Kentsel dönüşüm ve hafıza

Taraf Gazetesi yazarlarından Cihan Aktaş, kentsel dönüşüm üzerine yazıyor.

Modernlik tasarımının bütün gücünü daha önce gelen her şeyi silip süpürme arzusuna bağlıyor ya Paul de Man… İçinde bulunduğumuz dönem elimizdeki kalemi ya da kazmayı küreği bir kenara bırakıp, hangimiz radikal anlamda moderniz, hangimiz muhafazakâr, işte bu soru etrafında düşünmemizi gerektirecek önemde bir değişime sahne oluyor. Zorunlu değişim galiba kiminin lügatine heves olarak yansıyor.

Sözünü ettiğim heves, “bizim de kentsel dönüşümümüz olsun” diye yayılan bir kentsel dönüşüm iştiyakı. Yükselen, gündemde olan bu faaliyete ucundan eklenildiğinde mucize sunacak bir büyüsü var sanki kentsel dönüşüm başlığının.

Kentsel dönüşüm depremlerle sarsılan Türkiye’nin acil bir ihtiyacı, kuşku yok. Çürük binalar yıkılsın, depremle ölümlere sebep olacak mahalleler elden geçirilsin… İstanbul gibi büyük şehirlerin merkezî semtlerinde yeraltında yuvalanan işyerleri işçilerin sağlığını nasıl etkiliyor, bir araştırılsın. Gencecik insanların hayat enerjisi Jale Sancak’ın “Kuyuda” başlığını taşıyan öyküsünde anlattığı türde izbelerde tükenmesin.

“Oradaki” insanın mutluluğundan hareketle planlanan, organik, ağacın ve sokağın hakkını gözeten bir kentsel dönüşüm de pekâlâ mümkün…

“Modernliğin gerisinde” yerleşim de ne demek…

Konya’nın imar ve yıkım tecrübeleri üzerine Mimaran’da yayımlanan bir söyleşisinde Turgut Cansever, şunları söylüyor M. Feyza Yarar ile Tülay Karadayı Yenice’ye: “Bir kere aziz Peygamberin bir sözünü unutmamak gerekiyor. ‘Bak, her şey bak.’ O her şeye bak dediği zaman hiçbir şey istisna değil, hiçbir şey kapalı değil. Her şeye bak diyor. O zaman bu kural içerisinde git Rönesans’a da bak,Yunan’a da bak , Roma’ya bak ve elbette ki Osmanlı’ya da bak.”

Onlar kentsel dönüşümü bu şekilde mi gerçekleştirmişler? Evlerin bir kent, hemşehrilerin ise bir şehir yaptığını söylemiş Rousseau, zamanında. İnsan unsurunu gözeten herhangi bir dönüşüm daha fazla hazırlık, özen ve yüz yüze söyleşi gerektirmeli.

Adana Kozan Belediyesi Basın Bürosu’ndan FatihAteş, bu köşede Kozan Mahmutlu Mahallesi’ne dönük kentsel dönüşüm projesini ele aldığım “İnşaat tozunun kara büyüsü” başlıklı yazımı,projeye dönük bir “itham” olarak değerlendiren, yazımın içeriği nedeniyle de bana “kara gölge” tanımını yakıştıran bir açıklama göndermiş. Sözkonusu yazıda yaygın kentsel dönüşüm hatalarından yola çıkıyor ve elime ulaşan bilgilere dayanarak Kozan Belediyesi’nin kentsel dönüşüm projesinin bana aceleye getirilmiş görünen sebeplerine değiniyordum.

Mahalle halkından gelen mesajlardan anladığım kadarıyla belediye yetkililerinin kentsel dönüşüm için verdiği cevaplar Mahmutlu Mahallesi’ni âtıl, modernliğin gerisinde bir yerleşim olarak tanımlıyor. Proje savunulurken sarfedilmiş “alışveriş merkezleri olur, daha da güzel olur” şeklinde bir “gerekçe”den bile söz ediliyor.Gelgelelim bana gelen mesajlara göre mahalle halkı ne kendini âtıl hissediyor, ne de AVM’sizlik sıkıntısını öne sürüyor. Fatih Ateş’in açıklamasında ise 76 bin nüfuslu ve 20 bin civarında konut bulunan ilçede şehrin tamamına dönük bir deprem etütü yapılmış mı, çürük yapılar hangi bölgede yoğunlaşmış, bu konuda aciliyeti olan mahalleler hangileri, işte böyle soruların cevabını bulamadım.

Deprem açısı, komşuluk hatırı

“‘Bak’ emrine engel olacak, bak emrinin şümulüne engel olacak her tavır çok ciddi yanlıştır”, diye sözlerine devam ediyor Cansever, yukarıda atıfta bulunduğum söyleşisinde.

Mimar kökenli bir yazar olarak Kozan’dan gönderilen kentsel dönüşüm projelerine ilişkin şikâyet mesajlarını hangi sebeple görmezden gelecektim… Fatih Ateş’e göre bu mesajları ciddiye almakla “kara sesin kara gölgesi” durumuna düşmüş oldum. Bu “kara ses”, palas pandıras başlatılan kentsel dönüşümden endişe eden ilçe halkı olmalı. Oysa bir aceleyle başlatılan ve hemşehrilik ruhunu (ve emeğini) hesaba katmadan sürdürülen kentsel dönüşümlerdir asıl, geride kara, zifiri karanlık heyula yerleşimler bırakan.

Mahmutlu Mahallesi sakinlerinden elime ulaşan veriler ve ifadeler, mahallenin bahçeli evleriyle oturmuş dokusu ve mahalle halkının hâlinden hoşnutluğu konusunda bir fikir verdiği için de bu konuda yazmayı sürdürüyorum. Deprem ve ağaç açısından bakıyorum kentsel dönüşüme, tabiatıyla bahçe ve komşuluk ilişkilerinin hatırını da hesaba katıyorum durduğum yerde.

Kentsel dönüşüm projeleri Türkiye’nin ihtiyacı, bunu her depremde yeniden farketmemiz gerekmiyor. Ancak ülkenin herhangi bir yöresinde bir belediye de kentsel dönüşüm adına oturmuş mahalleleri buldozerlerle tarumar edememeli.

Siyasette hem “diriliş” duyarlığı, hem de “muhafazakârlık” sıfatı aynı anda telaffuz edilirken, oturmuş mahallenin içe yatmayan gerekçelerle kentsel dönüşüme tabi kılınmayacağı konusunda bir umuda kapılmak istiyor insan.

Etiketler

Bir yanıt yazın