ve birlikteliğin kopmaması gerektiği düşünülmüştür. (Richard Louv, positivepsychology.com/) Roger Ulrich tarafından yapılan araştırmalarda yeşil alanlara bakan hastaların iyileşme sürecinde kullandığı ilaçların %21 oranında bir düşüş meydana geldiği de gözlemlemiştir. Doğanın gücü ve etkisi birçok araştırmada kanıtlanmıştır.
Doğanın iyileştirici bilincinin etkisiyle yola çıkılan Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Bizimköy Yerleşkesi projesi tasarımında da önerilen yeni yapılar, mevcut peyzaj dokusuna saygıyla yaklaşmakta, peyzajın içine sızarak kendine yer aramaktadır. Bina ve yeşil alanlar karşılıklı bağımlı bir simbiyozda birbirleriyle birleştirmektedirler. Kliniklerde, bu birliktelikle küçük bir köyü andıran uyum ve sükunet sağlanmaktadır. Hasta odaklı, geride duran, sakin bir mimari dil, sahneyi inziva kavramının tanımlanmasına bırakmıştır. Bir dizi farklı iç ve dış mekana sahip, iç ve dış mekanların birbirine aktığı bir yapılar topluluğu kurgulanmaya çalışılmıştır. Herkesin ışık, hava ve yeşil alanlara erişimi olan doğa ile iyileşmeyi önceleyen bir kurgusu hedeflenmiştir.
Mimari Tasarım Kararları
Hastane (Poliklinikler): Programın büyüklük olarak en ağır kısmını oluşturan hastane kütlesi yerleşkenin Güneybatı ucunda konumlanır. Yapı ayak izinin ağır olduğu bu kütlenin yerleşkenin ağaçsız tek bölgesinde konumlanması programın ağırlığının mevcut ağaç dokusuna vereceği zararı minimuma indirmeyi hedefler. Hastane kütlesi yerleşke içerisinde oluşturulmaya çalışılan sakin ve dingin bir mimari dil yaratma hedefine uygun olarak az katlı, parçalı bir kurguda ele alınmış, yoğunluğuna rağmen, tekil ve iri bir yapı olmaması hedeflenmiştir. Yapının bu tavrının ana hedeflerinden birisi de kurumsal hastane yapısından çok bir semtapi merkezi yaratabilmektir.
Klinikler: Klinikler, hali hazırda Güneybatı – Kuzeydoğu ekseninde yer alan servis yolunun bir yaya omurgasına dönüştürülmesiyle oluşan tedavi promenadı etrafında ve bu aksa bağlanan ikincil yaya ve servis yolları etrafında konumlanır. Bu aks kontrollü bir araç yolu olarak da hizmet edebilmektedir. Yerleşkenin doğal yapısını tedavi sürecinin bir parçası haline getirmek ana hedeftir. Burada da dikkat edilen temel nokta az katlı, parçalı, iç-dış mekan geçişlerine olanak veren sakin bir mimari dil yaratmaktır. Alanda inşa faaliyetinin yaratacağı tahribatı minimuma indirmek adına bütün klinik birimlerinin yapısal elemanlarının dışarıda üretilip yerinde montajını sağlayacak bir yapım sistemi önerilmiştir. Klinik birimlerinin bahçe ve avlu kurgusu tedavi aşamalarına göre farklı kullanımlara olanak sağlar. Hastaların iyileşme süreçlerinin en önemli parçası olan doğa deneyimi bu bahçeler aracılığıyla sağlanır. Her bir klinik biriminin bahçesinde permakültür alanları da yer almaktadır.
Korunan Yapılar: İdari Bina olarak kullanılan Süleyman Çakır Pavyonu’ nun zemin ve 1. katlarında programda ortak kullanım alanları içinde olan sanat atölyeleri, terapi odaları, toplantı odaları, seminer salonu ve kütüphane yer alır. 2. kat ve çatı katında ise yerleşkenin idari birimlerine yer verilmiştir. Bu yapıda konumlandırılan ortak alanlar, idari binanın yanında tasarlanan sosyal birimler ve hastane giriş meydanı ile birlikte idari bina çevresinin bir sosyal merkez olarak yaşayabilmesi hedeflenmiştir.
Amatem Kliniği (A2) olarak kullanılan Kızılay Pavyonu tasarlanan ek ile birlikte nöroloji kliniğine, Pul Servisi (A1) olarak kullanılan Pul Pavyonu tasarlanan ek ile birlikte Çocuk-Ergen Psikiyatri Kliniğine, Kadın Psikiyatri Kliniği (K1) olarak hizmet veren Tevfik Sağlam Hemşirelik Koleji’nin yeni düzenlemede Psikoterapi Merkezi’ne dönüştürülmesi önerilmiştir. Üç katlı ahşap köşkün Erenköy Yerleşkesi Müzesi, tek katlı köşkün ise sanatsal terapi merkezi olarak kullanılması önerilmektedir.
Bitkisel ve Yapısal Peyzaj Tasarım Kararları
Mimari projenin kurgusunda, konumlandığı yerin fiziksel ve doğal faktörlerin belirleyici olması, doğal çevre ile güçlü ilişkiler kurma çabası peyzaj tasarımı için de çıkış noktası olmuştur. Yerin, halihazırda kolay algılanabilir, erişilebilir ve tanıdık olması artı bir değer olarak görülmüş, tümüyle “yeni” bir tasarıma gerek duyulmamıştır. Var olan fiziksel durum kabullenilmiş, eklenen donatılarla “yer “in farklı algılanması sağlanmaya çalışılmıştır. Alandaki mevcut bitkisel doku korunarak, yürüyüş ve bisiklet güzergahları üzerinde oturma ve deneyimleme alanları önerilmektedir. Yapılar ve çevre ile ilişki kuran yollar, hastanın yerleşke ile ilişkisini de güçlendirmeyi hedefler. Yerin doğal yapısına uygun olarak yapısal peyzaj alanlarında ağırlıklı olarak sıkıştırılmış toprak / Levostap kullanılması önerilmektedir.
Güneybatı – Kuzeydoğu ekseninde uzanan promenad yerleşkenin ana omurgası durumundadır. Yapılara ulaşma ve bilinir olma düşüncesini basit bir şekilde vurgular nitelikte, yalın bir düzendedir. Promenad üzerinde tasarlanan yapısal peyzaj öğeleri de mimari dil ile bütünlük içerisindedir. Yürüme ve bisiklet yolu, oturma elemanları ve çim amfi düzeninde süreklilik ve dil birliği vardır. Erkek Psikiyatri Kliniği 3 ve Erkek Psikiyatri Kliniği 4 arasında halihazırda var olan tepeciğin bir çim amfiye dönüştürülmesi toplu faaliyetlere olanak vermesi önerilmiştir. Promenad boyunca var olan bitkisel peyzaj öğelerinin iyileştirilerek korunması bu dil ve dinginlik ile uyumludur, az tür ve çeşitlilikte ancak mevsimsel değişiklikleri ile yer algısını değiştiren bitkisel türler önerilmiştir. Bu bitkilerden ilki Lavandula cinsidir. Haziran-Ağustos aylarında çiçeklenen Lavandula angustifolia ve Mart-Haziran ayları arasında çiçeklenen Lavandula stoechas türü bitkiler hastaların ve ziyaretçilerin deneyimine eşlik ederken yalın yapısal peyzaja da renk, doku ve koku katacaktır. Bitkisel peyzaja yapılacak müdahalelerin kliniklerin bahçeleri ile sınırlı tutulması yerin hafızasını korumak açısından önemli görülmüştür. Bu bahçeler iyileşme sürecinin önemli bir parçası haline gelmekte, hasta – doğa ilişkisinin kurulmasını sağlamakta ve permakültür alanları ile birlikte hastanın aktif kullanımına olanak vermektedir.
6 yorum
Bütün hedefi hastaların “konforlu yatışlarını ve rehabilitasyonunu sağlamak” olan kliniklerde, hasta yatak odalarının verilen tasarım kitabına ve yönetmeliklere uymadığı güzel bir proje olmuş.
Yarışmaları sadece bir boyutu ile anlamayı görmek öğretici oluyor.
Onlarca odanın olduğu hastane projesinde tüm metrajı, yerleşimi etkileyen mekanın yorumlanmasını “bir boyutu ile anlamak” şeklinde değerlendirmeniz eleştirileri “bir boyutlu” olarak yapmaktır. Hep birlikte olmayacak duaya amin diyelim, o zaman öğretici olur.
Çevre ilişkileri, eski binalar ve yerin hafızası, mevzuat, imar koşulları, ağaçlar ve yerleşme güçlüğü, alandaki tescilli iki yapı, yataklı birimler ve poliklinikler, psikiyatri alanının özel güçlükleri ve nice probleme hiç değinmeden -tavsiye niteliğindeki kılavuza gönderme yaparak- yapılan yoruma verilen yanıta bakıyorum. Az mı yazmışım acaba.
Bu saydıklarınızın projede karşılık bulması lutüf değil, zorunluluk. Bunların yanında “tavsiye kitapçığı değil” yönetmelikteki oda şartlarına da uyulması gerektiğine neden karşı duruyorsunuz?anlamak güç. Ayrıca 20 “ yirmi” ayrı yapı bloğu öneren projede çevre ilişkisi ve yerin hafızasına nasıl bir güzelleme yaptı juri merak ediyoruz.
Bina işlevi ile ilgili bir yorum yapmayacağım.Yapi olarak kullanılan malzemeler iç açıcı tebriklerrr…