Gericiliğin Taksim İşgali

Sol Haber'de yayınlanan yazısında Orhan Aydın, 1 Mayıs öncesinde Taksim Meydanı projesini değerlendiriyor.

1 Mayıs’a sayılı günler kaldı.

Ülkemin çektiği kahır büyük bir enerjiyle sokağa çıkacak diye umutlarım var.

Yaşatılan acılar, haksızlıklar, hukuksuzluklar, eşitsizlikler, hak gaspları, savaş yardakçılığı, kan pazarlıkları, gözaltılar, işkenceler, çevre ve doğa katliamları, köylerin- kentlerin, meydanların ve sokakların talanı, sanat ve sanatçı düşmanlığı ve sansür haykırılacak.

‘Başkanlık’ adıyla dayatılan gerici kalkışma için yapılan tüm kirli hesaplara, yandaş kayırmalara, ötekileştirmeye, iç edilmeye ve halk düşmanlığına dur diyecek olanlar bir araya gelecekler.

Evet, umuyorum ki kitleler onurlarını birleştirip tek ses olacaklar.

Ancak sorun büyük.

İstanbul’da direne direne yeniden kazanılan Taksim Meydanı, adeta intikam alınır gibi delik deşik edilmiş durumda.

Tüm alan köstebek yuvası gibi, açılan tüneller su tutmuş, nereye kazma vursalar karşılarına duvarlar, kültürel kalıtlar çıkıyor.

Mimarlar Odası açıklamıştı dinleyen olmadı, “düzenlemeyi yapan firma güvensiz, bu firmanın bu tür işleri yaptığına, yapabildiğine dair hiç bir veri yok, yapılan tüneller en küçük depremde bile yerle bir olma riski taşıyorlar”.

Ama Taksim Meydanı’nı teslim alma projesi tam hız devam ediyor.

Padişah, Gezi Parkına yapılması düşünülen kışla için Koruma Kurulu kararına höykürdü, ‘senden büyük Ankara var!’

Anlıyoruz ki ağaçlar kesilecek, Topçu Kışlası kondurulacak, Sular İdaresi tarafına ‘zarif bir cami’ dikelecek!

Peki, İstanbul kentinin bu en önemli, dahası ülke emekçilerinin, devrimcilerinin canlarına mal olan bu meydana karşı neden ele geçirme operasyonu yapılıyor?

Nedeni açık, bu ülke gericiliği bu meydanın EMEK MEYDANI olarak anılmasına karşı çıkıyor ve bu belleğin insanlık aklından, ülke tarihinden sökülüp atılması için, kentsel dönüşüm adıyla gereğini yapıyor!

Yıllar boyunca, binlerce işçinin, emekçinin, devrimcinin yan yana gelip eşitlik ve özgürlüğü haykırdıkları bu alana dinciler ve ırkçılar topu topu iki kez çıkmış; ikisinde de cinayetler işlenmiştir.

Kanlı Pazar ve Kanlı 1 Mayıs.

Hiç kimse aldanmasın!

1969 yılının 16 Şubat’ı 35 bin devrimcinin Dolmabahçe’de demirleyen 6. Filoya karşı yaptıkları Beyazıt Meydanı-Taksim yürüyüşünün önünü, “dinimize hakaret ediyorlar” diyerek “Bayrağa Saygı” adıyla kesen gericilik, bugün ülkeyi ele geçiren gericilikle aynıdır.

Gençliğin ve emekçilerin onurlu akıl birliğine karşı, ellerinde satırla-sopayla polis desteğinde saldıran MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) karar mekanizmasında ve ‘Bayrağa Saygı’ mitinginin tertip komitesinde bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül vardı!

Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Beşir Atalay, Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer, Cemil Çiçek gibi önder kadrolar da MTTB’nin üyeleridirler.

O tarihte daha 15 yaşında ortaokul sıralarındaki Recep Tayyip Erdoğan, bu üyelikten ‘onur duyduğunu’ defalarca söylemiştir.

Bugünlerde ‘ulusalcılar’ ile dans eden Yaşar Okuyan Efendi de tertibin faşist kanadının temsilcisi olarak, kalkışmanın ve katliamın içinde yer alır.

Bu kafatasçı eskisinin TV ekranlarından yayımlanan itirafları akıl alıcıdır.

Tüm zamanların ‘çoban sülüsü’ Süleyman Demirel başbakandı ve onun “solcuların nefes alışlarını bile izliyoruz” diyen Faruk Sükan adlı bir İçişleri Bakanı vardı.

Dönemin Bugün Gazetesi yazarı ve Komünizm ile Mücadele Dernekleri’nin akıl hocası Mehmet Şevki Eygi; “Kızılları Boğmanın Vakti Geldi”, “Ya Tam Susturacağız Ya Kan Kusturacağız” manşetleri ile güruhu sokağa çağıran asıl kişi olarak tarihe geçmiştir.

Bu zat yargılanmamıştır bile, halen gericiliğin akıl hocalığına devam ediyor.

Bu güruh için Taksim’in kutsallığı, aynı gün işlenen iki cinayetten sonra Dolmabahçe’ye yürüyüp, 6. Filoyu kıble tutarak namaz kılmalarının anlamıyla örtüşür.

1969 Kanlı Pazar’ı devlet desteklidir.

Polis barikatlarla devrimcileri birbirinden ayırmış; böylelikle gericilerin arasına düşen insanlığa kumpaslar kurulmuş, satır-sopa-demir çubuklarla cinayetler işlenmiş, dönemin valisi ve emniyet müdürü de açıkça yan tutmuş, insanlarımızın katledilmesine destek vermişlerdir.

1 Mayıs 1977 katliamı da aynı kanlı tezgâhın iz düşümüdür.

Bu katliamın üstüne döneklerin ve yandaşların yazdıkları-anlattıkları akıl kirlenmesine yol açmış ama gerçekleri ve delileri karartma kampanyası tutmamıştır.

Utanmadan katledilen insanlık suçlanmıştır.

Suçlayanların başında da Liberal aymazlarla birlikte devlet ve onun yedek gücü ırkçılık yer almıştır.

Ama suya yazılan yalanlar ve sahtekârlıklar gerçeğin üstünü örtememiştir.

Son on yıllık süreçte; yasaklar, coplar, tanklar, biber gazlı meydan muhabereleri ve tutuklamalardan ise onurlu insanlık galip çıkmıştır.

Sonuç olarak Taksim, kan ve can pahasına dövüşe dövüşe geri alınmıştır.

İşte ülke gericiliği için Taksim’in önemi buradadır, artık talan edilerek işgal edilecektir ve bellekler AKP aklıyla yıkanacaktır.

Bugün olan da budur.

Taksim, kentsel üleşim ile ‘taksim edilirken’ susanlar; kitleleriyle alana çıkmayıp sahiplenmeyi haykırmayanlar ise kaybetmiştir.

Önümüzdeki 1 Mayıs dâhil bu alan tüm gösterilere kapatılmıştır.

Şimdi susanları-pusanları-teslimiyetçileri; Topçu Kışlası içine yapılacak ve gericiliğe övgülerin düzüldüğüne tanık olacağımız bir Kent Müzesi, onun üstünde bir AVM ve de karşısında bir Cami bekliyor olacak!

Yürütmeyi durdurma kararının çıktığı günden bu güne hiç bir onarım çalışmasının yapılmadığı gözlenen Atatürk Kültür Merkezi de bu talandan kendine düşeni alıp, yerle bir edilecek.

Bu utanç ta; TAKSİM DAYANIŞMASI adlı girişimi yalnız bırakıp, direnen insanlığı sahiplenmeyenlerin utancı olarak tarihe kalacak.

Etiketler

Bir yanıt yazın