İstanbul'da geçirdiği birkaç hafta boyunca Kazanova'ya da ev sahipliği yapan Venedik Sarayı, İtalya'nın Ankara Büyükelçisi, Venedikli Gianpaolo Scarante'nin gayretleriyle “yeniden doğdu.”
Tünel’den Taksim’e doğru giderken, Santa Maria Kilisesi’ni geçince, denize doğru kıvrılarak inen Postacılar Sokağı sizi İstanbul’un gizli hazinelerinden Venedik Sarayı’nı götürür.
Görkemli yapı, 1797’te tarih sahnesinden çekilene kadar Venedik Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki elçileri “balyos”ların önce yazlık evi, sonra resmi elçilik binası olarak yüzyıllarca hizmet verdi. 1799’da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na geçen döneminin diplomasi merkezi, 1918’de, Venedik’i de içeren birleşik İtalya’ya geri döndü.
Uzun yıllar İtalyan büyükelçilerin İstanbul’daki ikametgahı olarak kullandığı Venedik Sarayı, 2 yıl önce Türkiye’de göreve başlayan İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Gianpaolo Scarante ile Türk – İtalyan ilişkileri çerçevesinde kültür etkinliklerinin başlıca merkezi oldu. Bir dönemin diplomsi merkezi günümüzde konserlere, konferanslara, defilelere, balolara, sergilere de ev sahipliği yapıyor.
Büyükelçi Scarante, İstanbul’daki ikametgahının kapılarını AA ekibine açtı.
Binanın güzelliği, konumu ve içinden taşan tarihin kendisini büyülediğini söyleyen Büyükelçi Scarante, Venedik Sarayı’nın İtalya ve Türkiye tarihinin önemli ortak mirasının bir parçası olduğunu belirtti.
Sarayı, eşi Barbara Scarante’nin de yardımıyla restore ettirdiğini anlatan Scarante, “Yapının maddi olarak yenilenmesi için çok çaba harcadık. Ancak bunun yetmeyeceğinin farkındaydık. Bu binayı kullanmalı, böylelikle canlı tutmalıydık” diye konuştu. Scarante, bu amaçla, sarayı Türk – İtalyan ilişkileri çerçevesindeki sosyal ve kültürel etkinlikler için ana mekan yapmaya karar verdiğini söyledi.
Scarante, sarayın İtalya büyükelçiliği ile İtalyan Kültür Merkezi’nin düzenlediği kültür etkinliklerinin yanı sıra, temel giderleri karşılayacak bir ücret karşılığında, başka kurumlara da kiralanabildiği bilgisini verdi. Scarante aradıkları tek şartın, konunun Türk – İtalyan ilişkileri çerçevesinde yer alması olduğunu kaydetti.
Sarayın, kamuya açık etkinliklerde kullanılmasının insanları önce şaşırttığını belirten Scarante, “Ama bugün talep o kadar fazla ki karşılamakta güçlük çekiyoruz” diye konuştu.
Sarayın, Türkler ve İtalyanlar arasındaki ilişkilerin İstanbul’un fethinden bu yana geçen 600 yılına tanıklık ettiğini anlatan Scarante, “Türkiye’nin Avrupa’nın parçası olduğunu söyleyeceğimiz bir yer arıyorsak, bence orası bu binadır. Burada Türkiye’nin Avrupa tarihinin tartışılmaz parçası olduğunu görüyorsunuz” dedi. Scarante, Venedik Sarayı’nın “Türkiye ile İtalya ilişkileri için bir vitrin” olmasını istediklerini söyledi.
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en eski elçiliğin dönemin Venedik Cumhuriyeti’ne ait olduğunu anlatan Scarante, şunları bilgileri verdi: “Venedik elçiliği ilkin Osmanlı yönetiminin de merkezi olan Sultanahmet’teydi. Venedik balyosu (Venedik elçilerine ‘balyos’ denirdi) burayı yazlık ev olarak kullanıyordu. Döneme ait yazışmalarda görüyoruz ki balyos, Sultanahmet’teki yoğunluktan şikayetçi. Kalabalığın, bir anlamda ‘trafiğin’ Sultanahmet’i yaşanabilir olmaktan çıkardığını anlatıyor. Elçiliği yavaş yavaş buraya taşımaya başlıyor. Başlangıçta tabii ki bu bina yok. Zamanla inşa ediliyor. Çevresinde tercümanlar ile güvenlik için bulundurulan yeniçerilere ait ek binalar da yapılıyor.”
Saraya o dönemde deniz tarafından girildiğini belirten Scarante, “Yapı Avusturya’ya geçince deniz tarafındaki giriş kapatılmış. Tom Tom Kaptan Sokağı tarafından yeni bir giriş yapılmış” bilgisini verdi. Scarante, sarayın Avusturya’da kaldığı yüz yılı aşkın süre içinde başka ne gibi değişiklikler geçirdiğini tam olarak bilmediklerini kaydetti.
Venedik Sarayı’nın tarihi boyunca önemli misafirler ağırladı. En ünlülerinden biri Venedikli maceracı ve yazar Giacomo Kazanova. 19 yaşındayken geldiği İstanbul’da Venedik elçisinin misafiri oldu. Dönemin Avrupasının toplumsal yaşamı, adet ve görenekleri konusunda önemli bir kaynak olarak görülen anılarında Kazanova, 1844 yazında İstanbul’da geçirdiği 3 aya da geniş yer ayırdı. Kazanova’yla ilgili olarak Scarante, “Evet, Kazanova da burada kalmış. Hangi odada kaldığını bilmiyoruz. Ancak ben, bir oda seçip ona ithaf etmeyi düşünüyorum” dedi.
Osmanlı Tarihini Belgeleyen Tablolar
Venedik Sarayı’nın, yüzyıllar içindeki macerasından bugüne çok fazla obje ulaşmadı. Elçiliğin zengin arşivi ve kütüphanesi, Venedik’e taşındı. Buna rağmen bugün sarayda Osmanlı tarihine de ışık tutan bazı tablolar bulunuyor.
Tablolardan birinde, Topkapı Sarayı önünde bir elçi ile heyetinin karşılanışı resmediliyor. Yaklaşınca, insanların yüzlerini bile ayırt etmenin mümkün olduğu tablo, bir fotoğraf kadar net.
Bir diğerinde, Osmanlı sultanı makamında Avrupalı bir elçiyi kabul ediyor. Scarante bu tabloda elçinin arkasında durup kollarını tutan askere dikkat çekerek, bunun sultana karşı bir suikast girişiminden sonra uygulanan bir tedbir olduğu bilgisini verdi. Scrante, “Bu tablolar eşsiz birer belge niteliğinde. O dönemde böyle bir kabul töreninin nasıl gerçekleştiğini bu sayede görebiliyoruz” şeklinde konuştu.
Sarayın ikinci katındaki geniş salon İtalya’nın ünlü Murano avizeleriyle aydınlatılıyor. Koltuklar, iskemleler, sehpalar insanı binanın tarihine doğru çekiyor. Büyükelçiliğin her yıl şubat ayında düzenlediği maskeli balolar da bu salonda yapılıyor.
Sarayın giriş katında bazı Venedik balyoslarının portreleri yer alıyor. Scarante, balyosların giysilerini göstererek, “O kadar eski değil ama benim de böyle bir cüppem var. Maskeli balolara onunla katılıyorum. Giysinin sadeliğine dikkat edin. Bu renge biz Venedik dilinde -Venedik dili İtalyanca’dan ayrı bir dildir, bir lehçe değil- tıpkı Türkçe’deki gibi ‘kırmızı’ diyoruz. Yukarıda, çalışma odamın duvarı da bu renkte” diye konuştu.
Balyosların tablolarının arasında bir Osmanlı siması da var. Scarante, resmedilenin kişinin Osmanlı padişahı Abdülaziz olduğu söyledi.
Giriş katında bir oda ise İtalya’nın Türkiye’de görev yapmış büyükelçilerinin fotoğraflarına tahsis edilmiş. Duvardaki fotoğrafları gösteren Scarante, “Bunlara bakarken zamanın nasıl ilerlediğini görmek mümkün” diyor.
Hemen yan odada, bir bilardo masası var. Scarante, bilardo masasını geçip öte yandaki daha küçük bir masaya yöneliyor, “Burada bir oyun daha var.”
Koyu kahverengi masanın kapağını kaldırınca, başka bir “bilardo” ortaya çıkıyor. Bu masada numaralandırılmış oyuklar var. Oyun, topu elle savurup oyuklara yerleştirme üzerine kurulu görünüyor ancak Scarante, bu yaşlı masanın içindeki oyunun kurallarını, nasıl oynandığını bilmediğini itiraf ediyor.
Sarayın deniz tarafında 3 katlı bahçe bulunuyor. En üst kat elçinin özel bahçesi. Çalışma odası buraya açılıyor.
Ortada, binayı çevreleyen bahçe var. Binanın camekanlı arka kapısından bir merdivenle inilen bahçenin bir köşesinde Venedik’in sembolü San Marco Arslanı’nın heykeli duruyor. Heykelin altında, Venedik Sarayı’nın hikayesinin birkaç cümlelik özeti yazılı. Venedik Arslanı hukukun gücünü simgeliyor.
Alt bahçe en genişi. Denize doğru uzanıyor. Scarante, burada İtalyan Lisesi’nin mezuniyet törenlerinin ve çeşitli konserlerin yapıldığını söyledi. Bahçede süren inşaat faaliyetini göstererek, burada daha büyük organizasyonlara imza atmak istediklerini ifade etti.
Yüzyıllara meydan okuyan Venedik Sarayı, Beyoğlu’nda çevresini kuşatan ve boğaz manzarasını kapatan yüzlerce bina arasında hikayesini fısıldıyor.